Kimi adem, börtü böceğin nasıl çalıştığını, nasıl ürediğini incelemeye merak salmıştır; kimi adem envai çeşit bitkinin ismini, mevsimini öğrenmeye... Kimi adem yıldızların isimlerini ve yerlerini öğrenmekle uğraşır; kimi adem hangi otomobilin kaç beygir gücünde olduğunu öğrenmekle... İlk bakışta önemsizmiş gibi görünen bu tür uğraşılar, zaman içinde paha biçilmez bilgi birikimleri ya da koleksiyonlar oluştururlar. Mesela otomobil maketleri koleksiyonu ya da çiçek indeksi gibi...
Bendenizin, öyle ahım şahım bir uğraşısı, bir merakı yok. Daha doğrusu, eşe dosta gururla anlatacağım bir bilgi birikimi; ya da gururla sergileyeceğim bir koleksiyon oluşturacak bir merakım yok.
İşkence ya da kötü muamele yapanların anlatımlarından oluşan bir seçkiyi kim okur ki?
Evet, benim uğraşım da bu; bugüne kadar işkence ya da kötü muamele yapmış kişilerin gazetelere verdikleri röportajları ya da kitaplarda topladıkları anılarını tek elde toplamak...
Nazi Almanya'sından, köleci Amerika'ya; bizim 12 Eylülcülerden Şili'nin, Arjantin'in darbecilerine kadar, işkence suçu işlemiş ya da işkence suçu işlemekle suçlanmış kişilerin anlatımlarını, bir kitapta toplasak, ilginç olmaz mı?
Geçtiğimiz günlerde, Irak'ta ki işgalci Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiliz askerlerinin, Iraklı direnişçilere yaptıkları işkenceleri belgeleyen fotoğrafları görünce, bu merakım biraz daha arttı. Bir an için, Iraklı direnişçinin üzerine idrarını yapan İngiliz askeriyle konuşmak, ondan dinlediklerimi 'işkence suçlularının anlatımları' arasına katmak istedim.
Başına çuval geçirilmiş bir direnişçinin üzerine işemek; insanlık adına, modernlik ve özgürlük adına kendisine ne katmıştır?
Iraklı direnişçinin üzerine idrarını yaptıktan sonra, ailesiyle bir telefon görüşmesi yapmış mıdır? Ailesi, çocuklarının bu tutumundan gurur mu duyardı, yoksa utanır mıydı?
Iraklı direnişçinin üzerine idrarını yapan o İngiliz askerine sormak isterdim:
Eve dönünce babana, annene, eşine, çocuklarına ne anlatacaksın?
Kafası sarıklı, sakalları uzun ve ellerinde nükleer silahlar olan teröristleri yendiğini mi; yoksa başına çuval geçirilmiş bir insanın üzerine idrarını yaptığını mı?
Irak'tan Edine'ye
Başına çuval geçirilmiş Iraklı direnişçinin üzerine idrarını yapan İngiliz askerinin ve kadın generallerinin izniyle Iraklı direnişçilere işkence eden ABD askerlerinin fotoğrafları, düşüncelerimi, işkence ve kötü muamele suçu üzerinde yoğunlaştırmışken, Edirne'den bir işkence görüntüsü iniverdi televizyon ekranlarından, maaile yemek yediğimiz sofralara.
Sabıkalı oldukları için iş bulamayan iki genç, Edirne'de bir meydanda, 'protesto' gösterisi yapmaktadır.
Esnaf, sabıkalı iki gencin 'protestosundan' rahatsız olur, polise haber verir. Olay mahalline gelen polisler, iki genci kıyasıya döverler.. Engellemek ya da etkisiz hale getirmek için değil, 'aşırı şekilde' zarar vermek için gençleri darp ettiği anlaşılan bir polis memuru, bir yandan copla gencin kafasına vururken, bir yandan da dişlerini sıka sıka bağırır:
"Al sana iş! Al sana iş!"
İş isteyen iki genci, öldüresiye döven; bir anlamda şeffaf işkence seansı düzenleyen polis memurlarına yönelteceğim, insanları öldüresiye darp etmekten keyif mi alıyorsunuz, şeklinde ki sorumun bende saklı kalmasını isterim...
Sorum, o polislerin eline yetki veren siyasi iradeye, o polislerin çalışma ve disiplinlerini ve elbette ahlaklarını denetlemekle görevli olan valiye, polislerin suç işlemesine sesini çıkaramayan hukukçularadır...
Kamu düzenini bozan ya da bozduğu ileri sürülen şahısların, emniyet güçleri tarafından etkisiz hale getirilmesinin yolu; söz konusu şahısların polisler tarafından dişlerini sıka sıka dövülmesi midir?
Etkisiz hale getirilmek istenen şahsın vücudunun, hayati tehlike yaratmayacak noktalarına vurulması mı esastır yoksa, hayati tehlike yaratacak noktalarına vurulması mı?
Polis memurlarına, şüpheli şahısları ya da kamu düzenini bozanları etkisiz hale getirme yetkisi veren kanun koyucular, valiler, hukukçular; polis memurlarının insan vücudunun hassas noktalarını tanıyıp tanımadıkları konusunda bilgisi var mıdır?
İnsan kafasının içinde bir beyin olduğu; bu yaşamsal organın sert darbeler alması durumunda şahsın ölüm tehlikesi geçireceği polis memurlarına öğretilmiş midir?
Şahısları dişlerini sıka sıka darp eden polis memuru, darp edimini kamu adına mı yoksa, kendi adına mı yerine getirmektedir?
Eline silah ve cop gibi aletler verilen; şiddet uygulaması yetkisi verilen polis memurunun, kişisel hırslarla şahıslara müdahale etme yetkisi suç mudur, değil midir?
Etkisiz hale getirilmiş bir şahsa tekme vurmak; yere yatırılan şahsın kollarını tutmak yerine kafasına basmak kanuni midir?
1 Mayıs günü, Edirne halkına açık işkence seansı düzenleyen polis memurları, 1 Mayıs olayları Edirne'de yaşanmadığı için mi iki şahsı, aşırı derecede zarar vermek kastıyla darp etmiştir?
Bu soruları kim işitiyor?
Keşke bu soruları işitip de yanıt veren bir siyasi, bir hukukçu, bir idareci olsa..
Sahi, kanun koyucuların, hukukçuların, idarecilerin Edirne'de yaşanan bu şeffaf işkence olayına ilişkin sorularımıza verecekleri yanıtlar da ilginç olmaz mıydı?
Kanun koyucuların, hukukçuların, idarecilerin işkence-kötü muamele-kamu görevi denklemi üzerinde ki bu sorularımıza verecekleri yanıtları; iş isteyen iki genci öldüresiye darp eden polis memurlarının yanıtlarıyla birleştirsek, Türkiye'de işkence ve kötü muamele sorunu konusunda paha biçilmez bir kaynak yaratırdık bence...
İnsan yaşamının en önemli organı olan beyni koruyan kafatasına peş peşe cop darbeleri indirecek kadar sinirli olan ve kendini bu derece yetkili gören bir polis memuru ile, ona bu rahatlığı sağlayan kanun koyucu, idareci ve hukukçu...
Sadece Avrupa'ya giden yol değil; insanca yaşanılabilir, demokratik bir ülkeye giden yol da Edirne'den geçiyor galiba... (EÖ/BB)