Tony kimlikler biriktirmiş. Kendisi Meksikalı göçmenlerin oğlu; babası istismarcı biriymiş. Tony, liseden terk. Eskiden çete üyesiymiş, çete faaliyetlerinden ve ölümcül silah kullanmaktan mahkum edilip mahpus olmuş. Çete dövmeleri hâlâ yüzüne işlenmiş halde, yüzünün karası gibi.
Ama onunla görüştüğümüz o soğuk güney batı Chicago gecesinde, en güçlü kimliğinin sembollerinden biri kucağında uyuyordu. Tony aynı zamanda bir baba, onunla konuştuğumuzda 19 yaşındaydı. Bir yaşındaki kızının kendisinin değişim nedeni olduğunu söylüyor.
Tony, eksiden çetelere katılmış veya Amerika'nın yüksek riskli mahallelerinde oturmuş erkeklerin arasında şiddetten uzak durmayı başarmış tek kişi değil. Üstelik hikayesi, Rio de Janeiro'nun gecekondularında veya Afrika'daki ve dünyanın başka yerlerindeki çatışma alanlarında görüştüğümüz erkeklerinkinden çok da farklı değil.
Çocuklara bakmak, erkekleri dönüştürüyor: ABD'deki çete şiddetine dair en geniş araştırmalardan birinde, araştırmacılar 1950'lerden başlayarak Boston'ın en yüksek riskli mahallelerindeki bin düşük gelirli erkeği 45 yıldan fazla takip ettiler ve baba olmanın erkeklerin çete faaliyetlerinden ve adli edimlerden uzak durmalarındaki en en güçlü etkenlerden biri olduğunu bulguladılar.
Aynı tablo, ABD'deki, Kanada'daki ve Kuzey Avrupa ülkelerindeki orta sınıf erkeklerde de görülüyor. Erkekler çocuk bakımını üstlendikçe, kadına yönelik şiddetin düştüğüne dair kanıtlar birikip yükseliyor. Çiftler daha iyi cinsel hayat yaşadıklarını bildiriyor. Ayrıca cinsler arasındaki çatışmalar azalıyor.
Ayrıca elimizde, babaların, tıpkı anneler gibi, çocuk bakımına bedenen bağlı olduğunu gösteren çoğalıp büyüyen biyolojik araştırmalar var. Kadınların hamile kaldıklarında, emzirdiklerindekine ve çocuklara baktıklarındakine benzer olarak, erkeklerin bedeni de benzer hormon yükselmeleriyle tepki veriyor.
İnsan evrimi, erkekleri, kadınlarınki kadar, çocuklarla bedenen bağlı kılmış halde. Babalar çocuklarını kucaklayıp onlarla oynadıkça, bağ kurmalarının kıvılcımını çakan oksitosin ve prolaktin pompalanıyor. Bunlar kadınların emzirdiklerinde salgılanan hormonlarla aynı. Anne babalar olarak çocuklara daha çok baktıkça, vücutlarımız bu işe daha çok tepki veriyor, dikkatimizi ve enerjimizi kelimenin gerçek anlamıyla çocuğumuza bakmaya yöneltiyor.
Babaların önemine ve erkeklerin çocuk bakma yetilerine dair bildiğimiz her şey düşünüldüğünde, çocuk bakımı, çoğunlukla kadınların işi olarak görülüyor. Bu statükonun bir bedeli var: ABD'de ve dünyanın her yerinde, güçten düşüren yoksulluk, erkeklerle karşılaştırıldığında kadınların ücretlerindeki kalıcı uçurum, daha yoksul toplumlar ve daha az eğitim alan çocuklar. Eşit çocuk bakımının gücüne tek bir örnek vermek gerekirse: Kadınlar erkeklerinki kadar ücretli işte çalışsaydı, ekonomistler ABD'nin gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 9 daha yüksek olacağını tahmin ediyorlar.
Erkekleri daha fazla çocuk bakımı üstlenmeye nasıl teşvik ederiz? Ücretli ebeveyn izninin bir yol olduğu aşikar. Son 20 yıldır, birçok İskandinav devleti, anne babadan birinin kullanabileceği ortalama bir yıllık ortak, ücretli izin sunmuş durumda. İsveç'te, anne babalar bu günleri çocuk 12 yaşına erişene dek kullanabiliyorlar.
