Eğer İstanbul vizyonu bu olacaksa ve bu harita ile yol alınacaksa, bakın nelere gebedir gelecek:
1- İstanbul'un coğrafyasını, arsa rantını daha çok paraya tahvil etmeyi asli iş edinen bu yaklaşım, dünyanın en adaletsiz metropollerinden biri olan İstanbul'da gelirin-servetin hakimi bir azınlığın gücüne güç katmaya hizmet edecektir. İstanbul, Türkiye gelirinden yüzde 30'a yakın pay almakta, İstanbul'un nüfusunun yüzde 1'lik süper azınlığı ise, bu gelirin yüzde 30'una tek başına el koymaktadır. Yüzde 1'lik azınlığın İstanbul pastasından aldığı ile, İstanbul nüfusunun yüzde 76'sının aldığı pay aynıdır (2) .
Bu kadar gelir-servet eşitsizliğinin üstüne, artan arsa rantlarının kazandırdıkları vergilendirilmediği için hem İstanbul içi hem de ülke içi gelir uçurumu biraz daha açılmaktadır. Buradan yaratılacak yeni uçurumlar, kutuplaşmalar, İstanbul'daki yüksek gerilimi biraz daha artıracaktır.
2- İstanbul'u küresel kent yapma hevesi, özel sektör yatırımlarının İstanbul toprağına yoğunlaşmasına neden olmuştur ve olacaktır. Sanayiden uzaklaşarak İstanbul yatırımlarına yönelen özel sermayenin bu tercihi, kamu yatırımcılığı da rafa kaldırıldığına göre, olası yatırımlardan mahrum kalacak Anadolu'yu iyice çoraklaştıracaktır. Göçler azalmak bir yana, artacak, Plan'da öngörülen İstanbul nüfusunu 2010'larda 16 milyonda bloklamak ve nüfus artışını sıfırlamak hedefi tabi ki lafta kalacaktır. Anadolu'ya dair herhangi bir vizyonu olmayan bu yaklaşım, umduğu İstanbul'u yaratamayacağı gibi, hızlanan göçle baş edemez duruma gelecektir.
3- Bir ülke vizyonu olmadan, salt İstanbul'u satma, sözde dünya kenti yapma ezberi, Anadolu'daki irili ufaklı sermayenin de artan oranlarda İstanbul'a göçünü hızlandıracak, dahası, Plan'da da hedeflendiği gibi, nitelikli işgücünü daha çok İstanbul'a çekecek ve bu işgücü İstanbul'a yöneldikçe Anadolu, gelişme için gereksinim duyduğu nitelikli insan kaynağı yönünden de yoksullaşacak, kuruyacaktır.
4- İstanbul'u hizmet sektöründe, hem de nitelikli işgücü ile yapılacak üst düzey hizmet üretiminde uzmanlaştırmak hedefi, hemen şu soruyu sordurtmaktadır: Peki niteliksiz işgücü, sayıları şimdiden 1 milyonu aşan işsizler, kayıtsız işgücü, kentin çevresine tutunmaya çalışan milyonlarca yığın ne olacak, ne iş tutacak, nerelerde barınacaktır?
Aslında, "Planlı satış" senaryosunda sorunun cevabı zımnen vardır: Varlıklılara, Boğaziçi, Beşiktaş-Levent-Maslak-Ormanlar, su havzaları aksı ayrılırken, dışarıda kalanlara kentin güneyinin iki uçları, Silivri-Gebze arası uygun görülmekte, Marmaray ve metro ile bu kesimin neredeyse yeraltında yaşayıp gitmeleri öngörülmektedir. Bunun nasıl ikili bir yapı yaratacağı, kutuplaşmaları, mekansal bölünmüşlükleri, cemaatlaşmaları nasıl tırmandıracağı bilmem düşünülmüş müdür?
