Geçenlerde Irak parlamentosunda gerçekleştirilen ve El-Kaide tarafından üstlenilen bombalı saldırının, Iraklıları temsil iddiasında olan bir kuruma karşı gerçekleştirilmiş bugüne kadarki en sarsıcı eylem olduğu söylenebilir. Amerikan güvenlik planının yerle bir edilmesi manasını da taşıyan bu eylemle El-Kaide geri dönüşü mümkün olmayan bir süreci başlattığını ve daha Amerikan güçlerinin Irak'tan çekilmeye başlamasından da önce bu ülkede şiddetli bir iktidar mücadelesine giriştiğini ilan ermiş oldu.
Aslında pek çok Iraklı direniş örgütünün kendisini başından itibaren El-Kaide'nin uyguladığı taktikler ve eylemlerden ayrıştırmaya çalıştığı görülüyordu. Bununla birlikte aynı örgütlerin, programına destek vermeyen herkese karşı adeta savaş açan ve kendisini Irak İslam Devleti olarak ilan eden bu enternasyonal grupla açık bir çatışmaya girmekten kaçındıkları da görülüyordu.
Direniş örgütleriyle El-Kaide arasındaki çatışma, önde gelen direniş gruplarından biri olan İslam Ordusu'nun El-Kaide'nin eylemlerini sertçe suçlayan bir bildiri yayınlaması ve Usame bin Ladin 'den bizzat müdahale edip Irak'taki El-Kaide'yi dizginlemesini talep etmesiyle gün yüzüne çıktı.
Aynı zamanda Heyet-i Ulema lideri Şeyh Haris ed-Dari 'nin de yeğeni olan, 1920 Devrimi Tugayları adlı örgütün lideri Haris Zahir Hamiş ed-Dari 'nin 27 Mart'ta El-Kaide'ye atfedilen bir saldırı sonucunda öldürülmesi direniş grupları arasında şok dalgalarına yol açtı. Ardından daha sarsıcı bir gelişme yaşandı ve Dari suikastını İslam Ordusu'na mensup en az 30 savaşçının öldürülmesi izledi. Bu olaya dikkat çekilen bildiride ayrıca El-Kaide'nin, direniş örgütlerinden Mücahidler Ordusu mensuplarını ve Ensar es-Sünne üyelerini de öldürdüğü ve İslam Cephesi'ni de tehdit ettiği ifade ediliyordu.
El-Kaide'nin Irak İslam Devleti ile direniş grupları arasındaki gerilim, Mezopotamya el-Kaidesi'nin İslam devleti ilan edip Ebu Ömer Bağdadi 'ye "Emir'el-Müminin" sıfatı vermesiyle yükselmeye başlamıştı. Askeri yürüyüşlerle tırmandırılan bu dramatik ilan genelde Sünni toplum içinde ve aynı zamanda da direniş saflarında alarma yol açtı. Irak'ın geleceği ve liderliği üzerine tavrını bu şekilde netleştirmesine rağmen El-Kaide'nin bu kadar kısa sürede muhaliflerine karşı tasfiyeye girişeceği ve topyekün bağlılık talep edeceği beklenmiyordu.
El-Kaide ile yakın temasları olmasına rağmen İslam Ordusu ve diğer direniş grupları Irak İslam Devleti'ne ve onun liderine bağlanmayı reddettiler. İslam Ordusu'na ve 1920 Devrim Tugayları'na yakın kaynaklar artık El-Kaide'nin direnişi tekeline alma çabası içinde olduğunun belirginleştiğini söylüyorlar. Direnişin gündemi ve liderliği üzerine farklı tutumlar yeni bir şey değil ama Ebu Musab ez-Zerkavi 'nin ölümü bu ayrılıkları öne çıkardı.
1920 Devrimi Tugayı'na yakın bir kaynak, "direnişin el-Kaide ile savaş alanında irtibatlarının süreceğini ve ihtilafların şimdilik kenarda bırakılacağını umduğunu" söylemekte. Mamafih İslam Devleti'nin açıklamaları ve direnişçiler ile liderlerine yönelttiği tehditler El-Kaide'nin ne irtibat ne de bir ittifak arayışı içinde olduğunu ortaya koyuyor. Aynı kaynak, El-Kaide'nin kendisininki dışında hiçbir gündeme izin vermeye niyetli görünmediğini de eklemekte.
Bazı kaynaklar Dari suikastı sonrasında, 1920 Devrimi Tugayı ve Dari aşiretinin "direnişin el-Kaide ile tehlikeli bir çatışma sürecine sürüklenmemesi" için konuyu büyütmemeye çalıştıklarını söylüyorlar. Buna karşın El-Kaide ne artan tepkilere ne de Irak'taki liderliği ile temas kurma çabalarına pek aldırış eder bir pozisyon içinde değil. İslam Ordusu ise sessizliğini bozmuş durumda. El-Kaide'nin Sünni sivillere, camilere, imamlara yönelik saldırılarını ve artık istisna olmaktan çıkıp kural haline gelen bazı ailelerden can güvenlikleri karşılığı olarak para talep etmesini şiddetle eleştirmekte.
İslam Ordusu'nun bildirisinde El-Kaide için "Sünni halk onlar için 'meşru hedef olmuştur. Özellikle zenginler ya El-Kaide'nin istediği parayı ödemeye ya da ölüme razı olmaya mecbur bırakılıyorlar. Onlar kendilerine en küçük bir eleştiri getiren, onlardan farklılaşan, hatalarım dile getiren, herkesi öldürmeye hazırlar ve bunu basit bir iş olarak görüyorlar" denilmekte.
El-Cezire ile yaptığı röportajda İslam Ordusu sözcüsü İbrahim eş-Semmari, ABD işgalinin başladığı dönemlerde İslam Ordusu'nun el-Kaide ile cephede koordinasyon içinde olduğunu, bilahare farklılıkların katlanılamaz boyutlara ulaştığını ve El-Kaide'nin direnişe zarar veren eylemlerine müsamaha etmenin imkansız hale geldiğini söylüyordu.
Farklı direniş grupları, özellikle de İslami kimlikli olanlar başlangıçta El-Kaide'yi işgalci güçler üzerinde gayet etkili ve geriletici bir konumda görüyor ve benimsiyorlardı. Selefi eğilimli Ensar es-Sünne ve diğer grupların kimi mensupları El-Kaide'yi kucaklıyor ve onları "Irak'ı kurtarmaya gelmiş mücahidler" olarak bağırlarına basıyorlardı. El-Kaide, meclisi yönlendirme ve kendi gündemini dayatmaya yönelik girişimleri reddedilmekle birlikte, .yedi örgütün oluşturduğu Şura Meclisi'ne memnuniyetle kabul edilmişti.
Direnişe yakın kaynaklar El-Kaide'nin işgal güçlerine karşı gerçekleştirdiği askeri eylemlerin sağladığı avantajı kabul etmekle birlikte, Iraklı sivillere karşı gerçekleştirdiği ölümcül saldırılar ve mezhepçi söyleminin zarar verdirdiğini düşünmekteler.
Tartışılan bir konu da Irak asker ve polisleri ile ABD destekli siyasi sürece katılan Iraklılara ilişkin tutum meselesi. El-Cezire röportajında eş-Şemmari bu tartışmayı reddediyor ve Iraklı asker, polis ve meclis üyelerini meşru hedefler olarak niteliyor. Bu yaklaşımın 1920 Devrimi Tugayı ve bazı Sünni liderlerce de kabul gördüğü biliniyor.
Parlamento saldırısının da ortaya koyduğu gibi, El-Kaide'nin Irak İslam Devleti giderek kendi siyasetini belirliyor. Bağdat'tan gelen bilgiler El-Kaide'nin direniş gruplarına, liderlerine ve kendi otoritesini kabul etmeyen mahallelere karşı da saldırılarını artırdığını göstermekte.
Anbar Selamet Komitesi ve yerel/aşiret polis güçlerinin teşkilinden sonra El-Kaide'nin el-Anbar'ın büyük bölümünde etkisi azalmaya yüz tutmuşken, Örneğin Felluce yakınlarındaki küçük bir kasaba olan el-Karma gibi bazı yerleşim bölgelerinde kontrolü tümüyle eline geçirdiği ve okulları, hastaneleri ve tüm faaliyetleri doğrudan belirlediği söyleniyor.
Iraklı bir gazeteci, el-Ahram Weekly 'e yaptığı açıklamada, "Halkın ve direnişin bir yandan işgalcilerin ve hükümet güçlerinin hedefi haline geldiği yetmezmiş gibi, bir yandan da El-Kaide'nin Irak İslam Devleti'nin hedefi haline geldiği görülüyor." diyordu.
En az iki direniş grubuyla irtibatlı bazı kaynaklar, Iraklı direniş örgütlerinin, mecbur kalırlarsa El-Kaide ile karşı karşıya gelebileceklerini, fakat El-Kaide böyle bir şeyi arzulasa dahi, bu örgütlerin doğrudan bir çatışmaya girmekten ısrarla kaçınacaklarını söylüyorlar. Ne var ki, Irak'ta durum günlük bazda değişiyor ve çatışmalar artıyor. Direnişi destekleyen pek çok kişi ise "El-Kaide'nin eylemlerinin en çok işgal güçlerine fayda sağladığını" düşünmekte.
* Lamis Andoni'nin 26 Nisan 2007 tarihli el-Ahram Weekly'de çıkan yazısını Rıdvan Kaya Türkçeleştirdi. Yazı aylık Haksöz dergisinin Mayıs 2007 sayısında yayınlandı.