Anne babadan birinin bu izni kullandığı süre boyunca, maaşlarının yüzde 85'ini ülkenin sosyal güvenlik sistemi üzerinden alabiliyorlar. İsveç ve komşuları şunları öğrenmiş durumdalar: Ebeveyn izni ücretli olmalı, özellikle babalar için ayrılmış bir pay olmalı, işyerleri erkeklerin izin kullanmasını destekleyen bir kültür yaratmalı.
Yetmiş küsur ülke halihazırda, babaya ayrılmış ebeveyn izni veya babalık izni sunuyor. Ama birkaç Avrupa ülkesinin ve Quebec'in dışında, bu izin genellikle iki hafta veya daha az ve genellikle ücretsiz.
Kısacası, babalık, politika tartışmalarında az ilgi görüyor. Kadınların sırtındaki ücretsiz çocuk bakımı işi yüküne dair Birleşmiş Milletler (BM) raporlarında, nadiren bahsi geçiyor ve gezegenin Güney'indeki kadınların güçlendirilmesi için çalışan uluslararası yardım örgütlerinin raporlarında tek tük görünüyor.
BM'nin çocuk haklarına adanmış örgütü UNICEF'in logosunda veya raporlarında bir baba bulmaya çalışın. Bütün bu kadınları güçlendirme ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin zorlanmasıyla geçen yılların ardından, hâlâ erkeklerin çocuk bakımı işini yapabileceğini, çocuklar için önemli olduklarını ve kadınların eşitliği için önemli olduklarını düşünmekte zorlanıyoruz.
UNICEF logosunun, bir çocuk, bir anne ve bir babayla yeniden düşünülmüş hali. (Michael Kaufman / Julian Kirk-Elleker)
Erkeklerin çocuk bakımında ve ev işlerinde üzerlerine düşen payı üstlenmeleri, yoksulluğun azaltılmasında göz ardı edilmiş, anahtar bir strateji. Kadınlar şu an artık küresel ücretli işgücünün yüzde 40'ını ve gezegenin gıda üreticilerinin yarısını oluşturuyorlar.
Kadınların gelirleri erkeklerinkine göre yükselmiş olsa da, hâlâ geride kalmış durumda: Küresel çapta, kadınlar erkek mevkidaşlarından yüzde 22 daha az kazanıyorlar. Bunun ana nedeni: Kadınlar ve kız çocukları ev işlerinin hâlâ aslan payın üstleniyorlar, erkeklerden iki ila 10 kat daha fazlasını.
Bu eşitsiz bakım paylaşımı, kız çocuklarını okuldan alıkoyuyor, kadınları ücretli emek pazarından veya yarı zamanlı çalışmadan uzak tutuyor, toplumsal dünyadan koparıyor ve kadınların erkeklere göre eşitsiz ücret almasının başlıca etmeni olmayı sürdürüyor.
Orta ve yüksek gelirli ülkelerde -ABD'de ve Avrupa'da- ücret eşitliğine ve ev işleriyle bakım işlerini kimin yaptığına dair eşitliğe yakın bir şeyi başarmış durumdayız. Bu bölgelerde şu an, erkekler bakım işlerinin yüzde 30 ila 45 arasını yapıyorlar.
Ama buralarda bile, kadınların karşısındaki camdan tavanı hâlâ tuzla buz etmemiz gerekiyor. Erkekler ev dışında çalışmayı sürdürürken, pahalı günlük bakım kadınları emek piyasasının dışına itiyor. Kariyerleri tekrar tekrar kesintiye uğrarken, kadınların gelirleri bir duvara çarpıyor. Ücret uçurumu son yıllarda biraz azalmış durumda -ve ekonominin bazı sektörlerinde epey azalmış durumda- ama bu uçurum inatla değişime direnip duruyor.