5- İstanbul'u satma saplantısı, İstanbul'un kamusal varlıklarının hızla haraç-mezat satımını da kamçılamış durumda. Özelleştirmelerle KİT'lerin kökünü kazıyan iktidarlar, şimdi satılacak mülk olarak İstanbul'un kamu arsalarına, varlıklarına göz dikmişlerdir. Galata, Haydarpaşa projelerinde henüz amaçlarına ulaşamayan AKP iktidarı, Karayolları binası ve İETT garajı satışlarının ardından bir dizi kamu mülkünü daha satış listesine koymuştur. Ama bununla bitmemektedir: Belediye Planı, bir dizi Hazine arazisi, vakıf arazisi, askeri alanın da kendilerine devredilmesini ve düşündükleri "mekansal dönüşüm" için bu arsa stokundan tasarruf hakkının kendilerine devrini istemektedirler. Düzenleme için kontrol altına alınacak bu kamu arazilerinin, çok büyük rant-servet aktarma fırsatı yaratacağı, eşitsizlikleri artıracağı, özellikle de iktidardaki partiye yakın sermaye grupları için kullanılacak büyük kayırmacılık fırsatları yaratacağı çok açıktır.
6- Belediye'nin Planı'nın, Levent-Maslak aksında oluşan tek merkezi, altbölgeler yaratarak çok merkeze dönüştürme niyet ve hevesi de pek gerçekleşecek gibi görünmemektedir. Birincisi, bölgede arsası olan birçokları "kazanılmış hakları"ndan vazgeçmeyerek "plazalaşma"yı sürdüreceklerdir. Bu bölgenin arkasında Gültepe'den Çeliktepe'ye, Ayazağa'ya uzanan "dönüştürülmemiş" büyük bir arsa stoku vardır ve ilk fırsatta bunlar kullanılmak istenecektir. Dolayısıyla, Plan'ın hedefleri ile "para"nın hedefleri sürekli didişecek ve yoğunlaşma, üçüncü köprüyü de dayatarak, sürecek gibi görünmektedir. Bu da kuzeye hücumla beraber, İstanbul'un akciğeri ormanların, su havzalarının yağmalanmasının devamı demektir. (3)
7- Küresel kent olma saplantısı ve bugüne kadar gerçekleşen yıkıcılığı tamir çabası, kıtlaşan kamu yatırımlarının da İstanbul için kullanılmasını dayatmaktadır. Ülke genelinde öncelikle eğitime, sağlığa ayrılması gereken kamusal kaynaklar, büyük plazaların yol açtığı trafik keşmekeşine kavşak, altyol-üstyol, tünel vb. inşası için harcanmakta, bu anlamda da gelir-kaynak dağılımındaki eşitsizlik kamu harcamaları üstünden daha da derinleşmektedir..(4)
Olması gereken...
Türkiye vizyonu olmadan, İstanbul vizyonu yaratmaya çalışmak, Türkiye bütününü ve dengelerini gözetmeden İstanbul'u ayrı bir ülke gibi, dünya kentleriyle yarışa sokup, eldeki kaynakları salt bu alana teksif etmek, ancak sermaye sahibi büyük grupların çıkarına bir yöneliş olur, ülke genelinde ise gelir eşitsizliklerini, bölgesel uçurumları derinleştiren, kutuplaşmaları, gerilimleri artıran sonuçlar yaratır.
Olması gereken şudur: Küreselleşmeci zihniyetin demode saydığı şeyi, ülke vizyonunu, İstanbul vizyonunun önüne çekmek, önce Türkiye'nin bütününe ilişkin bir vizyon üretip bunun içinde de İstanbul-Anadolu dengesini kurarak İstanbul'u rahatlatacak, Anadolu'yu da çölleştirmeyecek bileşenleri bulup çıkarmak...
