Ergenekon Operasyonu kapsamında 3 Mart 2011'de gözaltına alınan ve 6 Mart'tan bu yana tutuklu bulunan gazeteci Ahmet Şık, Cumhuriyet gazetesinden Meltem Yılmaz'ın avukatlar aracılığı ile yaklaşık bir ay önce cezaevine gönderdiği soruları yanıtladı.
Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından kendisine verilen "Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü"nden yayınlanmamış kitabının imha edilmesi sürecine, Türkiye'de ifade özgürlüğü hakkındaki görüşlerinden kendisi cezaevindeyken verilen destekleri nasıl gördüğüne kadar pek çok konuda görüşlerini paylaşan Ahmet Şık, düşünce ve ifade özgürlüğü ödüllerinin verilmediği bir Türkiye hayali kuruyor.
* Düşünce ve ifade özgürlüğü, şu an içinde bulunduğunuz durumda, sizin için ne ifade ediyor? Bu ödülü nasıl karşılıyorsunuz?
Utanç. 2011 yılında Avrupa Birliği'nin (AB) kapısında olduğunu ve ilginç bir şekilde vesayet rejimini yıkıp demokratikleştiğini iddia eden bir Türkiye'de hâlâ düşünce ve ifade özgürlüğü ödülü veriliyor olmasından utanç duyuyorum.
Birçok gazetecilik ödülü aldım daha önce. İnsan ödül alınca sevinir değil mi? Ben de seviniyordum ama neden bu ödüller hep öldürülen, katledilen gazetecilerin adını taşıyor diye de sorardım kendime. Bu aldığım ödülün de diğerlerinden farkı, bu buruk sevinci cezaevinde yaşamış olmam.
Umarım öldürülecek yeni gazeteciler adına da ödül verilmez; düşünce ve ifade özgürlüğü ödülü vermeyen, demokratik bir Türkiye'de yaşayabiliriz. Her yıl, cezaevinde bulunan birinin düşünce ve ifade özgürlüğü ödülü alıyor olması, tartışılamayacak bir sorun mudur? Muhatapları yanıt versin. İlginçtir, tutuklanan bir gazeteci ve yazar için hep aynı gerekçe çıkıyor karşımıza: Örgüt üyesi.
Biliyorum hep öyle derler, demişlerdir. İşin gerçeğini dile getirmelerini beklemek aptalca olur. Demokrasisi gelişmemiş her ülkede böyle derler. O zaman sormazlar mı, "tutuklu bulunan 50'nin üzerinde gazetecinin tek ortak noktası muhalif olmaları mı" diye. Cezaevine gönderemediğimiz gazetecilerin yazması neden engelleniyor ya da vergi cezasıyla neden gazete sahiplerinin üzerinde baskı kuruyorsunuz diye sorulmaz mı?
Kitabınız, internette yayımlandıktan sonra birçok eleştiri de aldı?
Önce şunu söylememde fayda var: Hiçbir zaman kitabımın çok sansasyon yaratacağını öne sürmedim. Ben ne özel yetkili gazetecilerden oldum ne de kapısına bavullarla belge bırakılan angaje muhabirlerdendim. Eğer kitabın içinde bu tür belge arayan varsa başka yere baksın. Kitabımla ilgili hep söylediğim, "iyi bir derleme, yerinde bir hafıza tazeleme" tespitiydi.
Çünkü eskisi ve yenisiyle anlatılanlar, evet, hem Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin hem de Fethullah Gülen cemaatinin bir demokrasi havarisi gibi sunulmasının doğru olmadığını tespit ediyordu. AKP hükümetinin kitabın yan konusu olan Ergenekon ve ilintili soruşturma sürecinde yaşanan hukuksuzlukların ve hak ihlalinin müsebbibi olduğunu, bu sayede siyasi rakiplerini bertaraf ettiğini, bunun işine geldiğini anlatıyoruz.
Polisteki örgütlenmesinin geldiği boyuta, bahsi geçen soruşturmaların en önemli aktörü olması nedeniyle Gülen cemaatinin yarattığı tehlikeye işaret ediliyordu. Şimdilerde demokrasinin yılmaz bekçisi, darbelerin düşmanı gibi görülen bu dini hareketin nasıl bir siyasal örgütlenmenin içinde olduğunu ve ne kadar darbesever olduğunu da gösterme çabasıydı.
Daha önce Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte kaleme aldığımız "Kırk Katır Kırk Satır" isimli kitap ve bu yeni kitabı okuyup yaşanan sürecin arka plan bilgisi dahilinde değerlendirilmesini istemekti amacım. Zaten bu bilgilerin toplamından da İslamofaşist bir AKP iktidarı aralarındaki pragmatist çıkar ilişkisiyle bürokrasiyi ele geçirerek toplum mühendisliğine oynayan Gülen cemaatiyle bu ülkeye demokrasi gelmeyeceği sonucuna erişebiliriz.
