Yok Anasının Soyadı belgeseli kadınların evlilik ya da boşanmayla değişen soyadlarının kadınlara açtığı dertlere, onların hislerine odaklanıyor, kadınlar kadar erkeklerin düşüncelerini de yansıtıyor.
16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde de gösterilecek filmin yönetmeni Hande Çayır’a bu konuda yaşadıklarını, filmin çekim süresince karşılaştığı deneyimleri sorduk, soyadı üzerinde karar hakkı olmadan yaşamanın ne hissettirdiğini anlatmasını istedik.
Çayır da yanıtladı: Korumak istediğim bir alışkanlığımın, tercihimin benim kararıma bırakılmaması şiddettir.
Kadınların sadece ailesinden gelen soyadını kullanamaması sizin hayatınızda karşılaştığınız bir sorun mu?
Evet, belgeseli yapma sebebim bu. Evlenince soyadım değişti ve çok rahatsız oldum. Rahatsızlığım gün içinde konuşarak/dertleşerek geçmedi. Konunun görünür olmasını istedim.
Kimliklerin evlenince ve boşanınca değiştirilmesi zaman, enerji ve maddi kayıp yaratıyor.
Üstüne eklenen ve çok önemsediğim psikolojik şiddeti de içeriyor. Dayatma, damgalama, herkes için tek bir etiket kullanımı gibi.
Film için yaptığınız görüşmelerde aktarılan deneyimlerde farklılaşanlar var mı?
Var, tabii. Soyadı kavramını reddeden Canan, soyadı alışkanlığını ve tanınırlığını devam ettirmek için –açtığı davalardan sonuç alamayınca- kocasından boşanıp aynı evde yaşamaya devam eden Asuman Bayrak, uygulamaya maruz kalmayı “kendin olamamak” olarak değerlendiren Armağan Kilci filmden örnekler.
Babası tarafından şiddet görmüş bir kadın da dava açıyor soyadını kullanmak istemediği için.
Diğer yandan, boşandığı karısından -devletin verdiği hakkı kullanarak- soyadını geri almak isteyen erkekler var. Sümer Ezgü örneği gibi… Herkesin hikâyesi farklı…
Filmi çekmeye karar verdiğinizde ve çekerken nasıl tepkiler aldınız? Erkeklerin ve kadınların tepkilerinde ne gibi farklılıklar oldu?
Lüks olarak değerlendirildi bazen. Başlamadan önce “ne değişecek ki” diyenler oldu.
Değişimleri önemsiyorum. Ben değiştim, bu yeterli. Dokunduğum kişiler bu değişmiş Hande ile karşılaşacaklar.
Filmi izledikten sonra kararlarını, bakış açılarını değiştirenler var. Bir hâkime, soyadını değiştirmek isteyen bir başka kadının davasını onaylamamış. Ya da Serkan Köybaşı’nın ifade ettiği AYM üyesi Engin Yıldırım’ın karşı oy yazısı da kadının önceki soyadını kullanmasından yana. Erkekten destek, kadından köstek durumu da yaşanmış yani.
Bu örnekleri görmek beni de kendime getirdi. LGBTT bireylerden çok destek var. Kaos GL’nin düzenlediği II. Uluslararası Feminist Forum’da da izledik belgeseli.
Kadınların evlendiğinde başka bir soyadını kullanması nasıl bir psikoloji doğuruyor?
Benim deneyimimde “aşağı çeken” bir psikoloji yarattı.
Korumak istediğim bir alışkanlığımın/tercihimin benim kararıma bırakılmaması şiddettir.
“Ben senden iyi biliyorum, iyiliğini istiyorum, senin adına ben konuşuyorum” cümlelerini taşıyamadım.
Adımı her sorduklarında kukla gibi hissettim. Sanki tepemde asılı bir ip var ve “şimdi dur, şimdi git” diyor. Bu anlamda itaatkâr değilim.
Faturalara yeni soyadının yansıması, kütüğün değişmesi... Bu belgelerle her karşılaşmamda bana verilen -görüntüde de- olsa bir mesaj vardı: “Sen artık sen değilsin. Bunu sana her sorduklarında tekrar edeceksin.”
Yok Anasının Soyadı’nda bir Godard filmine gönderme var. Kadının evlenmeden önce de babasının soyadını kullanmasına atıfta bulunuyor. Hiç annenizin soyadını kullanmak istediğiniz oldu mu?
Hiç olmadı öyle bir isteğim; hala da yok.
Benim dert edindiğim, müdahale kısmı ve seçeneksiz bırakılmak ve herkesin dileği aynıymışçasına tek tip uygulamalarla paketlenip rafa kaldırılmak. Bu, bana olandı. Elif Şafak öyle bir karar vermiş. Şafak hem sevdiği bir kelimeymiş, hem de annesinin adıymış.
Sizce kadınların kendi soyadlarını kullanma isteğinden neden bu kadar korkuluyor?
Evlilik kurumu, heteroseksüel aile, toplumun en küçük yapı birimi olunca, bu referansa göre korkutucu geliyor.
Kadının rolü Türkiye’de “kendisi olmak” değil, “kendinden vazgeçtiği/kendini feda ettiği oranda değer görmesi” üzerine kurulu.
Düzeni bozan bir yanı var soyadı alternatiflerinin. Homojen, farklılıklara az tahammüllü bir birimde, çıkıntılar çıkmaya başlıyor.
Soyadı görüntüsü farklılaşırsa roller de farklılaşabilir ya da tam tersi. Kontrol altında tutulamaz. Tek tiplik… Ve yine sıcak, güvenli bağların temsili olarak sunuluyor ailenin soyadını taşımak. Oysa aynı soyadlı olsak hepimiz, tek bir üniforma giyeceğiz.
Filmi belgesel formatında çekmenizin bir nedeni var mı; özel bir tercih mi?
Merak ettiğim soruları yönelttim ve keşif gibiydi görüşmeler. Birikti. Canımı sıkan ya da sevindirici görüntüleri de toplayınca, tasarlayınca oluştu. Merakım ve onunla gelen sorular ve içerik, formu belirledi. Ve o form, belgeseldi.
Daha önceki gösterimlerde gerek yurtdışında gerek yurtiçinde nasıl tepkiler aldınız? Filmi izleyenlerin bu soruna yaklaşımı nasıl?
Sosyal medya umut verici…
Türkiye’deki film festivallerinin ve yurtdışındaki konferans sunumlarının yanında, Hollanda ve Belçika’da ev içi gösterimler oldu ve üniversitelerde de paylaşıldı. Ankara’dan Kırmızı Elma Sözlük özel bir gösterim rica etti.
Bu ilgi bir ihtiyaca işaret ediyor. İzleyip “kocamdır, alırım soyadını, ne var ki” diyen de var, “Sevgilime baskı yaptığım için üzgünüm bunca zamandır, ne isterse onu yapsın tabii” diyen de...
Coşkulanıp “daha çok film yapalım” diyen de oldu, teşekkür edip “ben anlatamıyordum arkadaşlarıma, filmi sizden alıp onlara izletebilir miyim, beni anlasınlar” diyen de... (YY)
Yok Anasının Soyadı Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali kapsamında, Ankara'da, 13 Mayıs saat 12.30'da, Alman Kültür Merkezi'nde gösterilecek.