"Beraat etmişsiniz, geçmiş olsun" mesajı yollayan tüm dostlara...
Sağolun varolun sevgili dostlar, ama biz beraat - meraat etmedik. Çok ağır bir cezaya çarptırıldık:
Kanunların hiç önemli olmadığı, her şeyin keyfi olduğu bir ülkede yaşamak cezası!
Neden mi?
Çünkü dün yargılandığımız iki makale yüzünden (biri ÖDP 2. Başkanı Saruhan Oluç'un, ötekisi "Vicdani Red"ci Osman Murat Ülke'nin hapsedilmelerine neden olan yazıları) ben geçen yıl ve aynı mahkeme tarafından hapse mahkum edildim. Biri ertelemeye girdi, öteki girmedi. Sevgili suç ortağım gazeteci Nevzat Onaran'la birlikte yattık ve çıktık. Suç, tıpatıp aynı suç ve aynı makaleler, mahkeme de aynı "Genelkurmay Askeri Mahkemesi", eee?
Bu kararı tabii ki temyiz ediyorum. Çünkü bu "sözde!?" beraatin ardındaki ceza çok daha ağır. Kötü ve antidemokratik yasalarla, bu sivil itaatsizlik eyleminde olduğu gibi, kendini tehlikeye atmak pahasına da olsa, savaşmak mümkün. Ama kanunsuzluğa, keyfiliğe karşı savaşmak olanaksız , çünkü kuralı yok.
Hapse girmek heveslisi
Bu arada bir saniye durup bir konuda sizi temin etmek istiyorum:
- Vallahi de, billahi de, ekmek çarpsın ki, iki gözüm önüme aksın ki, ben hapse girmek heveslisi bir manyak ya da mazoşist değilim. Kimsenin hapse girmesini istemediğim gibi, tersine, kimse düşüncesinden dolayı hapse girmesin diye uğraşıyorum. Aksini söyleyenleri Genelkurmay çarpmazsa Allah çarpar. (Bu cümlenin telif hakkının mahfuz olduğunu biliyorum. Sahibi faturasını yollasın hemen ödeyelim.)
Ama kendimi yavaş yavaş bir şey zannetmeye başladığımı da itiraf etmeliyim. Beni böyle şımartan, en umulmadık anda karşıma çıkan hayranlarım! Üstelik dün nerde karşıma çıktılar bir bilseniz... Genelkurmay Askeri Mahkemesi salonu, dün hayranlarımın istilasına uğramıştı. Sıkılmazsanız anlatayım:
Son iki celse, Genelkurmay binası girişinde görevli Yarbay Aktulay, "yukardan aldığı emirle" izleyicileri mahkeme salonuna almamış, bu işe mahkeme heyeti bile bozularak, bari bu celse tekrarlanmaması için karar almış, savcılığa yazı yazmıştı.
Boş yerimiz kalmadı
Biz de elimizden geldiğince bu "Anayasa ve yasa ihlali"ni duyurmaya ve önlemeye çalışıyorduk. Bu kez izleyiciler (ki aralarında ABD ve Almanya Büyükelçilikleri gözlemcileri de vardı) ve basın mensupları, hiç zorluk çıkarılmadan bekleme salonuna alındılar, beklemeleri söylendi.
Derken, yarbay Aktulay, her zamanki otomat kibarlığını üniformasının üstüne geçirerek bekleyenlere şu tebligatta bulundu:
-Mahkeme salondaki 20 koltuğun 17'si şu anda dinleyicilerle dolmuş durumdadır. 3 boş yere de sanıkların birinci derece yakınlarını alabiliyoruz. Geri kalanları alamayacağız.
-Hoppalaa... Bütün izleyiciler burada, kimi bir saat önceden gelmiş, burada bekliyor. Bu 17 dinleyici de neyin nesi? İçeriye nasıl ve nereden alındılar?
-Mahkemeyi Internetteki siteden öğrenip merak etmiş, gelmişler. Burası askeri bir bölgedir, aldığım talimat budur.
Ne sitesiyse bu? Bizim sitemiz, benim bildiğim 8 aydır kapalı. Genelkurmay'ın "Hacker"ları benden habersiz şifreyi kırıp siteye mi girdiler acaba?
Neyse, mahkemeyle konuşup meseleyi çözmek ümidiyle, Amerikan ve Alman Büyükelçiliği gözlemcilerini, Uluslararası Pen (Dünya yazarlar Birliği) temsilcisini bekleme salonunda gözü yaşlı bırakıp kapıda bizi bekleyen 2 minibüse bindik. 50-60 metrelik uzuuuuun bir yolu böylece el değmeden ve etrafa bulaşmadan geçerek duruşma salonuna girdik ki ne görelim?
Gerçekten de izleyici dolu.
Şanarsever kadınlar
Gelin de gözleriniz yaşarmasın. Üstelik, ezici çoğunluğunu bayanların oluşturduğu bu kitle, kendi deyimlerine göre "Şanar Yurdatapan'ı çok takdir ediyorlarmış da yakından görmek ve tanımak için gelmişlermiş".
