* Fotoğraf: Pixabay
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Altıncı Değerlendirme Raporu’nun (AR6) üçüncü kısmını 4 Nisan 2022‘de yayımlayacak.
Çalışma Grubu III (AR6 WGIII) raporu, 2014’teki 5. değerlendirme (AR5) ve IPCC’nin en son üç özel raporundan (2018’deki SR1.5 ve 2019’daki SRCCL ve SROCC) sonraki, iklim değişikliğini nasıl azaltabileceğimize dair en kapsamlı inceleme olacak.
Hem bilim hem de politika topluluklarında yüksek güvenilirlik sağlamak için rapor, hükümetlerin politika yapıcılara yönelik özeti resmi olarak kabul ettikleri bir genel müzakereden sonra onaylanacak.
Taslak daha önce onaylandı ve rapor, seragazı azaltım yolları ile detaylı sektör analizlerinden finans, uluslararası işbirliği, net sıfır ve karbondioksit tutmaya kadar geniş bir konu yelpazesini kapsayacak. IPCC tarihinde ilk kez teknoloji, inovasyon ve talep tarafı önlemlerine özel bölümler yer alacak.
Zero Carbon Analytics, 2014’teki son IPCC azaltım raporundan bu yana konuyla ilgili bilimdeki tüm önemli değişiklikleri kapsayan bir bilgi notu derledi. Buna göre, günümüzde iklim değişikliği azaltım literatürü büyük ölçüde 2015 Paris Anlaşması, artan net sıfır taahhütleri ve işletmeler, endüstri ve finansal kurumlar dahil sivil paydaşlardan beklenen artan eylem ihtiyacını yansıtıyor.
Öne çıkan başlıklar şu şekilde:
Sera gazı emisyonları
Paris Anlaşması’nın, ısınmayı 2°C’nin ve tercihen 1,5°C’nin altında tutma hedeflerine ulaşmanın çok uzağındayız. Mevcut ulusal iklim planları (NDC’ler), bu yüzyılda 2,7°C ve muhtemelen daha yüksek değerlerde ısındığımızı gösterecek. CO2 emisyonları bu hızda devam ederse kalan 1,5°C karbon bütçesini 2030’ların başında tüketeceğiz.
Fosil yakıt kullanan mevcut ve planlı enerji altyapısı tek başına bizi yaklaşık 846 GtCO2 taahhüdü altına sokuyor (1,5°C karbon bütçemizde kalanın iki katından daha fazla) ve her yıl kullanım dışına çıkardığımızdan daha fazla karbon yoğun altyapıyı ekliyoruz.
Sera gazları (GHG’ler) arasında atmosferdeki yüksek konsantrasyonu ve uzun ömrü nedeniyle en fazla ısınmaya CO2 neden oluyor. Emisyonları azaltma çabalarımıza rağmen yaktığımız fosil yakıtlar, atmosferdeki CO2 miktarını artırmakta ve toplam atmosferik konsantrasyonu sürdürülemez seviyelere çıkarıyor. 1850 ile 2019 arasında kömür, petrol ve doğalgaz toplam CO2 emisyonlarının ~%66’sına neden olurken, arazi kullanımı değişikliği yüzde 32’sine neden oldu.
Metan ve azotdioksit
Ancak AR5’ten beri artan metan (CH4) ve azotdioksit (N2O) emisyonları hakkında farkındalık arttı. Her iki gazda, 100 yıllık dönemde CO2’den sırasıyla yaklaşık 34 ve 300 kat daha fazla ısı tutan güçlü sera gazları. Metan, bugüne kadarki insan kaynaklı ısınmanın neredeyse dörtte birinden sorumlu ve konsantrasyonlar şimdi, 1980’lerden beri görülmedik şekilde daha hızlı artıyor.
Bugün metan emisyonları, sanayi öncesi seviyelerin iki buçuk kat üzerinde. AR6 WGI Fiziksel Bilim Temeli Raporu yazarları, metan emisyonlarındaki “güçlü, hızlı ve sürdürülebilir düşüşlerin”, “azalan aerosol kirliliğinden kaynaklanan ısınma etkisini” sınırlama ve hava kalitesini iyileştirme gibi ikili bir etkiye sahip olduğunu vurguluyor.
