Başbakan Erdoğan'ın, yardımcısı ve Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül'ün, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in ve İstanbul valisi Muammer Güler'in bu konuda söylediklerinin hiçbir anlamı ve değeri yoktur.
"Toplantı ve gösteri yapma hakkı" 1982 Anayasası'nda (bile) şöyle tanımlanıyor: Madde:34
"Herkes, önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir".
Aynı hak, "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası" nın 3. Maddesinde de aynen tekrarlanıyor.
Ama hem devlet yetkilileri hem de medya, hala "izinsiz gösteri" deyimini kullanmaya devam ediyor!? (Hemen hemen tüm TV kanalları ve çok satan gazetelerde bu böyle)
Oysa izinsiz gösteri diye bir şey olamaz.
Çünkü izinli gösteri diye bir şey olamaz.
Çünkü hem Anayasaya hem ilgili yasaya göre izin alma diye bir gerek yoktur.
"Haber verme" zorunluluğu vardır, doğru!
Neden?
Devlet bilsin ki, barışçıl bir gösteriye karşı bir saldırı olursa göstericileri koruyabilsin.
Gösterici "haber verme" şartını yerine getirmezse ne olur?
Polise "Bu gösteri yasadışı" diye dağıtma hakkı mı doğar?
Hayır. Eğer o gösteriye karşı olanlar saldırır ve zarar verirse, zarar görenler devleti suçlayamazlar "Bizi korumadı, yasal hakkımızı kullanma olanağımızı sağlamadı" diye.
Eğer Erdoğan, Gül, Çiçek... vs.... dediklerinde samimi iseler, yukarıdaki sözleri herkesin görebileceği, duyabileceği şekilde tekrarlamalı ve ondan sonra -arkasını kovalayacakları- genelgelerle hükümleri altındaki devlet memurlarını bu yönde yönlendirmelidirler.
Şu anda tem tersini yapıyorlar. "Kadınlar polisi tahrik etmiş" diyorlar, "Provokasyon var" diyorlar, "Avrupa'da da polis sert davranıyor, önce kendilerine baksınlar" diyorlar, daha da ileri gidip "Güvenlik güçlerimizin elini bağlamayalım" diyorlar.
Bravo, Türkiye'yi "küçük düşürme"ye devam. (ŞY/BA)