Nora Şeni'nin bilimsel sorumluluğunda; İstanbul Fransız Enstitüsü, Mémorial de la Shoah (Paris), Université Paris 8 ve Anadolu Kültür'ün katılımıyla yürütülen "Yüzleşme Serüveni" başlıklı konferans serisinin ikinci yılının son konferansı sosyolog Doç. Dr. Şükrü Aslan ile tarihçi ve gazeteci Jean-Arnault Dérens’nın katılımıyla gerçekleşti.
12 Mayıs’ta Salt Galata’da gerçekleşen “Toplu Katliamlar, Toplumsal Bellek” başlıklı konferansta Dérens Lahey Uluslararası Adalet Divanı tarafından soykırım olarak kabul edilen 1995 Srebrenitsa katliamının, Sırplar tarafından yalnızca savaş suçu olarak nitelenmesinin yarattığı siyasi ve hukuki sorunları tartıştı.
Serebrenitsa'da Ne Oldu?Yugoslavya iç savaşı sırasında Sırplar'ın başlattığı katliamın ardından duruma müdahale eden Birleşmiş Milletler, Srebrenitsa'yı siviller için güvenli bölge ilan etmişlerdi. 6-8 Temmuz 1995’te Bosnalı Sırp güçler Srebrenitsa'yı kuşattı. Kentte Sırpların kuzeydoğu Bosna'daki diğer saldırılarından kaçarak sığınan onbinlerce Müslüman sivil vardı. Onları hafif silahlarla donatılmış 600 Hollandalı asker koruyordu. Petrol stoklarının azaldığı kente mayıs ayından beri gıda sevkiyatı yapılamamıştı.Sırplar,Srebrenitsa'yı bombalamaya başladı. Müslüman savaşçılar, barış gücü askerlerine teslim ettikleri silahları geri istedi ama redddedildi. 9 Temmuz 1995’te Bosnalı Sırplar bombardımanı yoğunlaştırdı. Güneydeki kamplardan kaçan binlerce mülteci kent merkezine akın etti. Bosnalı Sırplar, 30 Hollandalı askeri rehin aldı. Sırpların Hollandalı birlikler çekilirken açtıkları ateşte de bir asker öldü. 10 Temmuz 1995’te Hollandalı komutan Albay Ton Karremans, BM'den hava desteği istedi. BM Komutanı General Janvier önce bu isteği reddetti, ancak talep tekrarlanınca kabul etti. Nato uçakları gelmeden Sırp topçusunun ateşi durdu; BM saldırısı ertelendi. Akşama dek kente 4 bin göçmen yığıldı; sokaklarda panik havası vardı.Hollandalı askerlerin mevzileri çevresinde büyük kalabalıklar oluştu. Hollandalı komutan kentin ileri gelenlerini topladı ve eğer Sırplar sabah 06.00'ya kadar çekilmeze, Nato uçaklarının hava bombardımanı yapacağını söyledi. 11 Temmuz 1995’te Sırp güçleri çekilmedi. 09.00'da Albay Karremans'a yakın hava desteği talebini yanlış formla yaptığı bildirildi.10.30'da yeni formla iletilen talep, General Janvier'e ulaştı. Ancak sabah 06.00'dan beri havada olan NATO uçakları yakıt ikmali için İtalya'daki üsse dönmek zorunda kaldı.Potocari'deki Hollanda üssüne sığınan mültecilerin sayısı 20 bini buldu. Bunlardan çoğu kadın, çocuk ve yaşlıydı.14.30'da Hollanda'ya ait iki F-16 uçağı, Sırp mevzilerine iki bomba attı.Sırplar ellerindeki rehineleri öldürme ve mültecileri bombalama tehdidiyle karşılık verince, saldırılar askıya alındı. İki saat sonra Bosnalı Sırp komutan Ratko Mladiç, Sırp televizyon kameraları eşliğinde kente girdi. O akşam Mladiç, Hollandalı komutanı çağırarak eğer silahlarını teslim etmezlerse Müslümanlar'ın öldürüleceği ültimatomunu verdi. 12 Temmuz 1995’te kadın ve çocukları Müslüman bölgesine götürecek otobüsler geldi. Sırplar 12-77 yaş arasındaki tüm erkekleri 'savaş suçu sorgusuna için' ayırdı. Bunu izleyen 30 saat içinde 23 bin kadın ve çocuğun kentten çıkarıldığı tahmin ediliyor. Yüzlerce erkekse kamyon ve depolara dolduruldu. O gece kentten kaçarak dağlara sığınmaya çalışan 15 bin Müslüman savaşçı top ateşine tutuldu. 