Sanki başka bir yüzyıldan kalma gibi ama değil: Kadının çalışma hakkı, 1990 senesinin son günlerine kadar koca iznine bağlıydı.[1] Kadını aile içine hapseden ve 'iffet' gibi standartlara tabi tutarak denetlemeye niyetlenen kanun ve yönetmelikler, 90'lar boyunca özgürlük ve eşitlik için mücadele eden kadınların gündeminden eksik olmadı.
Kadınların örgütlü direnişi 80'lerin sonundan itibaren bakanlıkları faks yağmuruna tutmak, 'babayasa mahkemesi iffetli kadın sertifikası' dağıtmak, vapurlarda hem 'şık bir aksesuar' hem de tacize karşı 'etkili bir savunma aracı' olan mor iğne satmak gibi yaratıcı şekillerde kendisini gösterdi.
90'larda kadın mücadelesinin somut bir sonucu, ortaokul öğrencilerine bekaret kontrolünü meşrulaştıran Milli Eğitim Bakanlığı yönetmeliği ve seks işçilerine tecavüz eden erkeğe ceza indirimi getiren 438 sayılı kanunun iptali gibi yasal kazanımlar elde edilmesiydi.
Bir yandan da olumlu yasaların çıkartılması için mücadele edildi, örneğin kadına şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılması ve sığınmaevlerinin (o zamanlar 'misafirhane') açılmasına dair kanun ve yönetmeliklerin çıkartılması sağlandı.
80’lerden 90’lara
80'lerin sonundan 90'ların ortasına kadar feministler sokakta çok aktifti ve birçok yaratıcı kampanya düzenledi. 90'ların ikinci yarısındaysa sokak hareketliliğinin yerini kısmen kurumsallaşma çabaları ve bu kapsamda hazırlanan projeler aldı. Bu eğilim bazı kadınlar tarafından 'proje feminizmi' olarak adlandırıldı ve hareketi sokaktan ve sokağın gerçekliğinden koparttığı gerekçesiyle eleştirildi.
1989’da çeşitli illerde başlatılan ‘cinsel tacize hayır’ kampanyası dahilinde Ankara, İstanbul ve İzmir’de bugün bir simge olan mor iğneler ilk kez dağıtılmıştı. 2 Kasım 1989'da Kadıköy-Kabataş vapurunda feministler, iğneleri şöyle pazarlıyordu:
‘‘Şimdi size harika bir ürün tanıtmak istiyorum. Elimde gördüğünüz bu iğne paslanmaz çelikten olup, 7 santim uzunluğundadır ... Üzerinde bulunan mor kurdele tüm giysilerinizle kullanabileceğiniz şık bir aksesuar görünümündedir.’’ [2]
1990 Kasım'ında, o sıralar Aileden Sorumlu Devlet Bakanı olan Cemil Çiçek’in ‘flört fuhuştur’ ve ‘feminizm sapıklıktır’ beyanlarını protesto eden kadınlar düdüklerle sokaklara döküldü. Galatasaray Meydanı'ndaki eylemde kadınlar dövülerek gözaltına alınmıştı.
Bekaret kontrolüne hayır
Bekaret kontrolü 80’lerden itibaren kadınların ortaokuldan iş başvurularına kadar birçok alanda karşısına çıkan bir sorundu. 88’de Harita Genel Müdürlüğü işe alacağı kadınlardan bekaret raporu isteyince kadınlar kurumu telgraf yağmuruna tutmuştu.
89’da Ankara’da Feminist Haftasonu toplantısı sonrasında başlatılan ‘cinsel tacize hayır’ kampanyasının merkezinde işte, okulda ve gözaltında – kısacası her yerde - karşılaşılabilen bekaret kontrolü vardı. 90’lı yıllarda özellikle ortaöğretimdeki kız çocuklarının intiharlarıyla bekaret kontrolleri gündeme oturdu ve birçok şehirde protesto edildi.
