Bu tasarıyla, "Başbakanlığa bağlı Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, arşivlerde bulunan arşiv belgeleri ile arşivlik belgelerin tespitine, korunmasına, milli menfaatlere ve kamu yararına uygun olarak kullanılmasına ve saklanması gerekli görülmeyen belgelerin ayıklama ve imhasına yetkili olacak".
Görünüşte pek dikkati çekmeyen ve sıradan uygulama olduğu izlenimi veren bu tasarı esasında devlet yapılanmasında merkeziyetçi bir anlayışın ürünüdür.
Çağdaş ülkelerde merkezi devletin yetkilerinin yerel devletlere ( bizde belediyeler) aktarılması eğilimi ağır basarken Türkiye'nin merkezi işleyişe yelken kırması, eğer bilinçli bir tercihin sonucu değilse bir şaşkınlığın sonucu olsa gerek.
Merkeziyetçi eğilim endişeye açık
Bu merkeziyetçi eğilimin, arşivcilik gibi idari mekanizmanın günlük işleyişinde koordinasyon ve çabukluğu sağlamak gerekçesinin ardına saklanılmayacak bir alanda zuhur etmesi pek hayra alamet değildir.
Üstelik, Avrupa Birliği (AB) ile tarama görüşmelerinin sürdüğü ve müzakerelerin başlangıç arifesinde bulunduğumuz dönemde bu tasarının kamuoyunda yeteri ölçüde tartışılmadan alelacele yasalaştırılmak istenmesi her türlü endişeye açık bir durum yaratmaktadır.
Bu tasarı hazırlanırken Avrupa Birliği muktesabatı ne ölçüde dikkate alınmıştır, pek belli değildir. Ancak, tasarıdaki merkezileştirme eğiliminin, AB'nin yönetimi yerel yönetimlere devretme ve şeffaflaştırma anlayışına ters olduğu aşikardır.
Adalet ve şeffaflık
Arşivler, kuşkusuz, idari mekanizmada günlük işleyişte hizmet alanlar tarafından çok fark edilir bir anlam taşımamaktadır. Ancak idari mekanizmanın yurttaşlar yararına adil ve şeffaf işlemesi için önemi kesinlikle tartışılamaz.
Öte yandan arşivlerin toplumların kolektif bilincindeki yeri oldukça önemlidir. Çünkü devlet denen idari ve siyasi yapılanmaların toplumların kolektif bilincinde kapsadığı alan belirleyici, yakın zamana kadar ise dominant (baskın) bir karakter taşıyordu.
Günümüzde hepimizi yakından meşgul eden Ermeni ve Kürt meselelerinin büyük ölçüde arşivler üzerinde cereyan ettiğini göz önünde tutarsak konunun ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır.
Bilimsel çalışmanın olmazsa olmazı
Arşivler, bilimsel çalışmaların gelişmesi için olmazsa olmaz bir nitelik taşımaktadırlar. Batı ülkelerinde doktora çalışmalarında arşivler birinci derecede kaynak işlevi görmekte ve doktora tezinin en az yüzde kırkının arşivlere dayanması öngörülmektedir.
Hem bilimsel araştırmaların artması hem de kalitelerinin yükselmesi açılarından arşivlerin incelenmesinin serbest bırakılması ve kolaylaştırılması gerekmektedir.
Türkiye'nin bu anlamdaki sicili ne yazık ki pek parlak değildir. Arşivler ya tümüyle kapalı, ya sınırlı ölçüde açık, açık olanların incelenmesiyse hem uzun işlemlere tabi, hem de sunum hizmeti kalitesi yeterli değildir.
Bütün bunlar dikkate alındığında, yeni tasarının arşivcilik alanındaki yıllara dayanan bütün bu sorunlara yanıt vermesi beklenir.
Bu nedenle tasarının bir avuç devlet görevlisi tarafından hazırlanıp doğru dürüst görüşülmeden yasalaşması, daha önceki benzer örneklerinden de anlaşılacağı üzere fazla bir şeyi halletmeyecektir. Aksine yeni sorunlar doğuracak ve devletin işleyişinde şeffaflaştırmaya gidilmesi çabalarına sekte vurabilecektir.
İstisnalar
Öte yandan yeni tasarıda son derece sakıncalı bazı ayırımlara gidilmektedir.
"Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Genelkurmay, Milli Savunma Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) dışındaki tüm kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile Türkiye Kızılay Derneği ve Türk Hava Kurumu kanun kapsamına alınıyor.
"İstisna tutulan kurum ve kurumların, kanunda öngörülen esasların uygulama ve denetimleri kendi organlarınca yapılacak. Bu kurumların arşiv belgelerini Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'ne devredip, devretmeyecekleri hususu da isteklerine bağlı tutulacak.
"Diğer taraftan, yürürlükte bulunan 3473 sayılı kanun uyarınca halen kapsam dışında bulunan İçişleri ve Dışişleri bakanlıkları da kapsam içine alınıyor."
Dikkat edilirse istisna tutulan kurumların, devletin işleyişinde şeffaflığın yeterince sağlanamadığı kurumlar olduğu hemen göze çarpar.
Hiç kimsenin şu aşamada istihbarat kurumlarının veya güvenlikle ilgili diğer birimlerin gizli planlarının açıklanmasını talep etmesi zaten söz konusu değildir. Ama bu onların tümüyle denetim dışı tutulması anlamına da gelmemelidir. Aksi takdirde "derin devlet", "Susurluk" ve "Şemdinli" örneklerinin arkası kesilmez.
"Soğuk savaş" anımsatması
Yeni tasarının, bir yandan mevcut kurumlarda merkezileşmeyi öngörürken diğer yandan şeffaflığın özellikle sağlanması gereken kurumları tümüyle merkezi denetimin dışına çıkarmak istemesindeki mantığı anlamak mümkün değildir.
Bu, güncel gelişmeleri dikkate alırsak atları arabanın önüne koymaktan başka bir anlam taşımaz. Çağdaş ve modern devlette olması gereken arşivcilik mentalitesi bu değildir.Tasarının mantığı, otoriter devlet eğilimlerinin ağır bastığı 'soğuk savaş' dönemlerini anımsatmaktadır.
Günümüzdeki arşivcilikte temel eğilim, yazının başında da belirttiğimiz gibi, adem-i merkeziyetçiliktir. Merkezi devletin görevi ana kuralları günün koşulları ve şeffaflık temelinde tespit etmek ve bunların uygulanmasını kontrol etmekten öte değildir.
Yerelin sorumluluğu
Arşivlerin korunmasından ve incelenmeye açılmasından yerel yönetimler ve ilgili kurumların kendisi sorumludur. Batı Avrupa'daki uygulama bu temeldedir ve AB'nin kararları doğrultusunda sürekli güncellenmektedir.
Arşivciliğin yerelleştirilmesi, onun sivil toplum örgütleri tarafından denetlenmesini kolaylaştıracağı gibi hizmet kalitesinin de yükselmesi sonucunu da doğuracaktır. Uygulama bu yöndedir ve başarılı olduğu görülmüştür.
AB'ne aday üyelik statüsünde olan Türkiye'nin bu aşamada yapması gereken şey AB'deki uygulamalar doğrultusunda arşivcilikteki bu yeni trendleri yakalamasıdır. Getirilen yeni tasarı bu anlayıştan çok uzak, geleneksel devlet anlayışının en katı bir biçimde uygulanmasına yöneliktir.
Sadece devlete bırakılmayacak kadar ciddi
Eğer bu tasarı bu anlayış temelinde yasalaşırsa, Türk Ceza Kanunu'nda yaşanan türden bir hayal kırıklığı doğuracağı şimdiden bellidir.
Bu nedenle vakit geç olmadan tasarı TBMM'den çekilmeli ve konuyla ilgili sivil toplum örgütleriyle, uzmanlarla olumlu bir diyaloga girilmelidir. Tasarı hazırlandıktan sonra kamuoyunda belirli ölçüde tartışılmasına olanak verilmelidir.
Yaşadığımız olaylar arşivciliğin ne denli ciddi bir iş olduğunu, sadece devlete bırakılmaması gerektiğini, toplumsal katılımın, şeffaflığın, hizmet kalitesinin sağlanmasının zorunlu olduğunu ortaya koymuştur. (ZÖ/NM)
* Zülfikar Özdoğan, Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü ürkiye Bölümü (USTE)