Tabii ben de onları yakından tanımak amacıyla bazı sorular yönelttim:
- Hangi Internet sayfasından duydunuz bu haberi?
- Ik-mık, şeyy yani bir arkadaştan öğrendim.
- Hangi arkadaştan?
- Yani, .... o şimdi burada değil.
- Ya siz?
- Ben de bir arkadaştan duydum, ama o şimdi burada değil.
Galiba müzevir bir arkadaş bu tezgahı hazırlamiş ama kendisi gelmemiş. Yoksa "o şimdi asker" filan olmasın?
Bu arada, öteki sanıkların beni fena halde kıskanıp şöhretime leke sürmek için bu cici hanımları koridorda yerli yersiz sorularla sıkıştırdıklarını da sonradan öğrendim:
- Peki içimizden hangimiz Şanar Yurdatapan?
- !?!?!?!?!?
- Bu davanın konusunu biliyor musunuz peki?
- Şeyyy, bir kitap filan mıydı acaba?
Eh, emir - komuta zinciri içindeki mahkeme(!?)ye, gene emir - komuta zinciri içindeki izleyiciler pek de yakışır diyerek davaya geçtik ve derhal, bu çocukça oyunla koca bir kurumun küçük düşürüldüğünü söyleyerek, gerçek izleyicilerin de aşağıya alınması için ısrar ettik:
- Üstelik geçen celse aldığınız kararda, "Aleniyet"in çiğnenmesinin suç olduğunu siz de belirttiniz. İşte bu suç, gözünüzün önünde tekrarlanıyor. Suçüstü yapılsın. Bu sahte izleyicilerin kimlikleri ve hangi işyerinde çalıştıkları saptanıp tutanağa geçirilsin. Eğer Genelkurmay Başkanlığında çalıştıkları anlaşılırsa oyun da açığa çıkar, suçlu da belli olur. Ama bu iş şimdi ve burada yapılmazsa, bir daha arasanız da bulamazsınız.
Savcı: - Konu ile ilgisi yoktur, talep reddedilsin.
Karar: İstek reddedilmiştir...
Açık duruşmaya devam olundu.
- Geçen celse, aleniyet ihlali hakkında suç duyurusunda bulunmuştuk. Daha önceki celsedeki durumu Genelkurmay Başkanına resmen bildirdiğimiz halde geçen celsede aynı durumun tekrarlanması üzerine, onu da sorumlu tuttuğumuzu belirtmiştik. Bu suç duyurusuna ne işlem yapıldı?
- Genelkurmay Başkanlığına yazı ile bildirildi. Henüz bir yanıt gelmediği görüldü.
- Nee? Biz bir "idari merci" aleyhine bir "adli merci"ye suç duyurusu yapıyoruz, "adli merci" bu ihbarı, suçu işlediğinden şikayet ettiğimiz "idari merci"ye mi yolluyor?
- Bizde usul böyledir.
- Öyle şey olur mu? "Sanık", kendi hakkındaki tahkikatı gene kendi mi yapacak? Hem sanık, hem savcı, hem hakim?
- Askeri usul yasasının filanca falanca maddelerince, biz komutana bildiririz, o ne yapacağını kendi bilir. Ancak "Ağır Cezalık" bir suç olursa, ya da sanığın "Tanıkları susturması, kanıtları yok etmesi" olanağı varsa, o zaman "re'sen" soruşturma yapabiliriz.
- E, "Anayasal bir hakkın çiğnenmesi" pek hafif cezalık biç mudur? Hem bu binada Genelkurmay Başkanı ne derse, herkes "Başüstüne" demek zorunda. Ortada ne tanık kalır, ne kanıt. Hepsini bir anda karartıverir?
- Askeri usul yasasının filanca falanca maddelerince...
Ve yaklaşık 2 saatin sonunda, konun esasına girilebildi.
Yani mahkeme girdi, ama biz girmedik.
Çünkü en başından beri yalnızca usule ilişkin itirazlarımızı, yani yanlış
maddeden yargılandığımızı, bu yapıda bir kurulun -bırakın sivilleri yargılamak- yapısıyla bile "Adil Yargı" ilkesini çiğnediği için var olamayacağını, bizi yargıladıkları maddelerin Anayasaya aykırılığı gibi itirazlarımızı yaptık ama bunların dışında ne ifade verdik, ne de savunma yaptık.
Kabzımallar Derneği'nde yargılanma
Çünkü bizi yargılayan heyet, hukuken bir "Mahkeme" değildi. Ha "Sebze ve Meyve
Halinde" çıkan bir kavgaya karışmanız nedeniyle "Kabzımallar Derneği"nin haysiyet divanı tarafından hapis istemiyle yargılanmışsınız, ha tüm üyeleri asker olan -bir tanesi hukukçu bile olmayan- bir heyet tarafından yargılanmışız. İkisinin arasında, ikincilerin kendi mesleklerini "Daha Şerefli" saymaları dışında pek bir fark yoktur, hukuk açısından...
