Kobanî davasının 35. duruşma periyodunun 4. oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde dün görüldü.
TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
TIKLAYIN - “Kobanî davasında mahkeme, kendi yarattığı hukuku uyguluyor”
Avukat Bayraktar: Savunma sınırlandırılıyor
Duruşmada, tutuklu yargılanan siyasetçi Alp Altınörs’ün avukatı Kazım Bayraktar söz aldı, mahkemenin savunmaları sınırlandırıldığını dile getirdi. Davanın üzerinde siyasi baskı olduğunu ve mahkemenin hızlı bir şekilde davayı bitirmeye odaklandığını, bu nedenle çeşitli usulsüzlüklere imza attığını dile getirdi.
Sokrates’in yargılamasına işaret eden Bayraktar, düşüncelerinden dolayı yargılandığını ancak geri adım atmayıp dik durduğunu ifade etti. Sokrates’in sokakta yurttaşlarla, gençlerle sohbet ettiğini ve iktidar benzeri odakların yol açtığı tahribatlar anlattığını ve bunun tehlikeli görüldüğünü dile getiren Bayraktar, “Sokrates’i kimler yargıladı? Genelde bu yönüyle kimse ilgilenmez. 501 kişiden oluşan bir yargı heyeti Sokrates’i yargıladı. Sınıf ayrıcalıklarına dayanan iki siyasi biçim birbiri ile özdeş olarak gelişmişti. Diktatörlük ve demokrasi… Atina bir Cumhuriyetti. Neden Cumhuriyet denir? Çünkü bir yasama Meclisi, yargısı var. Sokrates’i yargılayanlar nasıl bir suçlama yöneltmişti? Ahlakı ve din suçlaması vardı. Sokrates’e itirafta bulunması istendi. Bu şekilde ölüm cezası almayacaktı. O dönemde başka düşünürler de yargılandı ve bu teklifi kabul etti. Bazıları kabul etmeyip idam edildi” diye konuştu.
“Artık cadılar gitti ‘teröristler’ geldi”
Kobani davası ile bu durumun benzerlik taşıdığını ifade eden Bayraktar, “Düşüncelerinden dolayı insan yargılanır mı? Ortaçağ’da açık bir biçimde düşünceden yargılamalar yapılıyordu. Şu anda ise gizli bir biçimde oluyor. Artık cadılar gitti ‘teröristler’ geldi” dedi.
“Siyasal körlük olmazsa bu iktidarlar bu şekilde hükmedemez. Bu dava ve gerçek amacının gizlenmesi için yandaş medya eşliğinde propaganda edilerek başlandı. Sokrates’ten bu yana köle ve topraklarını kaybetme korkusu hep vardı. Türkiye ve bu davaya gelirsek; Cumhuriyet kurulduğundan bu yana üç tane tarihsel korkusu vardı. Komünizm, Kürt korkusu ve ‘hesap döner sap döner’ korkusudur. Siyasi davaları takip edin. Kimin neyden korktuğunu kolaylıkla tespit edersiniz.”
“Kürt halkının demokratik alanları korkutuyor”
Kürtlerin ve komünistlerin Cumhuriyet tarihi boyunca yargılandığını dile getiren Bayraktar, devletin içinde yer alan odakların birbirine yönelik girişimlerini de işaret etti. Darbeleri ve Ergenekon davalarını hatırlatan Bayraktar, bunların “Hesap döner sap döner” korkusu kapsamına girdiğini kaydetti:
“Kürtlerin tüm kaynakları sermayeye peşkeş çekiliyor. Sopanın Kürtlere daha çok inip kalkmasının bir nedeni yaşadıkları toprakların büyük Türk sermayesinin denetiminde olmasından kaynaklanıyor. İşçi hareketi tamamen örgütsüzleştirildi. Kürt halkının seçim yoluyla kazandığı demokratik alanları onları korkutuyor. Denetimlerini kaybedeceğini biliyorlar. Yoksa niye Kürtçe’den korksunlar. Altında yatan nedenlerden bir tanesi de budur. Kürtler belediyeleri kazanmadı mı? Siyasi darbeler ile el konuldu. ‘Kürt halkının siyasi örgütlenmesine izin vermeyeceğiz’ diyorlar. Örgütlendikleri yasal örgütlenmeleri tasfiye ettiler ve anayasaya aldırmadılar. Kürt dilinin kullanımını sınırlandırdılar.”
