Fatma Hikmet İşmen (1918 - 2006)
Birinci Dünya Savaşı'nın bittiği ve Osmanlı'nın Balkan'ların bütün bölgelerinde ağır bir yenilgiye uğradığı ve geri çekildiği o ağır ve meşakkatli günlerde Yanya'da oturan Hüseyin Hüsnü bey, eşi, yeni doğan kızı Fatma Hikmet ve diğer kızıyla birlikte İstanbul'a göçer.
O dönemde Arnavutluk'tan göçen her aile gibi önce Beşiktaş'a yerleşirler. Hüseyin Hüsnü bey Harp Okulu mezunu olduğu için hemen Kafkas cephesinde görev alır. Daha sonra ise Samsun'a tayin edilir.
Bu arada İstanbul karışık olduğu için ailesini Tokat'a yerleştirir ve kendisi de arada bir 'Hızır Aleyhisselam' gibi at sırtında çıkagelir. (1)
Baba anne de olur
Savaşın bitimiyle birlikte tekrar İstanbul'da Beşiktaş'a yerleşen aile, babanın görev yerinin Adapazarı olarak belirlenmesi üzerine bu kente taşınır. Bir kız çocuğunun daha doğmasıyla aile önce kalabalıklaşır ancak bir süre sonra annenin (2) yaşamını yitirmesiyle derin bir boşluk doğar.
Böylelikle baba aynı zamanda annelik görevini de üstlenir ve eşinin hatırasına hürmeten bir daha da evlenmez. Kısa bir süre Sarıkamış'ta görev yapan Hüseyin Hüsnü bey çocuklarının eğitimi nedeniyle İstanbul'a tayinini ister ve ailecek İstanbul'a taşınırlar.
İlkokuldan sonra tavsiye üzerine önce Arnavutköy Kız Koleji'ne başlayan Fatma Hikmet daha sonra İstanbul Kız Lisesi'nin fark sınavlarını vererek kaydını bu okula yaptırır. 1933 yılında liseyi bitiren Fatma Hikmet aynı yıl Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde öğrenimine devam eder,
İlk kadın ziraat mühendislerinde
İngilizce, Fransızca, Almanca ve Latince öğrenir ve 1937 yılında Ziraat Mühendisi olarak mezun olur. Böylelikle Fatma Hikmet İşmen aynı zamanda Türkiye'nin ilk kadın ziraat mühendislerinden birisi unvanını alır.
İlk görev yeri İzmir Zirai Mücadele Enstitüsü Bitki Hastalıkları Bölümü'dür. Dört yıllık uğraştan sonra Ankara Zirai Mücadele Enstitüsü'nde görev alır ve iki yıl sonra, 1945 yılında, İstanbul Zirai Mücadele Enstitüsü'nde göreve başlar.
Bu arada kısa bir süre Londra'da bitki hastalıkları üzerine araştırma yapar. Daha sonra ise Kanada'ya giderek doktorasını tamamlar.
Adnan Cemgil'in teşvikiyle 1964 yılında Türkiye İşçi Partisi'nın (TIP) etkinliklerine katılmaya başlar. Parti yayınlarını postalamaktan köylere gidip propaganda çalışmalarına katılmaya dek birçok pratik ise koşturur.
Ve Senato'da
1966 yılında partiden senatör adayı olması istenir ve bu teklifi fazla düşünmeden kabul eder. Ancak gönlü politikada değildir, çünkü zirai alandaki araştırmalarından kopmak istememektedir. Ne var ki, partiye destek olmaktan da kaçınmak istemez.
Zaten nasıl olsa seçilmem olanaklı değil, diye düşünür. Ancak sonuç hem kendisi hem de çevresi için tam anlamıyla bir sürprizdir. Radyodan senatör seçildiğini duyunca çok şaşırır. Artık dönülmez bir yolun başındadır.
TİP Kocaeli senatörü olarak yemin eder ve göreve başlar.
Senato'da yer aldığı dokuz yıl boyunca kırktan fazla soru önergesi vermesine rağmen hiçbirine yanıt alamaz. Soru önergelerine yasa gereği 15 gün içerisinde yanıt verilmesi gerektiği halde bu kural sosyalist senatör için rafa kaldırılır!
İşmen, Senato'da birçok konuda konuşmalar yapar. Yaptığı konuşmalarda anti-demokratik uygulamalar, eğitim, tarım ve hayvancılıkla ilgili görüşlerini dile getirir.
Konuşma metinlerinin itidalli diline rağmen çoğunluğu teşkil eden Adalet Partililer (AP) (Süleyman Demirel'in Adalet Partisi) buna bile tahammül edemezler ve ağır hakaretlerle kürsüden indirmeye çalışırlar.
Öyle ki kimi zaman bir kadına karşı ağza alınmayacak sözlerle sataşan ve maçoluğunu zevkle teşhir eden AP'li senatörler, bu tepkilerini müdahale etmeye dek götürmekten çekinmezler.