2008 ile 2017 yılları arasında artışta en fazla tarım ve atığın payı oldu. Bunu fosil yakıt endüstrisi izledi. Bununla birlikte metan emisyonlarının tam olarak ne kadar ve nereden arttığını tahmin etmek, devam eden bir araştırma ve tartışma konusu. Örneğin bazı araştırmacılar Kuzey Amerika kaya gazının (“hidrolik kırılma” olarak adlandırılır) rolünün, küresel metan emisyonlarını hesaplamada önemli ölçüde eksik değerlendirildiğini tespit ettiler.
N2O emisyonları sanayi öncesi seviyelere göre yüzde 20 artış gösterdi ve ağırlıklı olarak tarlalara suni gübre yoluyla azot ilavesi nedeniyle en hızlı artış son 50 yılda gözlemlendi.
Covid-19 etkisi
2018’de küresel sera gazı emisyonları 1990’a göre yaklaşık yüzde 57 ve 2000’e göre yaklaşık yüzde 43 daha yüksek oldu. Emisyonlar 2019’da artmaya devam ederek yaklaşık 59 GtCO2e‘ye ulaştı.
Ancak 2020’de Covid-19 pandemisi, fosil yakıtlar ve sanayi kaynaklı CO2 emisyonlarında büyük, tarihi bir düşüşe yol açtı. Küresel kapanmalar zirve yaptığında günlük emisyonlar 2019’a kıyasla yüzde 17 düştü; bu seviyeler 2006’dan beri görülmedi ve dünya genelinde insanların ölümcül hava kirliliğinden kısa süre soluklanmalarına olanak sağladı.
Sonrasında emisyonlar tekrar sıçrayarak geçen yıl en yüksek seviyeye çıktı. Bununla birlikte araştırmalar, ekonomiyi daha yeşil, sürdürülebilir, adil ve iklim merkezli bir şekilde yeniden inşa etmenin, uzun vadede az etkisi olacak kısa, kapanma tetiklemeli emisyon molasından çok daha büyük bir fırsat sunduğunu gösteriyor.
İklim hedefleri
1,5°C ve 2°C ortalama küresel ısınma hedeflerini “aşmamız” giderek daha olası. Başka bir ifade ile küresel ortalama sıcaklık, tekrar düşmeden önce geçici olarak sıcaklık hedefini aşıyor. Bu, yalnızca atmosferik GHG konsantrasyonları düşürüldüğünde olabilir ve bu, hiçbir şekilde kesin olmayan karbondioksit tutma yoluyla sağlanabilir.
Giderek artan sayıda araştırma, aynı yüzyıl sonu sıcaklık artışı için hedefi aşmanın, aşma olmadan hedefe ulaşmamıza kıyasla, biyolojik çeşitlilik kaybı ve aşırı hava koşulları gibi (bazıları geri döndürülemez) daha fazla iklim zararına yol açmasının muhtemel olduğunu gösteriyor.
Sera gazı azaltımını geciktirmek, 2030’a kadar Paris Anlaşması ile uyumlu kalmak için her yıl daha fazla emisyonu kesmek zorunda kalacağımız anlamına geliyor. IPCC 2014’te, 2030’a kadar yüksek emisyonlu senaryoların uzun vadeli daha yüksek ekonomik maliyetlere neden olabileceğini ve “geçiş zorluğunu önemli ölçüde artıracağını”, “2°C ile tutarlı seçenek yelpazesini daraltacağını” ifade ettiğinde azaltımdaki gecikmenin tehlikelerini zaten ortaya koymuştu.
UNEP’e göre bugün, 1,5°C’nin altında kalmak için gereken ortalama yıllık emisyon kesintileri, kolektif iklim değişikliği azaltım eylemlerinin 2010’da başlamış olması gerekenden dört kat daha yüksek. Bu da, hızlı bir şekilde harekete geçmek gerektiğini vurguluyor.