“7 Haziran seçiminden sonra saldırılar arttı”
HDP’nin sadece Kürt halkını temsil etmediğini ve dışlanan halkları sandıkta birleştirmeyi başardığını ve bu durumun tarihsel korkuyu hortlattığına işaret eden Bayraktar, saldırının bu nedenle yaşandığını ifade etti.
7 Haziran seçimlerinden sonra saldırıların artığını ifade eden Bayraktar, 6-8 Ekim 2014 olaylarının da bahane edildiğini belirtti. HDP binalarına da saldırıların başladığını ve bu durum tüm Kürtlere yönelmeye başladığını dile getiren Bayraktar, Deniz Poyraz ve Dedeoğulları’nı örnek verdi.
HDP’nin tasfiyesinin amaçlandığını ve düzen partilerin bu amaç doğrultusunda ittifak kurduğunun altını çizen Bayraktar, “Silahlı ve siyasi saldırılar eş zamanlı olarak ilerledi ve bu dava adım adım hazırlanmaya başlandı. Yargı ile iktidar güçleri arasında gizli amaç doğrultusunda gizli ilişkiler gereklidir. Yargı ile iktidar gizli ilişkilerin 7 Haziran’a giden süreçte Türkiye’de üç büyük katliam gerçekleşti. 5 Haziran’da HDP mitingine, 20 Temmuz’da Suruç’ta gençlerin üzerine bomba atıldı ve bu yetmedi Ankara Gar önünde bomba patlatıldı. Bu katliamlarda iktidar tarafından o süreçte kaos politikası önem taşıdığı ve seçim dengesini değiştirmek için IŞİD’e sipariş edildi. Bu bombalar rastgele değildi. Kürtler ve sosyalistler hedefti. Gizli amaçlar; gizli ilişkiler gerektirir. Bu olmazsa bu katliamları gerçekleştirilen serbest bırakılır mı? Yakalanmaz mı?” dedi.
“İktidar ve yargı arasındaki gizli amaç ve ilişki”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Demirtaş’ın başvurusu doğrultusunda verilen ihlal kararını anımsatan Bayraktar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz” dediğini anımsatarak, bu söylem sonrasında Demirtaş hakkında verilen bir cezanın İstinaf Mahkemesi tarafından hemen onandığını ve Demirtaş’ın hükümlü hale getirilerek, serbest bırakılmadığını kaydetti. Bayraktar, bu durumun iktidar ve yargı arasındaki gizli amaç ve ilişkinin en net göstergelerinden biri olduğunu ifade etti.
Bayraktar, AİHM Büyük Daire’nin daha sonra aldığı “Derhal serbest bırakma” kararına da uyulmadığını ve Erdoğan’ın tekrardan çıkıp, “Bunlar katil, bırakamayız” dediğini anımsatarak, yargıya müdahale edildiğini ifade etti.
“İktidarın planlı müdahalesi söz konusuydu”
Bayraktar, 43 yıldır avukatlık yaptığını ve bu süre zarfında 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ne, buna bağlı ihlallere de şahit olduğunu ancak ilk defa yargıyı bu kadar kötü durumda gördüğünü ifade etti. Devlet ve mafya ilişkilerine de dikkat çeken Bayraktar, “Bunlar neden yargılanmıyor? Bunları yargılayabilecek bir güç yok!” diyerek, yargının rolünün yok edildiğini ifade etti.
“Alp Altınörs bu davada IŞİD’in nasıl bir örgüt olduğunu anlattı, bunu sistematik bir şekilde önünüze koydu. Böylesi bir örgütün Kobani’de yeni bir katliama hazırlanırken ve tüm dünya harekete geçmişken- ki bunun içinde Türkiye ve iktidar içinden bazıları da çağrıda bulunurken- o süreç içinde HDP gibi bir partinin üç beş satırlık tweet’ine mi takıldınız?