Savcının "Esas hakkındaki görüşü"nü hazırlamak için mehil isteyerek zaman kazanmaya çalışacağını bekliyordum. Öyle ya, tam 3-5 kuruş için dünyaya el açmışken, tam Avrupa Birliği, Türkiye hakkında aday üyelik raporu hazırlamakta olduğu bir dönemde, tam Anayasa değişiklikleri ve Ceza Yasası düzenlemeleri yoldayken sen kalk, 3 büyük Sendika Konfederasyonu başkanını, 3 büyük İnsan Hakları Örgütünün başkanlarını, 2 büyük Yazar Örgütünün başkanlarını, tanınmış oyuncuları, gazeteci ve bilim adamlarını hapse mahkum et, olacak iş mi?
Uzatırsın bir kaç celse, yani 5-6 ay, sonrası Allah kerim.
Kasıtlı beraat!
Bunu bekliyordum doğrusu ama savcı mehil filan istemeyip, üstelik beklenen de gelmeyen diğer mahkeme kararlarının beklenmesine gerek olmadığını da söyleyince (ki savcının dün söylediği tek doğru söz bu idi ama zaman kazanmak için de en güzel fırsattı, istese kullanabilirdi). "Beraat"in yolda olduğu da anlaşıldı. Bu sözleri "Kastetmediğimiz" için beraatimize...
-Savcının görüşüne ne diyorsunuz?
-Heyetiniz, baştan beri söylediğimiz gibi, bağımsız değildir. "Objektif olarak" tarafsız olması da mümkün değildir. Burada "Adil Yargı" ilkesi çiğnenmektedir.
Bu nedenle esas hakkında ne beyanda bulunduk, ne de savunma yapacağız. Ancak "Usul Hakkında" itirazlarımızın zapta geçirilmesi için konuşuyorum. Bu davada bize beraat verilmesi mümkün değildir.
Aynı yazıları daha önce de yayınlamış ve gene bu mahkemede her ikisinden de hapis cezasına çarptırılmıştım. Yazılar aynı, mahkeme aynı, ben de aynı kişiyim.
2000 yılında "kasıtlı" iken, aynı suçu bir daha tekrarladığım halde şimdi nasıl "kasıt yok, beraat" denecek?
Buyurun, o davalardaki savcı görüşleri ve heyetinizin kararları. (10 sayfadan oluşan belgeler alındı, dosyaya konuldu)
-Son sözünüz?
-Bu kral çıplak. (Zapta geçirildi. "Kralın görünmeyen elbisesi" yabancı bir masal, tabii Strasburg'da da bilinir.)
Ve gereği düşünüldü: (Zaten belli ki daha önce, her şeyi bizim adımıza ve bizden iyi düşünen başkalarınca düşünülmüştü bile.)
Nedenleri bilahare yazılacak gerekçeli kararda belirtileceği üzere... ... unsurlarıyla oluşmayan suçtan ötürü tüm sanıkların tamamının Beraatına...
Bana temyizin yolları
Levent Kırca'nın 70'li yıllarda çok tatlı bir programı vardı. Adı: Ne olacak şimdi?
1) Karar temyiz edilecek. Zaten mahkemenin kabul ederek kararına geçirdiği "Aleniyet İhlali" bile, yeterli bozma nedeni.
2) Bu suçu 3. kez işleyen Genelkurmay hakkında, -nedense- doğrudan bağlı bulunduğu Başbakanlığa şikayet yazılacak, bir suç duyurusu daha yapılarak hem adli hem idari soruşturma istenecek. Bakalım ne olacak o zaman?
3) Ama şu oldu bile: Herkes bu çocukça oyuna içinden gülecek, dışından gülemeyecek, askerden korktukları için.
4) Tabii -aynı nedenle- bu olayı yazacak anlatacak medya organı bulunamayacak.
5) Belki bu satırlardan ötürü, -Gen. Kur. 2. Bşk. imzalı bir ihbar mektubu ve Adalet Bakanlığının izniyle TCY 159. maddesinden "Silahlı Kuvvetlerin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve teyzif" etmekten (hakaret ve aşağılama) dava açılacak. Silahlı kuvvetleri bu gülünç duruma düşürmek değil de bu gülünç durumu anlatmak suç sayılacak,
6) Ama bunların hiçbiri düşülen gülünçlü acıklı durumu değiştirmeyecek. Benim Genelkurmaydaki gizli hayranlarım gene emir-komuta zinciri içinde yeni görevlerine doğru yola çıkacaklar.
Uygun adım marş
Onları en son gördüğümde, yani biz mahkeme salonundan gene minibüslerle, el değmeden ve Genelkurmayın orasına burasına bulaşmadan doğruca çıkış kapısına postalanırken onlar nedense yürüyerek binaların arasında kayboldular. Yalnızca uzaktan şöyle bir komut duyar gibi oldum.
Dikkat! İzleyicilik bitti, tekrar memur olunacak... Ol! Uygun adım marş, iiileri!