Yatırımlar da Paris Anlaşması ile uyumlu kalmamız için gerekenin çok uzağında. 2015 Paris Anlaşması hem azaltım hem de uyum açısından finansmanın oynadığı anahtar rolü kabul ediyor; iklim politikası ve eylemleri için yatırımcıları ve finansal taahhütleri merkeze yerleştiriyor. Bununla birlikte iklim finansmanı AR5’ten bu yana çok az artış göstererek 2017/2018’de yaklaşık 579 milyar dolara ulaştı. Bu rakam, Paris Anlaşması ile uyumlu kalmak için 2030’a kadar her yıl gereken tahmini 6,3 trilyon doların yaklaşık 10 kat altında.
AR5’ten beri kamu ve özel sektör iklim finansmanı oranı nispeten sabit kaldı (2018’de yaklaşık yüzde 44 kamu ve yüzde 56 özel sektör). Bununla birlikte özel sektör finansmanı, enerji sektöründe ve artan bir şekilde ulaştırma alanında kamu finansmanını geride bırakmış olup bu durum daha olgun bir yenilenebilir enerji piyasasını ve projelerin artık daha risksiz olarak algılandığı gerçeğini yansıtıyor. Özel sektör iklim etkilerinin risklerine dair daha fazla endişe dile getiriyor, ancak iklimle ilgili finansal riskler, finans kuruluşları ve karar vericiler tarafından hafife alınmaya devam ediyor.
En zengin ve en yoksullar
AR5’ten beri iklim değişikliğine yönelik “ulusal sorumluluk” ve diğer sürdürülebilirlik, gelişim ve sosyal konularla bağlantılara olan ilgi artıyor. Kümülatif tarihi emisyonların yaklaşık yüzde 20’sinden ABD sorumlu; ABD’yi Çin, Rusya, Brezilya ve Endonezya izliyor. Bununla birlikte sadece ulusal emisyonlara bakmak resmin bütününü görmemizi engelliyor, çünkü nüfusun eşit olmayan büyüklüğü, zenginliği ve karbon yoğunluğu hesaba katılmalı.
Emisyonlara nüfus büyüklüğüne göre bakıldığında gelişmekte olan ülkeler daha düşük kişi başına düşen emisyon eğilimi gösteriyor ve emisyonlar nüfusa göre normalize edilirse Çin, Brezilya ve Endonezya ilk 20’ye dahi girmiyor.
UNEP’e göre dünya genelinde en zengin yüzde 1 en yoksul yüzde 50’nin birleşik payının iki katından daha fazla seragazı salıyor. Çok fazla emisyona neden olan ama çok az faydası olan faaliyetler arasında uçmak ve SUV kullanmak yer alıyor. Örneğin, SUV’lerden kaynaklanan emisyonlar bir ülke olarak değerlendirilseydi dünyada 7. olurdu. Covid-19 geçen sene karbon emisyonlarının düşmesine neden olduğundan SUV sektörü emisyon artışı devam etti.
2018’de insanların sadece yüzde 2’si ila yüzde 4’ü bir dış hat uçuşu gerçekleştirdi ve tüm ticari uçuşların neden olduğu CO2 emisyonunun yaklaşık yarısından küresel nüfusun yüzde 1’i sorumlu. Havacılık endüstrisi küresel emisyonun yüzde 2,4’ünden sorumlu, bu bakımdan bu yüzde 1’lik kullanıcının her yıl yaptığı katkı yaklaşık 450 milyon ton CO2’ye karşılık geliyor; bu değer neredeyse Güney Afrika‘nın yıllık emisyonlarına denk.
Geçen ay yayımlanan IPCC AR6 WGII raporu dahil araştırmalar, iklim değişikliğinin insanları cinsiyet, ırk ve kökene göre farklı etkilediğini gösteriyor ve bunların tamamı ekonomik kırılganlıkla ilişkili. Marjinal grupların enerjiye erişimi sınırlı ve bu gruplar daha az enerji kullanıyor.
Örneğin, ülkeler arasında farklılık gösterse de, düşük et tüketimi ve düşük araba kullanımı nedeniyle kadınların karbon ayakizleri genellikle erkeklerinkinden daha düşük. Ancak kadınlar genellikle daha az emisyona neden olsalar da politika yapımına dahil olmaları daha iyi iklim politikasına yol açabilir. İklim grupları, dezavantajın birbiri ile etkileşim halindeki çok sayıda baskı sisteminin sonucu olduğunun artık farkına varıyorlar.
Net sıfır taahhütleri ve yenilenebilir enerji
AR5’ten beri uluslararası, ulusal ve yerel düzeylerde iklim politikası, yasa ve antlaşmalarda hatırı sayılır bir büyüme söz konusu. En önemlisi 2015’te Paris Anlaşması imzalandı. Paris Anlaşmasının 4. Maddesi “seragazlarının kaynaklar temelinde insan kaynaklı emisyonları ile yutaklar temelinde uzaklaştırılmaları arasında bir denge” sağlamayı amaçlar, bu da net sıfır seragazı emisyonları olarak yorumlanabilir (sadece CO2 değil).
Ayrıca yenilenebilir enerji, tahminleri fazlasıyla aşmayı sürdürerek AR5 sonrası bir başarı hikayesine dönüştü. Sadece 2020’de eklenen yeni yenilenebilir elektrik kapasitesi miktarı yüzde 45 artış göstererek 280 gigawatt’a ulaştı; bu rakam 1999’dan bu yana en büyük yıllık artışı ifade ediyor. Bu süre zarfında maliyetler de büyük oranda düştü. Yakın zamanda “net sıfır” kavramı, siyaset arenasında tam anlamıyla yer buldu.
2014’te IPCC doğrudan net sıfır terminolojisini kullanmıyordu, ancak kümülatif sera gazı emisyonlarının sıfırla sınırlandırılmasının, iklim değişikliğini durdurmanın anahtarı olduğu sonucuna vardı. 2018’de IPCC, ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmak için CO2 emisyonlarının 2030’da 2010 seviyelerine göre, yaklaşık yüzde 45 düşmesi gerektiğini ve 2050 civarında küresel net sıfıra ulaşılması gerektiğini ana hatlarıyla belirtti.
Ağustos 2021’de yayımlanan AR6 WG1, CO2 kesintisinin yanı sıra diğer sera gazlarında da güçlü azaltımlara ihtiyaç olduğunu belirtti. 2019’da İngiltere, net sıfır yasasını çıkaran ilk G7 ülkesi oldu. Bugün, dünya nüfusunun yüzde 85’ine denk gelen, küresel emisyonların yüzde 88’ini kapsayan 136 ülke, hedefler ve nasıl sağlanacağına dair zamanlama konularındaki muğlaklık üzerinden eleştirilse de, net sıfır hedeflerini belirledi.
Şeffaflığın rolü
Net sıfır hedefleri bitiş noktaları olarak görülmemeli, daha ziyade negatif emisyonlara giden yolda, ayrıntılı yol haritaları ve kısa vadeli hedefler gerektiren birer kilometre taşı olarak görülmeli.
Sivil toplum kuruluşları, bilim insanları ve kamu, net ve şeffaf azaltım planları ve net sıfır hedefleri talep etmeye, politika yapıcılar, işletmeler ve finansörlerden karbonsuzlaştırma kapsamını, uygunluğunu ve yaklaşımını açıklamalarını istemeye devam ediyor.
Son yıllarda entegre değerlendirme modelleri iklim politika yapıcıları için kritik bir araç oldu ancak pek çok senaryoda, özellikle BECCS olmak üzere karbon tutmaya çok fazla bel bağlama gibi sorunlar nedeniyle yoğun incelemeye maruz kaldılar. Bununla birlikte, şeffaf olmayan tasarımı ve karbon tutmaya gereğinden fazla önem veren modelleme çıktılarına neden olabilecek ekonomik varsayımlar dikkate alındığında entegre değerlendirme modellerine fazla bel bağlamak eleştirildi.
2020 tarihli bir makalede, gelecek WGIII raporunun eş başkanları, IPCC’nin şeffaflığı artırmak için bu defa nasıl adımlar attığını özetlediler. Yeni raporun belirsizlikler, karbon tutma ve arazi sınırlamaları dahil entegre değerlendirme modelleri hakkında birkaç dikkate değer eleştiri içereceğini ifade ettiler.
Bununla birlikte IPCC’nin kendisinin, büyük miktarda karbon tutma içerenler dahil olmak üzere, hiçbir senaryoyu savunmadığını unutmamak önemli. Bunun yerine IPCC bulguları, iklim modellemesi ile önceki emisyon yolları ve senaryo araştırmalarının durumunu yansıtıyor.
(TP)