HDP tweeti atıldıktan sonra birçok yerde barışçıl eylemler olmadı mı, oldu. HDP tweetinden sonra bu iktidar şöyle bir şey yaptı; bazı yerlerde sokaklara çıkanlara saldırılar planladı. HÜDA-PAR ve selefi kesimler bu saldırılarda kullanıldı. Bu saldırıları niye yaptırdılar? Bu tür olaylarda siyasi iktidarlar, resmi güçlerin dışında kullandığı güçlere başvurur. İktidarın planlı müdahalesi söz konusu oldu.”
“Arınç, Demirtaş ve Kavala’nın serbest bırakılmalı, dedi”
İddianamede IŞİD’in yer almadığını ifade eden Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“IŞİD perde arkasından kıs kıs gülüyor. IŞİD’e karşı demokratik bir eylem çağrısı yargılama konusu oldu. Dünya bu örgütü suç örgütü olarak kabul etmiş olmasına rağmen. Bu nasıl bir ısrardır? İddianamenin siyasi saiki de kamuoyu önünde konuşmaya başladı. Savcı bey iddianame ile konuşurken iktidar sözcüleri de konuşmaya başladı. Bu gizli amaç dediğimiz olay var ya - AİHM’in dediği gizli amaç - işte bu amacı kamuoyu önünde açıkladılar.
O dönemde Bülent Arınç, katıldığı bir TV programında Demirtaş ve Kavala’nın serbest bırakılması gerektiğini söyledi. Ancak Erdoğan çıkıp, ‘Teröre bulaşmış, terörle el ele, kol kola yürüyenler hiçbir zaman bizim ne yanımızda ne de dirsek teması olduğumuz kişiler olamaz. Şu anda yargının tasarrufu altında olanlar bizim yüzlerce, binlerce insanımızın, Yasin Börü'lerimizin ölümüne neden olanlar. Kobani katliamının failleri hiçbir zaman Tayyip Erdoğan tarafından, dava arkadaşları tarafından asla ve asla savunulamaz’ dedi.”
Bayraktar, Erdoğan’ın daha sonra da AİHM’in kararını tanımadığına dair söylemlerde bulunduğunu hatırlattı.
“Tweet’in içeriğinde şiddet çağrısı yok”
HDP’lileri yargılayan ve mahkemenin bir önceki başkanı olan Bahtiyar Çolak’ın “çete lideri” suçlamasıyla gözaltına alındığını ve görevine son verildiğini de anımsatan Bayraktar, “Neler oluyor? Gerçekten neler oluyor?” diye sordu.
Müvekkili ile ilgili mütalaada 200 sayfalık suçlama olduğunu ancak “içinin kof olduğunu” dile getiren Bayraktar, HDP’nin ve olaylar ile illiyet bağının olup olmadığına değindi. HDP’nin attığı tweeti okuyan Bayraktar, bu twette yer alan “acil” ve “kritik” kavramlarının Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yapılan açıklamada da yer aldığının altını çizdi:
“Savcı bey HDP’nin paylaşımını işaret fişeği olarak görmüş. Hem şiddet yoktur diyorsunuz hem siyasal söylemdir diyorsunuz hem de işaret fişeğidir diyorsunuz. Kendi kendiniz ile çalışıyorsunuz. Olaylar Eylül’de başladı. Yargılananların dosyalarına bakın; bir tanesi bile HDP’nin ‘işaret fişeği ile sokağa çıktık’ demiyor. Tweetin içeriğinde şiddet çağrısı da yok.”
“Erdoğan’ın sevinci, hevesi kursağında kaldı”
Bayraktar, “‘Düştü düşecek’ dediği Kobani düşmedi. Erdoğan’ın sevinci, hevesi kursağında kaldı. Daha sonra Peşmergenin geçişine izin vermek zorunda kaldı. Bir zorunluluktu, tercih değildi. Kobani halkı gerçekten çok ciddi bir direniş gösterdi halk ile birlikte. Çok ağır bedeller ödendi ve İŞİD püskürtüldü. Bunu bir bedeli olacaktı. Erdoğan, bu dava ile bedel ödetmeye çalışıyor” dedi.
