İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch/HRW), "Adalet Vakti: Türkiye'de Doksanlarda Gerçekleşen Faili Meçhul Cinayetler ve Kayıplar İçin Cezasızlığın Sona Erdirilmesi" raporu yayımladı.
Cezayir Toplantı Salonu'nda yapılan toplantıya, HRW Türkiye temsilcisi Emma Sinclair-Webb, HRW Hukuk danışmanı Aisling Reidy, avukat Tahir Elçi, kayıp yakınları Deniz Gülünay ve Hazni Doğan katıldı.
Zamanaşımı üç yılda bitecek
Emma Sinclair-Webb, 90'lı yıllarda gerçekleşen faili meçhul ve gözaltına kayıplarla ilgili üç yıl içinde zamanaşımın söz konusu olduğunu hatırlatarak yaşam hakkını ihlali ve işkence vakalarında zamanaşımın uygulanmaması gerektiğini söyledi ve 4.yargı paketinde bunun düzenlenmesini talep etti.
Adalet Vakti raporunda, 20 faili meçhulden sorumlu Albay Cemal Temizöz ile ilgili 2009'da başlayan ve bu konuyla ilgili ilk ve tek örnek dava incelendi.
Webb, bu davada karşılaşılan engeller üzerinden ders alınması gerektiğini belirterek risk altındaki tanıkların koruma altına alınmasını, davalara tecrübeli savcıların atanmasını talep etti. Ayrıca, Webb, meclis bünyesinde bağımsız bir hakikat komisyonu kurulmasını ve köy koruculuğunun da kaldırılmasının sorunun çözümü için gerekli olduğunu belirtti.
"17 yıldır babamı, yedi aydır kemiklerini bekliyoruz"
13 yaşındaki kardeşi Mardin Dargeçit'te gözaltına kaybedilen Hazni Doğan, "17 yıldır failimiz belli" diyor.
"Gece 3'te panzerli askerle kardeşimi aldı. Sonra beni yolda çevirip gözaltına aldılar. Kardeşimi Filistin askısında yürüyemez halde gördüm. Çıkınca annem oğlunu sormaya gittiğinde, 'oğlunu arama' dediler. Annem oğlunu aramak için dilekçe verip basına konuştukça bu sefer 35 gün onu kaybettiler. Sonra cumartesi annesi oldu. Annem de babam da üzüntüden öldü. Devlet sadece kardeşimi değil, annemi babamı da kaybetti."
Doğan, şubat ayında köylüleri ihbarıyla kazı yapılarak kemikler bulunduğunu ancak yedi aydır hala Adli Tıp'tan bir sonuç alamadıklarını söyledi.
"'Dersim dağlarında arayın' dediler"
Deniz Gülünay, 20 Temmuz'da yani babası Hasan Gülünay'ın kaybedilmesinin zamanaşımına uğradığı günde, Taksim'de bir kafenin penceresinden pankart açtığı için polis saldırısına uğrayıp gözaltına alındı.
"Babamın gözaltına alınmadığı söyleyince ailem bir aylık açlık grevine girmiş. Polisler gözaltına olduğunu söyleyip savcılığa çıkacak demişler. Ailem bunu basına açıklayınca 'yok öyle bir şey, Hasan'ı Dersim dağlarında arayın' demişler. Daha sonra gebze'de babama benzeyen bir ceset bulundu; anneme önce 'gelin, alın' dediler. Sonra 'Bize kocanın terörist olduğunu söylemedin, bu ceset onun değil' deyip teşhis etmesine izin vermediler."
Gülünay, Gebze'deki cesedin babasına ait olduğunu ve mezarın açılması için hukuki işlemlerin devam ettiğini ancak davanın zamanaşımına uğraması nedeniyle babasının mezarına ulaşsalar bile sorumluların cezalandırılamayacağını belirtti.
"Tanıklar, deliller kayboluyor"
Tahir Elçi, 90'lı yıllarda korku ortamı nedeniyle ailelerin dilekçe dahi veremediğini zaten verseler dahi dosyaların yıllarca savcılığın raflarında bekletildiğini söyledi.
İç hukuk yollarının tükenmesinin ardından birçok davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) götürüldüğünü hatırlatan Elçi, "AİHM Türkiye'yi tazminate mahkum ettiği gibi soruşturmaların yeniden ele alınması gerektiğini söyledi. Biz de AİHM kararlarına uyulmasını istiyoruz" dedi.
Elçi, her geçen günün kayıpların aleyhine işlediğini çünkü zamanla tanıkların bildiklerini unuttuklarını, ya da öldüklerini delillerin kaybolduğunu belirtti ve mezarlarda bulunan insanların DNA'sından bir banka kurulmasının gerektiğine dikkat çekti.
Aisling Reidy, Latin Amerika'da özellikle Arjantin'de birçok general ve albayın kayıplar ve fail meçhuller davaları yüzünden yargılandığını hatırlatarak "Neden Türkiye'de de bu olmasın" dedi ve hakikat komisyonların gerekliliğini vurguladı. (NV)