13 Temmuz 1995’te Silahsız Müslümanlar'ın katli, yakındaki Kravitsa köyünde başladı.Barış gücü askerleri Potocari üssünde bulunan 5 bin Müslüman'ı teslim etti. Karşılığında Bosnalı Sırplar 14 Hollandalı askeri salıverdi. 16 Temmuz 1995’te Srebrenitsa'dan Müslüman bölgesine yürüyerek ulaşan mültecilerin anlattıklarıyla, katliam haberleri ilk kez duyuldu. BM ve Bosnalı Sırplar arasındaki pazarlıklar sonucu Hollandalı askerlerin kentten ayrılmasına izin verildi. Silah, gıda ve tıbbi stoklarını geride bıraktılar. Bosnalı Sırpların Srebrenitsa'yı ele geçirmesini izleyen beş günde binlerce Müslüman erkek öldürüldü. |
Serebrenitsa ve Dersim
Doç. Dr. Aslan ise konuşmasında, 1938 Dersim katliamı ve toplumsal etkileri devam eden bu olayla yüzleşme sürecini ele aldı. Dersim katliamının Serebrenitsa ile benzerlik gösterdiğini söyleyen Doç. Dr. Aslan iki olay arasındaki farkılılığı ise şöyle vurguladı:
“Serebrenitsa’da katliam iletişim araçlarının çokluğu ile birlikte tüm Avrupa’nın gözü önünde gerçekleşti. Dersim’de ise böylesi bir iletişim ağı yoktu. Ama insanlar biliyordu. Dersim katliamı bu nedenle herkesin bildiği bir sır oldu.”
Dersim’in inanç ve kültürel yapısı itibariyle yönetenler tarafından Osmanlı döneminden beri incelenip raporlandığını belirtren Doç. Dr. Aslan Osmanlı belgelerinde bölgenin inancının Müslümanlıkla benzemediği, bu inancın bölgedeki asayişi etkilediği, bununla ilgili çalışma yapılması gerektiğine dair raporlar bulunduğuna dikkat çekti.
“Dersim’e yönelik bu çalışmalar Osmanlı döneminden itibaren başlamış. Bu nedenle pekçok katliam halkası var. Ancak bunların hiçbirinde sonuç alınamamış.”
Aslan: Cumhuriyet'in Dersim raporları Osmanlı ile paralel
Benzer raporlamanın Cumhuriyet döneminde de devam ettiğini ifade eden Doç. Dr. Aslan bu raporlarda da Osmanlı ile pararlel şekilde Kızılbaş culture atıfta bulunulduğunu, Kürt kimliğine vurgu yapıldığını, raporların bölgeyi tamamen boşaltmak ya da inanç yönünden bölge halkını asimile etmek gibi önerileri içerdiğini aktardı.
“Raporları hazırlayanlara baktoğımızda devlet açısından ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Celal Bayar, İsmet İnönü, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak bunlar arasında. Yani neredeyse Atatürk dışındaki herkes bölge ile ilgili rapor hazırlamış.”
"1915'in izleri ve etkisi Dersim'de çok canlı"
Doç. Dr. Aslan raporlarda önemli bir tespitin, Dersimlilerin evlerindeki silahları teslim etmek istemedikleri, teslim ederlerse Ermenilerin başına gelenlerin aynısı yaşayacakları korkusu olduğunu belirterek “1915’in izleri ve etkileri 1930’larda çok canlı bir şekilde duruyor” diye konuştu.
Rapor önerileri doğrultusunda bölge halkını inanç ve kültürel yönden asimile etme, hakim anlayışa parallel hale getirme çabasıyla bölgeye yatırımlar adı altında okul, karakul ve kışla yapıldığını aktaran Doç. Dr. Aslan, 1937 katliamından sonar İnönü’nün “yapılması gereken yapıldı” diyerekartık yatırım yapılması gerektiğini savunduğunu ancak Mustafa Kemal Atatürk ile Fevzi Çakmak’ın bu konuda görüş ayrılığı yaşadığını, bu dönemde Celal Bayar’ın başbakanlığa getirildiğini hatırlattı.