Yakın zamanlarda ABD'de yapılan bir çalışma, erkeklerin "babalık ikramiyesi" aldığını bulgulamış durumda -işverenler baba olan erkekleri seviyor gibi, erkeklerin maaşları da bunu gösteriyor. ABD'de 15 yılı aşkın süredir yürütülen bir araştırma, sahip oldukları her çocuğa karşılık maaşlarının yüzde 6 arttığını gösteriyor; bu arada (tam zamanlı çalışan) kadınların maaşları sahip oldukları her çocuğa karşılık yüzde 4 azalıyor. Neden? Bu uçurumun bir bölümü, erkeklerin çocuk sahibi olduktan sonra daha fazla mesai yapmalarıyla ilgili, kadınlarsa daha esnek ve daha az mesaili işlere kayıyorlar.
Ama bu uçurumun büyük bölümü, diyor çalışmayı yürüten araştırmacılar, ayrımcılıktan kaynaklanıyor. İşverenler -hem erkek hem de kadın olanları- kadınların aile görevleri dolayısıyla dikkatlerinin dağıldığını düşünüyor. Sadece babaların bu görevler yüzünden dikkatlerinin dağılmayacağına (çünkü o kadar payı yüklenmiyorlar) inanmakla kalmıyorlar, ama ama babaların çocuksuz erkeklere göre daha sorumlu ve şevkli işçiler olduğuna inanıyorlar.
İskandinav ülkelerinde, bu ayrımcılık önemli ölçüde azaltılmış durumda. Norveç'teki meslektaşlarımızın bize anlattığına göre, 20'lerinin sonundaki veya 30'larının başındaki müstakbel çalışanlarıyla iş görüşmesi yapan bir işveren, görüşülenler ister kadın ister erkek olsun, ilerideki birkaç yıl içinde o cömert aile iznini kullanmalarının yüksek ihtimal olduğunu biliyor.
Erkeklerin daha az izin kullanacak olması muhtemel, ama yine de Norveç söz konusu olduğunda, baba olan erkeklerin yüzde 90'ından fazlası, en az altı hafta ücretli izin kullanıyorlar. Aile izni -erkekler ve kadınlar için- hayatın bir gerçeği haline gelmiş durumda; devlet destekli bir çalışan kazanımı, tıpkı kaplanmış yollar ve toplu taşıma gibi dokunulmaz bir kazanım.
Peki, böyle bir eşitliği ABD'de ve dünyanın başka yerlerinde nasıl gerçekleştireceğiz? Ücretli babalık izninin bu işin bir parçası olduğu belli (ABD'deyse, ücretli annelik ve babalık iznine ihtiyacımız var). Ama işe daha da öncesinden başlamalıyız ve daha derine inmeliyiz. Oğullarımızı ve kızlarımızı nasıl yetiştirdiğimizden başlamalıyız. Oğlan çocuklarına hayatta erkenden çocuk bakımını değersizleştirmek, hiper rekabetçi olmak, süper başarılı erkekler olmak öğretiliyor. Süreç içinde, duygusal olarak mesafeli, rekabetçi hayatların deli gömleği üzerimize giydiriliyor. Bu döngüyü kırmak için, erkeklerin erkenden bakımı üstlenmesini vurgulamamız gerekiyor.
Empati Kökleri (Kanada merkezli) veya Program H gibi programlar, dünyanın yirmiden fazla ülkesindeki okullarda genç erkeklerle ve genç kadınlarla uygulanan müfredatımız, tam da bunu yapıyor. Oğlanlara ve kızlara geçersiz erkeklik ve kadınlık kabullerini sorgulama olanağı sağlıyor ve her iki grup için de sınıfta ve devamında çocuk bakımı uygulamasına katılma olanakları sağlıyor.
Başka bir aşikar giriş noktasıysa, hamilelik döneminde. Ruanda, Brezilya ve başka yerlerde, ilişkide olduğumuz örgüt Promundo, babaları doğum öncesi ziyaretlerine katıyor. Doğum sürecine dair temel bilgi sağlamanın yanı sıra, erkekler ev işlerinde ve çocuk bakımında daha çok pay üstlenmeleri için yüreklendiriliyorlar.
