"Cezaevlerinde, evlerde, sokaklarda katledilen devrimcilerin aileleri, yoldaşlarım hala habercilik namusuma güvenecek misiniz? Yoldaşlarımızı öldürenlerin tetikçisiymişim. Kürt kardeşlerim; Jitemcilerin kurbanları, halkların kardeşliğini savunduğuma inanacak mısınız hala? Ben bir savaş çığırtkanı ırkçıymışım."
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve dün Silivri Cezaevi'ne götürülen gazeteci Ahmet Şık, Eşi Yonca Şık'a, kızına, haberini yaptığı ezilenlere ve meslektaşlarına mektup yazdı.
"Ezen ve ezilen varsa ezilenin yanında saf tutarım"
"Güzel yaşanılabilir bir dünyanın eşit ve adil bölüşüme dayalı sosyalizm ile geleceğini düşünen sosyalistim dedim. Duymadılar" diyen Şık'ın mektubunun tam metni şöyle:
Kardeşim Arat; Bir daha görüştüğümüzde bana tıpkı baban gibi sarılacak mısın yine? Çünkü babanı katleden ırkçı faşist zihniyetin üyesiymişim?
Fadime Ana; sen benim "ikinci Metinimsin" diyecek misin yine? Oğlunu, dostumu işkencede katledenlerin yanındaymışım.
Emine Ana, bir cumartesi günü 12:00'de Galatasaray'a geldiğimde yanına oturtacak mısın beni? Sen ve senin gibi sevdikleri ellerinden alınıp gidebilecek bir mezarı dahi olmayan Cumartesi Anneleri sizlerle ilgili yaptığım haberlerin hepsi aldatmacaymış. Sevdiklerinizi dipsiz kuyularda kaybedenlere yardım etmişim.
Cezaevlerinde, evlerde, sokaklarda katledilen devrimcilerin aileleri, yoldaşlarım hala habercilik namusuma güvenecek misiniz? Yoldaşlarımızı öldürenlerin tetikçisiymişim.
Kürt kardeşlerim; Jitemcilerin kurbanları, halkların kardeşliğini savunduğuma inanacak mısınız hala? Ben bir savaş çığırtkanı ırkçıymışım.
Babam, annem, ağabeylerim, hala gurur duyuyor musunuz oğlunuzla, kardeşinizle? Hak, hukuk, eşitlik gözeten değil kanlı cinayetlerin ve darbe planlarının gazetecisiymişim.
Yonca'm; yol arkadaşım, yoldaşlığımız devam edecek mi? Yıllardır seni kandırıyormuşum.
Kuzum (kızı için), akıl, vicdan ve adalet sahibi kızım, annenle birlikte böyle olman için verdiğim öğütlerime kulak asacak mısın artık? Güvenecek misin bana? Sana yalan söylemişim meğer.
Gazetecilik namusuma, meslek ahlakıma kefil olup beni yalnız bırakmayan meslektaşlarım, dostlarım hepinizi kandırmışım yıllarca. Yazdıklarım yalan, söylediklerim sahteymiş. Hepinizi, herkesi kandırmışım. Hep böyle gideceğini sanırken kül yutmaz polislere, savcılara, hakimlere yakalandım. Bir de malum zihniyetin medyatörlerine.
Bir anda anlayıverdiler ne iflah olmaz bir Ergenekoncu olduğumu. Irkçı, faşist, darbeci, katil değilim. Güzel yaşanılabilir bir dünyanın eşit ve adil bölüşüme dayalı sosyalizm ile geleceğini düşünen sosyalistim dedim.
Duymadılar.
Gazetecilik felsefem görmeyenin gözü, duymayanın kulağı, konuşmayanın sesi olmaktır. Ezen ve ezilen varsa ezilenin yanında saf tutarım. Üniformalı, kravatlı, takkeli her türlü iktidarın karşısında yer alırım.
Çünkü sorun yaratan her zaman iktidarlar ve güç odaklarıdır. Bu yüzden onların yanında saf tutmak değil karşısında yer almak önemlidir dedim. Duymak istemediler. Ergenekon örgütünün üyesi olmayı zül sayarım dedim.
"Hayır Ergenekoncusun" deyip tutukladılar.
Sonra da "Gazetecilik faaliyetinden tutuklanmadı" diye açıkladılar. Benim de bilmediğim deliller varmış.
Savcı öyle diyor. Açıklasın delilleri.
Hepimiz bilelim. Madem gazeteci değilim neden sadece gazetecilik faaliyetimi sorguladınız?
Yazdığım kitapta sizi ürküten konular var diye mi tutukladınız yoksa? Kendimi Orwell'in 1984'ünde geçen Kafka'nın Dava'sının kahramanı gibi hissediyorum.
Eğer ben gazetecilik yapmadığım için tutuklandıysam bu kararı alanlar ve uygulanmasını sağlayanlar siz hukukçu musunuz? Yoksa bir hiyerarşik zincirin halkaları mı? (AS/EÖ)