Kitabın yeni bilgiler içermediği düşüncesi her şeyden önce nesnel değil. Elbette kitapta yer verilen kimi olaylar, olgular, konunun ilgilileri için yeni değil. Ama zaten kitap bilmeyenler, merak edenler için kaleme alındı. Kitapla ilgili böyle eleştirilerde bulunmak tamamen tuzak bir cümle ve maalesef birçok kişi bu tuzağa düştü. Okumasını bilene birçok yeni bilgi anlatıyor kitap.
Öte yandan diyelim ki bu eleştiri doğru. Bu kitabın yeni bir bilgi içermemesi suç mudur? Örgüt üyesi diyerek tutuklamalara gerekçe oluşturamazsınız. Kitabı bir gazetecilik faaliyeti olarak kaleme aldım ve gazetecilik sadece yeni bilgileri ifşa etme sanatı değildir. Ben de Ergenekon süreci bağlamında kitapta yer alan bilgilerle sürecin net bir fotoğrafının ortaya çıkmasına katkı sundum o kadar. Bu eleştiriyi yöneltenlerin de istisnasız bir kör inançla AKP yanlısı ya da cemaat mensubu olduğunu da hatırda tutmak gerek.
Kitap nedeniyle tutuklanmanızın ardından çok sayıda yayınevi bir araya gelip uzun zamandır yaşanmayan bir dayanışmanın göstererek basın açıklaması yaptı, yaşananlara tepki gösterdi. Bu dayanışmayı anlamlı buluyor musunuz?
Eğer bir yerde baskı, şiddet, zulüm varsa "demokrasi getiriyoruz, mevcut vesayeti kırıyoruz" derken yeni bir vesayet düzeni oluşturuluyorsa, bununla mücaadele etmek meşrudur. Türkiyeli yayıncıların mevcut durumunun ne olduğuna dair bir fikrim yoktu. Ama böylesine bir hak ihlali çerçevesinde bir araya geldilerse bu elbette iyi bir şey.
Önemli olanın bu mücadeleci ve dayanışmacı tutumun kalıcı kılınması olduğunu düşünüyorum. Ancak haklı ya da haksız bir eleştiride bulunmam gerekirse basın açıklaması yapmak, tepki göstermek elbette ki önemliydi ama bu bir sivil itaatsizlik, "baskıya, zulüme, şiddete karşı çıkıyorum" diyerek yayıncıların bir araya gelerek kitabı basmalarını tercih ederdim. Bu yasal görünümlü hukuki katliama verilecek en iyi yanıt bu olurdu sanırım.
Türkiye'nin düşünce ve ifade özgürlüğü alanında nereye gittiğini düşünüyorsunuz?
Nazilerin kitapları yaktığını ben de çokları gibi kitaplardan öğrendim. Cuntacıların da onları takip ettiğini ise ya kitaplardan ya da çocukluğumdan bizzat tanık olarak öğrendim, yaşadım. Derken iş 2011 yılında, Nazilerin, cuntacıların ruhuna rahmet okutacak bir raddeye vardı.
Basılmamış kitabı imha etmeye kalktılar. Ne diyeyim, ataları, torunlarıyla gurur duyuyorlardır. Diktatörler, hapishanelere doldurdukları siyasi tutsakların, entelektüellerin, muhaliflerin sayısıyla ölçülür. Türkiye'de okumanın, yazmanın, düşünmenin ve elbet muhalif olmanın bir bedeli hep olmuştur. Kimi canıyla ödemiştir.
Hele ki benden öncekilerin durumunu düşününce başıma geleni çok hafif bile buluyorum. Ama işin zihniyet polisliğine varacağını ve bunun da ironik bir biçimde ileri demokrasi adıyla adlandırılacağını, daha da kötüsü buna çanak tutan ve kartvizitlerinde gazeteci yazanlar olduğunu hiç tahmin edemezdim.
* Kitabınızın internette yayımlanmış olmasının ardından kitabı iki günde 200 bin kişi indirdi. Bunu bekliyor muydunuz?
Bu komplo kurulmamış olsaydı ve kitabı basabilseydik eğer, inanın bu kadar ilgi görmezdi. Türkiye'nin sorunlu alanlarına işaret eden kitaplar her zaman az okuyucuya ulaşmıştır. Benim ve birlikte tutuklandığımız Nedim Şener başta olmak üzere diğerleriyle, var olan hukuksuzluk öyle ayyuka çıktı ki insanlar sessiz kalamadı.
Bir de terörist demişken kitabı imha etmeye çalıştılar ve doğal olarak bir sivil itaatsizlik örneği olarak internet üzerinden bu anlamlı eylem yapıldı. Bu kadar büyük bir tepki ve ilgiyi beklemiyordum açıkçası ama artık mızrak çuvala sığmıyor, herkes gördü. Herkese teşekkür ederim ve kitabın bu taslak haline sahip olanlar kitabı okumuştur diye umut ediyorum. (EKN)
* Bu röportaj 18 Haziran tarihli Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır.