IMF ile Dünya Bankası (DB), bu ikiz kardeş, nasıl görüş ayrılığına düşüyorlardı?
Hayatı siyah-beyaz darlığı ve sığlığında algılayanlar tahlili yapıştırdı: ABD, tezkere için bu kez de Dünya Bankası'nı sopa gibi kullanıyordu. DB, yoksulluğu bahane ederek kredi vermem demişti!.. Maksat bahane bulmak değil mi? Yarın da kaşının üstünde gözün var, der, kredi kullandırmaz!..
Ne kadar kolay, değil mi?
Böylece tahlil edersin ve rahatlarsın!..
Keşke o kadar kolay ve basit olsaydı sosyal olguları anlamak. Komplo teorileri ile her şeyi bir güzel anlar ve hallederdik...
Tabi ki, IMF ve DB ikiz kardeş ve tabi ki Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) herkesten çok bu kuruluşlar üstünde etkisi var. Ama, bu, onları istediği zaman bir sopa gibi kullandığı anlamını taşımaz.
Bu kullanma da bir yere kadardır. Hele ki bu son tartışmada, içine düşülen görüş ayrılığının nedeni başka yerlerde gizlidir.
O nedeni anlamak için bu iki kuruluşun misyonlarını ve sonra da Türkiye ekonomisinde varılan son durağı iyi tahlil etmek gerek.
IMF, misyon olarak ülkelerin ödemeler dengesi problemi ve istikrarla ilgilenir. Açıkları daraltır, dengeye getirtir, borçların sürdürülebilir olması için kemer sıktırır. Bununla ilgili standart reçeteleri vardır. Büyümeymiş, işsizlikmiş, gelir uçurumuymuş, bunları umursamaz. Aslolan dengeyi bulmaktır...
Dünya Bankası ise, misyon olarak dünya kapitalizminin uluslararası çerçevede yeniden üretimi ile ilgilidir. Büyüme, sektörel uzmanlaşma, bölüşüm gibi konular DB'nin ilgi alanındadır. Bir benzetme yapmak gerekirse, IMF, gereğinde ineği bir deri bir kemik bırakacak ve sütten kesecek kadar, istikrar istikrar diye bastırırken, Dünya Bankası, ineği süt verir halde tutmaya çaba gösterir. Bu konuda çatışmaları da ilk değildir.
Türkiye ekonomisinin vardığı nokta malum. IMF, sıktıkça sıkıyor, borçları çevirebilmek için, faiz dışı fazlanızı milli gelirin yüzde 6.5'una çıkaracak kadar kemer sıkın diye tutturuyor ve bunu da uzattıkça uzatıyor. Ama bu politika, ineği bir deri bir kemik bıraktığı gibi, isyan noktasına yaklaştırıyor. İşte burada devreye DB giriyor ve bu kadar uzun boylu değil, bu inek süt veremez duruma geldikten sonra, ne yapayım istikrarı, diyor.
Reuters'e bir makale yazan Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi Ajay Chhibber, Meclis'te görüşülmekte olan 2003 yılı bütçe tasarısını, 'çiftçilerle orta sınıfa zarar vereceği ve büyümeyi olumsuz etkileyeceği' gerekçesiyle, desteklemeyeceklerini söylemiş.
IMF Heyeti ise özellikle faiz dışı fazla (FDF) hedefinin gerçekleşmesini garantiye alan bütçeye onay vermişti. Bilindiği gibi özellikle faiz dışı fazla hedefinin gerçekleşmesi konusundaki uzun tartışmalardan sonra hükümet, 15.8 katrilyonluk bir kemer sıkma paketi açıklamış, bu paketi içeren bütçe de IMF'nin desteğini almıştı.
Büyümeyi kulak ardı eden IMF politikası, bölüşüm ilişkilerini de tehlikeli boyutlara itiyor ve DB, misyonu gereği "bu kadar da değil diyor ve büyümeden yana tavır koyuyor. Hatta isim vererek Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AKP) eleştiriyor, şöyle şeyler yazıyor, Temsilci, "Bu destekleyebileceğimiz bir bütçe değil. Şaşırtıcı olan, sosyal adalet programı olan AKP'nin böyle bir bütçe ile gelmesi. 31 Mart'a kadar anlaşamazsak, 1 milyar 375 milyon dolarlık kredi tehlikeye girer."
Bu arada bir ilginç gelişme daha oluyor. TÜSİAD da DB doğrultusunda tavır geliştirmeye başlıyor.
IMF'nin en çok üzerinde durduğu Faiz Dışı Fazla (FDF) hedefinde, uzun yıllar yüksek oranlı hedeflerin yatırım davranışlarını körelttiğini ve son 10 yılda özel sektör yatırımlarının büyümeye katkısını yüzde 75 azalttığını belirten TÜSİAD Ankara Temsilcisi Zafer Yavan, hedefin aşağı çekilmesinden başka bir seçenek olmadığını söylüyor.
Reuters'e yazdığı makalede, IMF programının 2006'ya kadar uzatılmasının, yüzde 6.5'lik FDF hedefinin korunması ve dezenflasyona devam edilmesinin tartışıldığı şu günlerde konunun önem kazandığını belirten TÜSİAD Temsilcisi, şu görüşleri savunmuş: "FDF, 1 - 2 yıl uygulanabilen daraltıcı bir maliye politikasıdır. Türkiye bu çerçevenin dışına çıktı. Bilinçsizce uyum programları içine itilen siyasi otorite, faiz dışı fazla politikasına devam etmekte, yatırımcı davranışlarında kalıcı hasarlara neden olmaktadır."
Yavan, son 10 yıldır ortalama yıllık 5 milyar dolar faiz dışı fazla verilmesine karşın borç stoku göstergelerinde hiçbir düzelme olmadığına dikkat çekmiş.
FDF'nin, hedef oranın çok daha altında belirlenmesi ve bunun vergi reformu ile desteklenmesi gerektiğini belirten Yavan, şunları savunmuş yazısında:
"KDV oranlarını yarı yarıya indirmeye kadar birçok seçenek değerlendirilmeli. Enflasyona/dezenflasyona yönelik politika sürece pasif olarak uyum sağlamalı. Bu seçenek dezenflasyon sürecini biraz yavaşlatsa da başka bir seçenek yok. Büyüme perspektifi yakalamanın başkaca bir yolu mevcut değildir. Ya stok - GSMH oranı makul bir düzeye ininceye kadar dezenflasyonda çok aktif olunmamalı, ya da dezenflasyon tamamlanıncaya kadar stok - GSMH oranında çok iddialı düşüşler hedeflenmemeli."
Yavan, yüzde 5 - 6 büyüme hedefini de 'nasıl belirlendiği belli olmayan ironik' bir hedef olarak değerlendirerek, buna ulaşmaya çalışmanın 2006'ya kadar büyüme ortalamasını yüzde 2.5'e çekeceğini belirtmiş.
TÜSİAD Temsilcisinin Reuter'e bu yazıyı yönetim kurulunun bilgisi dışında yazmış olması düşünülemeyeceğine göre, TÜSİAD ile DB'nin büyümeyi istikrarın ve ant-enflasyonist programların önüne koyan yaklaşımlarda yakınlaştıklarını ve IMF'yi bu konuda önümüzdeki günlerde zorlayacaklarını söylememiz mümkün.
İlginç çatışmalara gebe görünüyor önümüzdeki günler...(MS/NM)