İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch/HRW) bugün "Adalet Vakti: Türkiye'de Doksanlarda Gerçekleşen Faili Meçhul Cinayetler ve Kayıplar İçin Cezasızlığın Sona Erdirilmesi" isimli bir rapor yayımladı.
Raporda, Türkiye hükümetinin güvenlik gücü mensuplarının ve kamu görevlilerinin cinayet, kayıp ve işkence suçlarından kovuşturulmasının önündeki zamanaşımı hükümleri, tanıkların sindirilmesi ve benzeri engellerin aşılması için harekete geçmesi gerektiği ifade edildi.
"Zamanaşımı riski var"
Raporda, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından ve 90'lı yıllarda devletle PKK arasında devam eden çatışmalar sırasında sivil Kürt nüfusa karşı işlenen ağır insan hakları ihlallerinin sorumlularından hiçbir zaman hesap sorulmadığı belirtildi.
"Eski Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) cinayet soruşturmaları için konan 20 yıllık zamanaşımı sınırlaması nedeniyle güvenlik güçlerince gerçekleştirilen yüzlerce gözaltında ölüm ve yargısız infaz vakasının soruşturulması zamanaşımına uğrama riskiyle karşı karşıya. 90'lı başlarında binlerce Kürt'ün öldürülmesiyle ilgili olası soruşturma ve kovuşturmalar da önümüzdeki üç yıl içerisinde aynı şekilde zamanaşımına uğrayabilir."
Temizöz davasından çıkarılacak dersler
68 sayfalık raporda, 1993-1995 yılları arasında 20 yetişkin ve çocuk yaşta erkeğin öldürülmesi ve kayıp edilmesiyle bağlantılı olarak emekli Albay Cemal Temizöz ve diğer altı sanığın yargılanmakta olduğu dava üzerinden hesap sorulabilirliğin önündeki engeller incelendi.
Bu dava, devlet ile PKK arasındaki çatışmalar esnasında yaşanan ağır insan hakları ihlalleriyle bağlantılı olarak kıdemli bir jandarma subayının yargılandığı ilk dava olma özelliğini taşıyor.
Rapor, Şırnak ilinde akrabalarının devlet görevlilerince öldürüldüğü veya kayıp edildiğine inanılan 55 kişiyle yapılan görüşmelere dayanıyor.
Harun Padır 1994'te babası İzzet Padır ve amcası Abdullah Özdemir'le birlikte güvenlik güçlerince gözaltına alındığında 17 yaşındaydı. Babası ve amcasından bir daha haber alamayan Padır tüm mağdur yakınlarınca paylaşılan bir hassasiyeti raporda, şöyle dillendirdi: "Bizim için tazminatın bir anlamı yok. Biz sadece adalet istiyoruz."
"Cizre'de korku hakimdi"
Temizöz davasının tanıklarından İsmet Uykur, babası Ramazan Uykur'un Şubat 1994'te Cizre'de güpegündüz öldürülmesine şahit olmuş. Uykur Diyarbakır'da görülen duruşmada şunları anlattı:
"O tarihte Cizre'de korku hakimdi. O tarihlerde pek çok faili meçhul olaylar olduğu için gidip şikayetçi olup ifade veremiyorduk... Çevrede olayı gören insanlar olmuştur ancak o tarihteki korkuları nedeniyle tanıklık yapamamışlar. O tarihte jandarmadan ve koruculardan korkuyorduk."
Raporda, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün görüştüğü onlarca mağdur yakını da ya yıllarca şikayette bulunmaktan korktuklarını ya da şikayetçi olduklarında da katiyen bir soruşturma yürütülmediğini doğruladığı belirtildi. Bu ifadeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye aleyhine aldığı kararlarda ifade edilen, "etkin soruşturma yürütmemekteki ısrarlı tavır nedeniyle yaşama hakkının ihlal edildiği" yorumunu destekliyor.
"Birçok kişi Kuzey Irak'a, Zaho'ya gitti"
Tanıkların ifadesine göre Ömer Candoruk, Yahya Akman ve Akman'ın iki amca oğlu Süleyman Gasyak ve Abdulaziz Gasyak, Mart 1994'te Silopi yolu üstündeki bir jandarma kontrol noktasından arabayla geçtikten sonra güvenlik güçlerince kaçırıldı ve ardından öldürüldü. Abdulaziz'in kardeşi Sabri Gasyak İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne şunları söyledi:
"O zamanlar suç duyurusunda bulunamazdık; adalet de arayamazdık. Eğer peşinden gitseydik beni tutuklarlardı. 80'lerin sonlarında, biz Cizre'ye gelmeden önce Siirt'in Pervari ilçesine bağlı olan köyümüz devlet tarafından yakılıp boşaltılmıştı. 1994'te Süleyman ve Abdulaziz öldürüldükten sonra ailemizden birçok kişi Kuzey Irak'a, Zaho'ya gitti."
Somut tavsiyeler
Raporda devlet aktörlerince gerçekleştirilmiş suçlara karşı adaletin güçlendirilmesi için somut tavsiyeler de yer alıyor:
* Duruşmaları art arda günlerde yapmak gibi yollarla yargılamaların hızını ve etkisini arttırmak;
* Geçmiş ihlalleri soruşturmakla görevlendirilecek savcılar atamak.
* Savcıları insan hakları ihlallerinde emir komuta sorumluluğunu kapsamlı olarak araştırmaları konusunda yönlendirmek;
* Tanıklar tarafından yalnızca kod adları bildirilen güvenlik gücü mensuplarının olası şüpheli olarak ifade vermeye çağrılabilmeleri için, bu kişilerin kimlik tespitlerinin yapılmasında savcılar ve mahkemeler yoğun çaba göstermelidirler;
* Tanık koruma tedbirleri geliştirilmeli ve mahkemelerce tanıklara ve mağdur yakınlarına yönelik her türlü sindirme çabasına karşı yaptırım uygulanmalıdır.
Rapor Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin geçmiş ihlallerin araştırılması için bağımsız bir hakikat komisyonu kurması tavsiyesinde bulunuyor. Ayrıca daha önce Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve diğer uluslararası kurumlarca hükümete yapılan, Türkiye'nin güneydoğu illerinde faaliyet gösteren köy koruculuğu sisteminin kaldırılmasına yönelik tavsiyeyi de destekliyor. (NV)