Mayıs 92’de kadınlar Ula ve Simav’da iki öğrencinin intihar etmesine yol açan bekaret kontrolünü Ankara MEB önünde ‘zarlı namus anlayışına hayır’ pankartlarıyla protesto etti. İstanbul'da kadınlar kontrolü yaptıran müdürlerle ilgili suç duyurusunda bulundu.
Ancak devlet, kadın bedeni üzerindeki denetimini kaybetmemek için uzun süre direndi.
95 Ocak’ta Milli Eğitim Bakanlığı'nın çıkarttığı bir yönetmelikte ‘iffetsizliği tespit edilmiş’ olmak ortaöğrenim kurumlarından atılma gerekçeleri arasında sıralandı. Okul müdürlerinin bekaret kontrolü yapmasına imkan veren madde ülke çapında protestolarla karşılandı.
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın bekaret kontrolünü savunması üzerine kadınlar 98 Şubat’ta Taksim’deki eylemde bakanı istifaya çağırdı.
1998 Kasım'da önce yurtlara ilgili yönetmelikte düzenleme yapılarak 'iffete aykırı davranmak' yurttan atılma gerekçesi olmaktan çıkartıldı.[3] 1999 Ocak’ta da ortaöğrenim kurullarında bekaret kontrolünü meşrulaştıran maddenin yönetmelikten kaldırılacağı duyuruldu.
Aile içi şiddet ve Mor Çatı
Çankırı’da kocasından şiddet gören bir kadının boşanma talebini reddeden bir hakimin kararında ‘Kadının sırtından sopası, karnından sıpası eksik olmamalı’ atasözüne değinmesi, aile içi şiddete karşı kampanyayı tetikleyen unsurlardan biriydi. Darbe sonrası kadınların ilk kitlesel eylemi ‘Dayağa Karşı Kampanya’ oldu.
17 Mayıs 1987’de binlerce kadın Yoğurtçu Parkı’ndan Söğütlüçeşme’ye yürümüştü. 4 Ekim 1987'de 'Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası' çerçevesinde İstanbul Kariye Müzesi’nde iki bine yakın kadının katılımıyla bir şenlik düzenlendi. Bu, feministlerce düzenlenen ilk şenlik oldu. Bu kampanyalar, yaklaşık 25 senedir kadına karşı şiddetle mücadele eden Mor Çatı’nın kuruluş sinyallerini veriyordu.
1995’te ilk bağımsız kadın sığınağını açan Mor Çatı’nın çağrısıyla 1998’de kadın sığınakları kurultayları toplanmaya başladı. İstanbul'daki ilk belediye sığınakları 1990’da Bakırköy ve Şişli’de açılmıştı. Ankara Altındağ'da ‘Ankaralı Kadınlar’ grubunun girişimiyle ve belediyenin desteğiyle 1992’de bir kadın sığınağı açıldı.[4]
Kadın sığınaklarının sosyal hizmet kurumu sayılmalarına ilişkin kanun değişikliği ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun (SHÇEK) kadın misafirhaneleri yönetmeliğinin çıkartılması bu konudaki önemli yasal gelişmelerdi.[5]
Mor Çatı'nın yanında bugün hala aktif olarak çalışmalarına devam eden KA.DER, KAMER ve Uçan Süpürge de bu yıllarda kurulmuştu.
Ankara’da Kasım 96’da kurulan Uçan Süpürge, 28 yıldır düzenlediği kampanyalarıyla erken evlilikler konusunda Türkiye’de bir gündem yaratmayı başardı.
Kadın adayları destekleme amacıyla kurulan KA.DER'in mücadelesinin gerekliliği, 99’da Bülent Ecevit başkanlığında kurulan 56. hükümette tek bir kadın bakan bile olmamasıyla bir kez daha teyit edilmişti. Bu hükümetin 'kadın sorunlarından sorumlu' devlet bakanı bile erkekti! (Hasan Gemici)
Bu yıllarda diğer şehirlerdeki bazı kadın örgütleri şöyleydi: Bursa Bağımsız Kadın İnisiyatifi, Ege Kadın Dayanışma Vakfı, Eskişehir Kadın Kültür Merkezi Çalışma Grubu, Mersin Bağımsız Kadın Derneği, Bursa ve Antalya gibi kentlerde oluşturulan Yerel Gündem 21 kadın grupları...
Yasal kazanımlar
25 Ekim 1997’de İstanbul’da Mor Çatı, Feminist Kadın Çevresi, Jujin, Jiyan Kadın Kültürevi, Roza gibi örgütlerden kadınlar Meclis’te bekleyen aile içi şiddetin önlenmesine dair kanunun çıkartılması için kampanya başlattı.
‘Ailenin Korunmasına Dair Kanun’, şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılmasını ve ihtara uymadığı taktirde hapis cezasına çarptırılmasını öngörüyordu. Beyoğlu’nda her ay yürüyüşler yapıldı; Bursa, İzmir ve Mersin’den kadınların da çabalarıyla imzalar toplanarak Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Işılay Saygın’a verildi. Yasa 17 Ocak 1998’de yürürlüğe girdi.[6]
'İffet'siz kadınlar!
Seks işçilerine tecavüz eden erkeğe ceza indirimi getiren 438 sayılı kanun Anayasa Mahkemesi'nce onanınca İzmir'den Ankara'ya birçok şehirde kadınlar sokağa döküldü. Nazik Işık, o yıllarda Ankara'daki mücadelelerini şöyle anlatmıştı:
''Ankara'daki feminist kadınlar, kadın grup ve örgütleri olarak 'Babayasa Mahkemesi iffetli Kadın Vesikası' diye bir belge hazırlayıp bastırdık, 438. maddeyi yürürlükten kaldıran iki maddelik bir kanun teklifi hazırladık, Anayasa Mahkemesi önünde bir basın açıklaması yaparak kampanyaya başladık.''
İstanbul’da kadınlar 23 Ocak 1990’da seks işçilerinin çalıştığı Zürafa Sokak’ta ‘iffetli kadın vesikası’ dağıttı, 28 Şubat’ta ‘bütün kadınlar 438’e karşı’ yürüyüşü yapıldı. Sonuçta madde mecliste iptal edildi.[7]
Medeni Kanun'da değişiklik
1 Ekim 1992'de İzmir Kadın Platformu, “Medeni Yasa Kadına Tasa Olmamalı” kampanyası başlattı. 1993’te 100 bin imzalı medeni kanun değişikliği önerisi meclis başkanına sunuldu. İmzalar Ankara, İzmir, Gaziantep ve Mersin kadın platformlarının ortak çalışmasıyla toplanmıştı.
Bu platformlar daha sonra 30’un üzerinde kadın örgütünden oluşan 'İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği’ni oluşturdu. Medeni Kanun'da değiştirilmesi istenen maddelerden bazıları şöyleydi: Evin reisinin erkek olması (MK.152/1), ortak evin seçiminin kocaya ait olması (MK152/2), kadının kocasının soyadını taşımak zorunda olması (MK 153/1), eve kadının bakması (MK 153/2), evlilik dışı çocuğu tanıma (MK 290-291) hakkının sadece erkeğe verilmiş olması... [8]
8 Mart kutlanıyor
1992'de 8 Mart'ı kutlamak için Taksim'de toplanan yüzü aşkın kadın polis şiddetine maruz kaldı, yaralanan ve gözaltına alınanlar oldu.
Beş sene sonra, 8 Mart 1997’de Mor Çatı, Barış için Kadın Girişimi, HADEP’li Kadınlar, KESK’li kadınlar, ÖDP’lİ Kadınlar, Feminist Kadın Çevresi ve 8 Mart Kadın Platformu gibi grupların da arasında olduğu 20’nin üzerinde kadın örgütünün çağrısıyla Şişli’de ‘Artık Örgütlü’ yürüyüşü yapıldı.
Çağrı broşüründe kadınların ''dayağa, tacize, tecavüze, bekaret kontrolüne, özelleştirmeye, savaşa, kürtajın yasaklanmasına, kıyafet yönetmeliğine, ev köleliğine, zoraki anneliğe, erkek egemenliğine karşı’’ yürüyeceği belirtilmişti.[9]
Binlerce kadının katıldığı coşkulu yürüyüşten sonra tertip komitesindeki kadınlara toplantı ve gösteri yüyüşleri yasasına muhalefetten dava açılmıştı, ilk duruşmada beraat ettiler.
8 Mart 1998’de bağımsız kadın grupları, DİSK, KESK, ÖDP ve DBP'li kadınlar Kürtçe ve Türkçe halaylar ve barış sloganları eşliğinde Şişli’de kutlama yaparken Taksim'de çoğu HADEP'li 2 bine yakın kadın, polis şiddetine maruz kaldı.
90’lı yıllarda başörtüsü yasağı ile mücadele eden İslamcı kadınlar da sıklıkla polis şiddetiyle karşılaştı. Bu senelerde İslamcı kadınlar Gökkuşağı Kadın Platformu gibi geniş örgütlenmelerin yanında Başkent Kadın Grubu, Hanımlar Eğitim ve Kültür Vakfı gibi oluşumlarda bir araya geldi.[10] 11 Ekim 1998’de İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin öncülüğünde birçok şehirde 'Başörtüsüne özgürlük' zinciri oluşturuldu, yüzlerce kişi gözaltına alındı.
Kadınların gündemi kadınların elinde
Türkiye’nin ilk kadın kütüphanesi olan ‘Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi’ 14 Nisan 1990’da Fener mahallesinde İBB’nin tashis ettiği tarihi bir binada kuruldu. Kütüphane hala açık.
90’lardaki bir diğer gelişme de akademide kadın çalışmaları bölümleri ve araştırma merkezlerinin kurulmasıydı. ODTÜ’de Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı'nın yanısıra Antep’ten Mersin’e birçok şehirde yakalşık 10 üniversitede kadın sorunları araştırma ve uygulama merkezleri açıldı.[11]
Ana akım medya toplumsal cinsiyet rollerini körükleyen 'kadın ekleri' yayınlarken feministler kendi gündemlerini yaratma amacıyla kendi yayınlarını çıkartmaya başladı. İstanbul’da Pazartesi, Minerva, Martı, İzmir’de Cımbız dergisi, Ankara’da Dolaşan Mavi Çorap, İstanbul ve Ankara’da Eksik Etek gibi dergiler çıkartıldı.
Jiyan Kadın Kültürevi, Arjin Kadın Grubu, Kürt Kadav, Özgür Kadın Derneği gibi oluşumlarda bir araya gelen Kürt kadınları da Roza, Ji Bo Rızgarya Jinan, Jujin, Jin u Jiyan gibi dergiler çıkarttı.
93-94'te başlatılan 'Arkadaşıma Dokunma', 1995'te Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı oturmaları, 1996 ve 98’de Barış Treni ve 'Barış için Kadın Girişimi' gibi inisiyatiflerde Türkiyeli kadınlar barış için bir araya geldi. (Eİ/BA)
[1] 1990 Aralık'ta iptal edildi
[2] Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı 2000 ajandasından
[3] 'İffet atılma gerekçesi sayılmayacak', Milliyet, 23.11.1998
[4] Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı 2000 ajandasından
[5] Nazik IŞIK, (2002) ‘1990’larda kadına yönelik aile içi şiddetle mücadele hareketi içinde oluşmuş bazı gözlem ve düşünceler’, 90’larda türkiye’de feminizim, İletişim, s.60.
[6] Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı 2000 ajandasından
[7] Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı 2000 ajandasından
[8] Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı 2000 ajandasından
[9] Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı 2000 ajandasından
[10] Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı 2000 ajandasından
[11] Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı 2000 ajandasından