Ruanda'da bu işe başlamamızdan önce, erkekler doğrudan deneyim sahibi olmaya ihtiyaç duyduklarını söylemişlerdi; hiçbiri daha önce bir bebeği kucaklamamışlardı ve eşleri bebeklerini kucakta tutmakla ilgili kocalarına güvenmediklerini söylemişti. Biz de bir kadın kooperatifinden, gerçek bebek ağırlığında oyuncak bebek yapmalarını rica etmiştik. Erkekler, bebek bakımının temellerini çalışmak için bu oyuncak bebekleri kullandılar.
Etkinliklerden birinde, erkekler taşımak için oyuncak bebekleri sırtlarına almayı çalıştılar. Bunlar genellikle muz veya kahve veya geçimleri için başka mahsuller yetiştiren genç babalar, kırsaldan gelen çiftçiler. Kendi babalarının, anneleri hasta olmadıkça, küçük çocukları taşıdıklarını zar zor görmüşler.
Birkaç ay sonra, çocukları doğduktan sonra, o erkekleri ve kadınları tekrar ziyaret ettik. Erkekler çocukları kucaklarında tutuyordu. Kadınlar, gülümseyerek bakıyordu. O müdahaleden biliyoruz ki, erkekler çocuk bakımını daha çok üstlendikçe, kadınlar gelir getirici etkinliklere daha çok zaman ayırabiliyor, karşılığında bu, hane gelirinin artması ve düşük çocuk yoksulluğu anlamına geliyor.
Gerçekten de, araştırma üstüne araştırma, sürece katılan babalığın kadınlar ve çocuklar için getirdiği kazançları olumluyor. Erkeklerin daha eşitlikçi katılımının olduğu hanelerdeki çocuklar, daha sağlıklı oluyor ve daha iyi gelişim gösteriyorlar. Daha eşitlikçi babaların olduğu hanelerde büyüyen kız çocuklarında, istenmeyen cinsellik oranı daha düşük. Çocuklarıyla daha güçlü bağ kurduklarını söyleyen babalar, hanelerinin gelirine daha fazla katkı sağlamak eğilimindeler, böylece çocuklarının yoksul büyüme ihtimali daha düşük. Kadınların doğum sonrası toparlanma ihtimali daha yüksek ve doğum sonrası sendromu yaşama ihtimali daha düşük. Gezegenin güneyinde, erkekler doğum öncesi bakımı daha fazla destekledikçe ve bu sürece daha çok katılım sağladıkça, kadınların ve çocukların hayat kurtaran sağlık hizmeti alma ihtimali daha yüksek.
Çocuklara bakmak, erkeklere de iyi geliyor. Daha zengin, daha sağlıklı hayatlar ve her türden daha anlamlı ilişkiler yaşıyoruz. İşimizin her şey demek olmadığını öğreniyoruz. Kadınlara eşitlerimiz olarak değer veriyoruz.
Değişimin gerçekleştiği yerlerde -erkeklerin çocuk bakımını sahiplendiği İskandinavya'da veya Afrika'da- bu değişim geri döndürülemez gibi görünüyor. Erkeklerin bakım işini neredeyse eşit olarak üstlendiği Oslo'da veya Stockhom'de, işin neye benzediğini görmek işin çok zaman harcamanıza gerek yok. Bebek arabalarını ittiren erkeklerle dolu parklar veya babaların kucaklarında çocuklarıyla arkadaşlarıyla buluştuğu kahveler var. Herkes erkeklerden üstlerine düşen bakımı yapmasını bekliyor.
Ruanda'da, genç babaların çocuklarını kucaklamalarını izlerken, gözlerinde memnun bir bakış gördük. Çocuklarına baktıklarında babaların bedenlerinde oluşan değişimleri teyit eden araştırma aklımıza geldi. Sonra da, eski çete üyesi Tony'yle görüştüğümüz o kış gecesi aklımıza geldi; kızının, "o hayata" bir daha asla geri dönmeyecek olmasının nedeni olduğunu yumuşak bir gülümsemeyle bize söyleyişi. (GB-MK/TK)
* Gary Barker ve Michael Kaufman'ın İngilizce metnini, Tolga Korkut Türkçeleştirdi.