Elbette ki, İstanbul, artık bir hizmet metropolü olmalı, elbette sanayiden, özellikle de kirletici sanayiden arındırılmalı, turizmde, kültürde, bilişimde, finanstaki avantajları iyi değerlendirilmeli. Elbette ki, İstanbul'un konum rantından en iyi şekilde yararlanılmalı. Ama bu, önce Türkiye'nin tümünde sürdürülebilir gelişmenin, kalkınmanın yol haritası çıkarılarak, yüksek katma değerli, istihdam yaratıcı sektör tercihleri, (bölgesel dengeler de dikkate alınarak), üretilmeli, bu bölgesel işbölümünde İstanbul'un misyonu da yeniden tanımlanmalı.
İstanbul'un Türkiye bütünü içindeki misyonu belirlendikten sonra da, küresel kent rekabeti sıtmasına, saplantısına tutulmadan, eşsiz doğası, çevresi ve bir dünya mirası olma zenginliklerinin duyarlılığı ile İstanbul'a misyon biçilmeli, sosyal adaleti birinci sıraya oturtan vizyon bileşenleri ile İstanbul'a yaklaşılmalı. Fahiş rant artışları vergilemelerle kamulaştırılmalı ve bu vergiler gelir uçurumlarını daraltan, sosyal dengeleri gözeten, daha adil bölüşümü, yerleşmeyi amaçlayan politikalar için harcanmalı.
Bunlar yapıldığı ölçüde, İstanbul'a göç dalgası yavaşlar, daha insancıl, daha barışcıl bir iklim hakim olmaya başlar, İstanbulluluk üst kimliğini yaratmaya hizmet edecek yaklaşımlar ise daha kolay yeşerir.(MS/EÜ)
** Mustafa Sönmez'in yazısının ilk bölümün4e ulaşmak için buraya tıklayın.
NOTLAR
(2)Konu ile ilgili ayrıntılar için bkz. M.Sönmez, Gelir Uçurumu, Om Yayınları, 2001
(3) Sanayinin desantralizasyonu bir yana İstanbul'un sanayi yatırımı çekme özelliği devam etmesi ayrı bir garabettir.. İstanbul, 1970'lerden başlayarak Tekirdağ, Kocaeli , Bursa başta olmak üzere çevre illere yatırımları taşımış olmasına rağmen kendi sınırları içine sanayi yatırımından henüz vazgeçmemiş görünmemektedir. 2002-2006 büyüme döneminde İstanbul'a yapılan yatırımların, Türkiye toplamında yüzde 25'e yaklaştığı, iç bileşimi incelendiğinde de imalat sanayi yatırımlarının ilk sırayı aldığını görüyoruz. İstanbul'a yapılan yatırımlarda yüzde 54'e yakın pay alan imalat sanayinde en çok otomotiv sektörünün ilk sırayı aldığı görülmektedir. Otomotivden sonra İstanbul'da en çok yatırım yapılan imalat sanayi alt dalı bekleneceği üzere tekstil ya da dokuma-giyim sanayi olmuştur. Böylece otomotiv ile tekstilin, İstanbul sanayiine yapılan yatırımların dörtte üçünü oluşturması dikkat çekmektedir. Bir küresel kent olma iddiasının devamı olarak İstanbul'da sanayiden çok hizmet yatırımlarının önem kazanması beklenirdi. Ancak, imalat sanayi yatırımlarının toplamda hala yüzde 54 gibi bir ağırlığa sahip olması, otomotiv ve tekstilin bu toplamda dörtte üçlük pay alması dikkat çekicidir. Bu olgunun İstanbul'a göç ve kent sorunları üzerindeki etkileri ayrıca incelenmeye muhtaçtır. (Ayrıntılar için bkz. M.Sönmez, Krizden Büyümeye İstanbul... www.sendika.org 1.12.2006
(4) İstanbul'a yapılan kamu yatırımları için bkz: M.Sönmez, İstanbul Kamu Yatırımları, İSO,Sanayi Dergisi, 10/2006
(*)İstanbul ile ilgili yazılmış diğer makaleler için, www.bianet.org 'tan yazarlar bölümü Mustafa Sönmez taraması ile ulaşılabilir.