Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) yönetim kurulu üyesi, gazeteci/yazar Kati Marton ve CPJ'in Avrupa danışmanı, Belçikalı gazeteci ve insan hakları aktivisti Jean-Paul Marthoz, Türkiye'nin Basın Özgürlüğü Krizi raporu hakkında Adalet Bakanlığı'yla yaptıkları görüşmeleri aktarmak üzere İstanbul'daydı.
Marton, toplantıya "Bu rapor hükümetiniz tarafından çok sıcak karşılanmadı. Ama bunu zaten tahmin ediyorduk" sözleriyle başladı ve şöyle devam etti: "Eğer gazetecilerin fikirlerini beğenmiyorsanız, o gazeteyi satın almazsınız. Ama devletlerin gazetecilerin yaptığı işlerden memnun olmadığında onları tutuklamaya hakkı yoktur. En azından demokrasilerde."
Macaristan doğumlu Marton, henüz altı yaşındayken anne ve babası gazeteci oldukları için Budapeşte'de tutuklanmış. Suçlama ise o dönemin en uygun etiketi olan "casusluk"muş.
"Bu, çok eskiden, Sovyet dönemindeydi. Türkiye ise bir demokrasi ve basın özgürlüğünden korkmasına gerek yok" diyen Marton'la bianet için kısa bir söyleşi gerçekleştirdik:
Türkiye medyasındaki sorunları, ifade özgürlüğü konusundaki kısıtlamaları ne zamandır takip ediyorsunuz?
Yaklaşık 20 sene diyebilirim. Açıkçası şimdiye kadar daha iyi bir noktaya gelineceğini düşünüyordum. Türkiye'nin mesafe kaydettiği birçok alan var. Ama basın ve ifade özgürlüğü bunlardan biri değil. Yine de yetkililerin bu konuda olumlu adımlar atacağını düşünüyorum.
Türkiye'yi basın özgürlüğü konusunda hangi ülkeyle kıyaslayabiliriz sizce? Türkiye basınında bu konuda haberler yaparken, nedense Eritre'yle kıyaslıyorlar.
Eritre mi? Kesinlikle hayır. Türkiye bir demokrasi ve bence Avrupa Birliği'nin bir parçası olması gerek. Ama konu basın özgürlüğü olunca çelişkiler söz konusu oluyor. Hükümetin insanların farklı fikirler ifade etmesiyle ilgili kendine güven sorunları var. Türkiye gelişmek istiyorsa bu değişmeli. Özgür bir basın yoksa, kimse gerçekte neler olup bittiğini yazamıyorsa yozlaşma olur. Özgür basını olmayan bir ülke ekonomik olarak da gelişemez. Bu da uzun vadede toplumu derinden etkiler. Gazetecileri hapsedip susturmak ise, gerçeklerin duyulmasını istemeyenler için çok kısa vadeli bir çözüm.
20 senedir Türkiye'ye gelip gittiğinizi söylediniz. Basın özgürlüğü konusundaki değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce ileri mi yoksa geri mi gidiyoruz?
Bence bu alanda bir duraksama söz konusu. Bir süreliğine doğru bir yolda ilerleniyordu, ama şimdi geriye doğru gitmeye başladı. Aslında bu raporu da tam olarak bu nedenle şu anda yayınladık. Türkiye'ye tüm dünyanın onu izlediği konusunda bir uyarı niteliğindeydi. Türkiye'nin farklı alanlarda attığı birçok önemli adım varken, basın özgürlüğü konusu alnında kara bir leke olarak duruyor.
CPJ Türkiye'de basın özgürlüğüne nasıl katkı sağlamayı planlıyor?
Uluslararası bir sahneden ihlalleri ifşa ederek katkıda bulunuyoruz. Rapor tüm dünyada büyük yankı buldu. Türkiye'nin yeni anayasa çalışmaları esnasında yayınlanmış olması da çok iyi oldu. Türkiye'yle ilgili umutlu olduğumuzu söyleyebilirim.
Rapora hükümetin tepki göstermesi öngörülebilir bir şeydi. Peki Türkiyeli gazeteci ve köşe yazarlarından gelen tepkiler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bunu gerçekten tuhaf buluyorum. Burada hapisteki meslektaşlarımızdan bahsediyoruz. Raporu eleştiren gazeteciler biraz daha sağlam durmalılar. Gazetecilik yaparken, eğer iktidarlar sizi seviyorsa, burada bir sorun vardır. Bizim işimiz güçlü insanları memnun etmek değil, gerçekleri söylemek. Bunu yaparken de dikkatli olmamız gerekiyor. Ortaya büyük laflar atmıyoruz, somut gerçeklerden yola çıkıyoruz. Gazetecilerin sahip olduğu tek şey namları, güvenilirlikleridir. Bunu kaybedersek her şeyimizi kaybederiz.
Bugün, KCK'den tutuklu ve hükümlü tüm gazetecilerin açlık grevine girdiğini öğrendik. CPJ'nin bu konuda bir planı var mı?
Bu gerçekten çok üzücü. Biz de yeni öğrendik ve hükümeti bu konuda insani bir duyarlılığa çağırıyoruz. Artık bir uzlaşmaya varmak ve bu uzlaşma için her iki tarafında gönüllü olması gerekiyor.
Bu gazetecilerin zaten hapiste olmaması gerekiyor. Türkiye'nin güvenlik alanında birçok sorunu var ama gazetecileri hapsetmek ülkeyi daha güvenli bir hale getirmeyecektir. Bu sadece bir zayıflık göstergesi olarak algılanabilir.
"Rapor sayılara indirgendi"
CPJ heyeti Salı günü Adalet Bakanlığı'nda bir toplantıya katıldı.
Marton, Adalet Bakanı'nın en büyük rahatsızlığının raporu yayınlamadan önce bulguları Bakanlık'la paylaşmamalarını olduğunu söylerken, raporda yer alan her bulgunun en az iki kaynaktan doğrulandığını, bunun da gazeteciliğin temel prensibi olduğunu belirtti.
Bakanlık'ın diğer rahatsızlığını ise raporda adı geçen gazetecilerin bir kısmının "terör bağlantıları" olarak dile getirdiğini söyleyen Marton, "Buna itirazımız var. Terör örgütüyle ilgili haber yapmak ve örgütün bir parçası olmak bambaşka iki durum. Bizim raporumuzdaki gazetecilerin hiçbiri terör faaliyeti yürütmüyor" diye konuştu.
Marthoz ise raporla ilgili tartışmaların sayılara indirgendiğini söylerken, "Sayılar raporun bir kısmını oluşturuyor. Ama rapor aslında ifade özgürlüğü ile ilgili durumu gözler önüne seriyor" dedi.
Adalet Bakanı'yla gazetecilerin hapiste olma sebeplerine yönelik bir anlaşmaya varamadıklarını söyleyen Marthoz, hukuk sisteminin reforme edilmesi gerektiği konusunda ise uzlaşmaya vardıklarını, Bakanlık'ın reform paketini sene sonuna kadar meclise sunmayı planladıklarını belirtti. (ÇT)