1937 ile 1938 arasındaki fark
1937 ile 1938’deki katliamlar arasındaki farklılığı vurgulayan Doç. Dr. Aslan 1937’de kaç askerin bölgeye gittiğini, neler oldup bittiğini herkesin bildiğini hem Türkiye’de hem de dünya basının yer aldığını ancak 1938 ile ilgili tek satır haberin çıkmadığına dikkat çekti.
“1938’de, 1937 ile kıyaslanamayacak bir askeri güç gönderildi. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı herkes toptan kırıldı. Bununla ilgili gazetelerde tek satır yazılmadı ama kulaktan kulağa anlatılınca herkesin bildiği bir sır olarak kaldı.
“1938’de görev yapan subaylar yıllarca sustular, ancak sonraları konuşmaya başladılar. Muhsin Batur otobiyografisinde okuyucudan özür dileyerek hayatının Dersim’e denk gelen iki ayını anlatmak istemediğini yazdı. Daha sonra katliama katılan subaylardan soykırımın detaylarını öğrendik.”
Türkiye'nin köylerinde Dersim mezarlıkları
Zorunlu göçe tabi tutulan Dersimlilerin on yıl boyunca yerleştikleri köylerden ayrılmalarının izne bağlı olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Aslan bu şekilde asimilasyonun amaçlandığını ancak bu sayede Sivas’ın batısından başlamak üzere her köyde Dersimli ailelerin yer aldığını, Türkiye'nin pek çok köyünde Dersimli mezarlarının oluştuğunu, bunun sosyal bilimciler için önemli kanıtlar olduğunu ifade etti.
Yüzleşme aşamasına gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bunu uzun sure konuşmadığını, bilakis yasakladığını ifade eden Doç. Dr. Aslan 2011’de Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dersim’de katliam yapıldı” sözleri tartışılmaya başlandığını hatırlattı.
“Bu gelişme pek çok Dersimliyi umutlandırdı. Ama devamında beklenenler gerçekleşmedi. TBMM’de bir dilekçe komisyonu içinde Dersimle ilgili birim oluşturuldu, Dersimliler dilekçe vererek hukuki mücadele başlattı. Bunun sonucunda TBMM ilgili kurumlara bu dilekçeleri gödererek belge istedi. Dersim ile ilgili 150 bin sayfalık belge toplandı. Ama ben akademisyen olarak başvurmama rağmen belelere erişimime izin verilmedi.
"İnkar politikası meşruiyetini yitirdi"
“Dersimde katliam noktalarında anıt mezarlar yapıldı. Mazgirt’te yapımına başlanan anıt Berlin’deki Yahudi soykırımı mezarına benziyor. Anıtın yüzde 70’i tamamlandı. Sonra İdris Naim Şahin İçişleri Bakanı oldu. Çalışma durudruldu ve devam ettirilmedi. O anıt hala yarım duruyor.”
“Hükümet bu konuda, 2011’de olduğu kadar tolerans değil” diyen Doç. Dr. Aslan Erdoğan’ın inkarcı siyasetin toplum nezdinde meşruiyetinin kalmadığını ifade etti. (EA)
Yüzleşme Serüveni: Geçen yıl Fransız Kültür Enstitüsü'nde gerçekleşen bu konferans serisi, 2015'te diğer Avrupa ülkelerinin yaralı hafızalarıyla yüzleşme serüvenlerini konu alacak. |
Doç. Dr. Şükrü Aslan: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olan Aslan kent, göç ve toplumsal hareketler üzerine çalışan ve bu konular üzerine Türkiye’de kitapları yayımlandı. Aslan’ın, Mustafa Poyraz ve Loic Gandais ile yayıma hazırladığı Les Quartiers Populaires et La Ville (L’Harmattan, Paris, 2010) adlı bir kitabı da bulunmaktadır. Jean-Arnault Dérens: Le Courrier des Balkans gazetesinin kurucu başyazarı olan Dérens’in yayımlanmış kitaplarından bazıları şunlar: Balkans: la crise (Gallimard/Folio, Paris, 2000); Le Piège de Kosovo (Non Lieu, Paris, 2008) ve Laurent Geslin ile yayıma hazırladığı Comprendre les Balkans: Histoire, sociétés, perspectives (Non Lieu, Paris, 2007/2014). |