İlk konuşma Alevi-Sünni ayrımı
Senato'da yaptığı ilk konuşma ise Alevi - Sünni ayırımı üzerinedir. AP'ni Alevi - Sünni ayırımını körüklemekle suçlayan İşmen, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın uygulamalarını eleştirir.
"Yurttaşları din ve mezhep ayrılıkları bakımından birbirine düşürmek hem iç, hem de dış sömürgecilerin işine gelmektedir" diyen İşmen'in bu sözleri AP'lileri çileden çıkarır ve sözleri protestolarla kesilir ve bu tür protestolar hemen hemen tüm konuşmalarında rutin hale getirilir.
TİP'in 1971 yılında kapatılması ve 1973 seçimlerinden sonra parlamentodaki tek sosyalist temsilci olmanın getirdiği ağır yük İşmen'i bir hayli üzer ve yorar.
12 Mart askeri müdahalesinin ağır ve yıpratıcı koşulları da adeta bu durumun 'tuzu - biberi' olur. Ancak buna rağmen Senato'da kurduğu kişisel dostluklarla ve siyasi grupların arasındaki çelişkilerden yararlanarak görevini layıkıyla sürdürmeye çalışır.
"Tabii Senatör" unvanını taşıyan Milli Birlik Grubu'yla iyi ilişkiler kurar. Ancak basın, tek sosyalist parlamentere karşı adı konmamış bir sansür uygular. Dolayısıyla Fatma Hikmet İşmen'in senatör olarak performansı 'düşük' gösterilmeye çalışılır.
1975 yılında parlamenter olarak görevini tamamladığı zaman dokuz yıllık hikayesini kağıda döker ve deneyimlerini kitap olarak yayınlar. (3)
Evlilik müessesine karşı
Fatma Hikmet İşmen, sadece politik mücadelesinde değil özel yaşamında da ilkeli ve direngendir. Örneğin evlilik müessesini pespaye bir birliktelik olarak nitelendirir ve kesinlikle evlenmez. Bu durumu ise söyle izah eder:
"Ben hiçbir zaman erkek arkadaşımla evlenmeyi düşünmedim. Evlendikten sonra adam bir tarafta, kadın bir tarafta. Rezalet bir şey. Arkadaşlarımı görüyordum. Hepsi ahu zar içinde. Zaten evlenseydim de boşanırdım. Çünkü erkeklerimizi çok iyi gördüm tanıdım, üstelik benim tanıdıklarım hep kalburüstüydü..."
"Peki, çevreniz bu durumu nasıl karşıladı?" diye sorulunca ise şu yanıtı verir: "Çevre mi, hangi çevre? Onların ne düşündüklerini hiçbir zaman öğrenmek istemedim..."
Bugün birçok kişiye doğal ve son derece medeni bir tavır olarak görünen bu tutumun bundan 50-60 yıl önce, son derece muhafazakar toplumsal koşullarda bir kadın tarafından bir yaşam felsefesi olarak benimsenmesi ve uygulanması oldukça şaşırtıcıdır.
Başkalarının özgürlüğü için en ön safta mücadele etmenin yanında kişisel özgürlüğünü de ön planda tutması ve bunu titizlikle koruması pek rastlanır bir örnek değildir.
Özgürlüğü, toplumsal ve kişisel ayırımı yapmadan yaşam felsefesi yapması bugün bile az rastlanır bir olaydır..
9 Mayıs Salı günü (2006) aramızdan ayrılan Fatma Hikmet İşmen'i sevgiyle ve saygıyla uğurluyoruz. Güle güle Fatma Hikmet İşmen, Türkiye'nin ilk ve tek sosyalist kadın senatörü güle güle. Toprağın bol, ismin unutulmaz ve anın daim olsun. (ZO/BA)
(1) İşmen'in yaşam öyküsüyle ilgili bilgiler büyük ölçüde şu kitaptan alınmıştır: Biyografya 1, 1961-1971 dönemi, Bağlam yayınları, 157 sf, İstanbul, 2001.
(2) İlginç bir olay. Yukarıda sözü edilen kitapta babasının ismi birkaç kez yer aldığı halde annesinin ismi maalesef yok. Fatma Hikmet İşmen'in annesinin adını anmadığı düşünülemeyeceğine göre yazıyı hazırlamak için kendisiyle görüşen Firdevs Gumuşoğlu herhalde gazeteciliğin temel kurallarını unutarak annesinin adını yazmayı atladı! Demek ki 'kadının adı yok' lafı boşuna söylenmemiş! Ayrıca, 'kadının adi' sadece erkekler tarafından değil bazen kadınlar tarafından da unutulabiliyormuş!
(3) Fatma Hikmet İşmen, Parlamentoda 9 yıl: TİP Senatörü olarak 1966-1975 dönemi parlamento çalışmaları, Çark, Ankara, 1976, 541 sayfa.