Kobani’ye dair tüm dünyanın ve PKK’nin de çağrı yaptığına işaret eden Bayraktar, “Bütün dünya PKK’nin talimatları doğrultusunda mı hareket etti?” diye sordu. Tweet’in PKK tarafından yazılıp HDP MYK’sına gönderildiğine dair iddiaya dikkat çeken Bayraktar, bunun bir senaryo olduğunu dile getirdi. Twetin üç cümleden oluştuğunu ve böylesi bir tweeti herkesin yazabileceğini, bu tweetin niçin PKK tarafından HDP’ye gönderilmiş olabileceğini de soran Bayraktar, savcının HDP’nin böylesi bir tweeti hazırlayamacağını iddia ettiğini dile getirerek, HDP’ye hakaret ettiğini söyledi.
“Tanıklar usule aykırı dinlendi”
Dosyada yer alan tanıkların yargılandıkları davalardan cezadan almamak amacıyla aleyhte beyanlarda bulunduğunu, Yargıtay’ın daha önce bu durumlara ilişkin emsal kararlar verdiğini ve bu kararlarda bu kişilerin beyanlarının esas alınamayacağını ifade edildiğini kaydetti.
Mahkemenin pek çok tanığı “gizli” olarak dinlediğini ve bu durumun AİHM’in verdiği kararlara aykırı olduğunu dile getiren Bayraktar, Kobani olayları ile ilgili suçlamalarda bulunan iki tanığın olduğunu ve bu iki kişinin ifadelerinin yorumdan öteye gitmediğini söyledi.
Dosyada yer alan, “ABC123” adlı gizli tanığının mahkeme tarafından daha önce dinlendiğini ancak sonrasında soruşturma savcısı Ahmet Altun tarafından tekrardan ifadesinin alındığını, bu esnada bir polisin de orada olduğunu dile getirip, elindeki belgeleri mahkeme salonuna gösteren Bayraktar, bu kişinin isminin teşhir edildiğini paylaştı.
Mahkemenin bu kişiye gizli tanık sıfatı verdiğini ancak savcı tarafından bu sıfatın bozulduğunu ve mahkeme kararına karşı geldiğini dile getiren Bayraktar, “Gizli tanık olan Merdan Rüştü Ovalıoğlu, cezaevinden alınıp yanında avukat olmadan ifadesi tekrardan alındı. Daha önce verdiği ifadesi iki sayfa daha genişletildi. Bu sayfalarda HDP’ye tweet için yazı gönderildiğini ileri sürüyor” diye kaydetti.
“Tanık senaryoyu iyi ezberleyememiş”
Dosyada yer alan “Mahir” isimli gizli tanığa da işaret eden Bayraktar, dinleme usulüne dikkat çekti. Bu kişinin beyanlarının denetlenmesinin tamamen imkansız olduğunu ifade eden Bayraktar, beyanlarının soyut olduğunu ve soyutluğun ortadan kalkması için soru sorulmadığını ifade etti.
Bu durumun kasıtlı olduğunu ve bir plan dahilinde olduğunu dile getiren Bayraktar, “Beyan somutlaşınca denetleme ihtimali artar. Bu da yalan söyleyip söylemediğini de ortaya çıkarır. Bu kişi daha sonra savcının da yokluğunda harici bir duruşmada dinlendi. Bu duruşmada yeni bir senaryo yazdı. HDP’nin toplantısına KCK üyesi, sözcüsü konumunda olan birisinin katıldığını söylüyor. İki tane de isim veriyor. Ancak hangisinin katıldığına dair net bir şey demiyor. Ferhat Aksu ve Mazhar Öztürk’ten birinin katıldığını söylüyor. Hangisinin katıldığını ise bilmiyor. Tanık kendisine dikte edilen senaryoyu iyi ezberleyememiş ki Mazhar Öztürk yerine daha sonra Ramazan Öztürk diyor” diye konuştu.
Duruşma bugün devam edecek. (AS)