9 Ekim 1993'de Diyarbakır'ın Kulp ilçesine bağlı Alacaköyü'nde operasyon yapan askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra, bir daha kendilerinden haber alınamayan 11 köylüye ait olduğu tahmin edilen toplu mezarı, İHD heyeti 4 Kasım'da inceledi.
Heyette bulunan Diyarbakır Şube Başkanı Demirtaş, köylülerden birinin o bölgede araştırma yaparken toplu mezarı bulduğunu, 2 Kasım'da İHD'ye başvuru yapıldığını söyledi.
"Başvurudan sonra, 4 Kasım'da heyet olarak köylülerle birlikte gittik; fotoğraf ve kamerayla durumu tespit edip Kulp Cumhuriyet Savcılığı ile görüştük" diyen Av. Demirtaş, Savcılığın isteği üzerine toplu mezardaki kemiklerin daha sonra köylüler tarafından Savcılığa iletildiğini bildirdi.
Av. Demirtaş, "DNA testi sonucunu bekleyeceğiz. Test sonucunda, kemiklerin 11 yıl önce kaybolan köylülere ait olduğu saptanırsa, köylülerin kaybolduğu tarihte bölgede operasyon yapan en üst düzeyli komutan hakkında dava açacağız" dedi.
Türkiye AİHM'de mahkum oldu
Diyarbakır'ın Kulp ilçesi Alacaköyü'den 9 Ekim 1993'de gözaltına alınan Mehmet Şah Atala (24), Bahri Şimşek, Hasan Avar (41), Şerif Avar ( 24), Nusrettin Yerlikaya, Turan Demir (27), Behçet Tutuş (40), Abdi Yamuk, Salih Akdeniz (65), Celil Aydoğdu ve Ümit Taş, 10 gün dağda gözaltında tutulduktan sonra bir daha kendilerinden haber alınamamıştı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ailelerin başvurusu üzerine Türkiye'yi yaklaşık 630 bin İngiliz Sterlini ödemeye mahkum etmişti.
Adı geçen köylülerin "gözaltında kayıplar" listesi içinde bulunduğunu söyleyen Av. Demirtaş, "Türkiye zaten bu konuda AİHM tarafından mahkum edildi ve o zaman tazminat ödedi; ancak kayıp köylülerin öldürüldüklerine dair somut delil bulamıyorduk" diyor ve ekliyor:
"Bu köylülerin yakınları 11 yıldır gece rahat uyku uyuyamıyor. Köylülerin asıl amacı gerçeğin ortaya çıkması. Şimdi bunu yapacağız."
Operasyonda çok sayıda insan gözaltına alınmış
Av. Demirtaş, toplu mezarın bugüne dek bulunmaması nedenini şöyle aktarıyor:
"10 yıldır o bölgeye kimse gidemiyor. Boşaltılmış, güvenliği sağlanamayan, mayın tehlikesi olan bir bölge. Bu nedenlerle hayvan otlatan ve o bölgede dolaşan pek olmadı."
"Köylülerin kemikleri yarı gömülmüş bir şekildeydi; muhtemelen dere yatağına indirilmişler ve orada bırakılmışlar. Zamanla suların getirdiği toprakla cesetlerin üstleri yarı örtülmüş."
Alacaköy'ün 480 haneli, çok sayıda mezradan oluşan, kasaba kadar büyük bir köy olduğunu anlatan Av. Demirtaş, Ekim 1993'te çok sayıda köylünün "örgüte yardım yaptıkları" iddiasıyla gözaltına alındığını anlatıyor:
"Köylüler helikopterle dağın tepesine taşınmış. Toplu mezar köyden yaklaşık bir saat mesafede bulundu. Karayolu yok; keçiyolundan dağa tırmandık. O zaman gözaltına alınanların bir kısmı serbest bırakılmış. Bir kısmı Savcılığa sevk edilmiş. 11 kişi, 10 gün boyunca, o tepede bir ağacın altında, eli kolu bağlı bir şekilde askerler arasında tutulmuş."
Tutulanlardan birinin annesinin 10 gün boyunca tepeye oğluna yemek götürdüğünü ve bu nedenle durumun bilindiğini aktaran Av. Demirtaş, "Asker 11 gün sonra anneyi yolda çevirip, 'Operasyon bitti, onları götürdüler' demiş. O sırada bir helikopter havalanıp karşı dağlardaki düzlüğe inmiş. O nedenle köyde, kayıp 11 kişinin karşı tepeye götürüldüğüne ilişkin bir inanış gelişti ve orada arıyorlardı" diyor.
AİHM tutanakları
Türkiye'yi mahkum eden AİHM tutanaklarında, 11 kişinin 9 Ekim'den 17-19 Ekim 1993'e kadar gözaltında tutuldukları ve bu tarihlerde bazılarının bir helikoptere bindirilirken görüldüğü şeklinde beyanların olduğu kaydedildi.
Yine AİHM, adı geçen olayda kayıp köylülerin yakınlarının savcılığa ve diğer yetkililere başvurduğunu vurguladı:
"Kulp Cumhuriyet Savcılığı, Aralık 1993'te soruşturma açmış, ancak olayın 'PKK tarafından gerçekleştirilen bir terör eylemi olduğu' gerekçesiyle 2 ay sonra dosyayı Diyarbakır DGM'ye sevketmişti. Diyarbakır DGM Savcılığı ise, olayda PKK'nin rolü olduğuna dair bir kanıt olmadığı gerekçesiyle, Nisan 1997'de dosyayı Kulp Cumhuriyet Savcılığına iade etti. Davayla ilgili başka bir gelişme olmadı."
Türkiye adına AİHM'ye gönderilen savunmada, anılan tarihte, söz konusu yerde operasyon yapılmadığı ve öldürüldükleri iddia edilen köylülerin gözaltına alınmadığı iddia edildi.
31 Mayıs günü alınan AİHM kararında, "gözaltına alınan köylülerin öldürüldüğüne kanaat getirildiği, ancak ölümlerin ne şekilde gerçekleştiği sorusuna bir açıklık getirilemediği" belirtildi.
AİHM, Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) yaşama hakkı, kişi güvenliği, etkili iç hukuk yollarının olmayışı, işkence yasağının ihlali ve tanıklara baskı konularına ilişkin 2.,3.,5.,13. ve 34. maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle kayıp yakınlarına 629 bin 840 İngiliz Sterlini (yaklaşık 1 trilyon 38 milyar lira) ödemesine karar verdi.
DNA testi 3 - 6 ay sürer
Diyarbakır Şubesi başkanı Av. Selahattin Demirtaş; "DNA testinin sonucunu bekleyeceğiz. Kaybolan 11 kişi olduğu ortaya çıkarsa orada operasyonu gerçekleştiren Bolu Komando Tugayı'nın en üst düzey komutanı hakkında dava açacağız" diyor.
11 köylünün yakınlarıyla karşılaştırmalı DNA testinden sonuç almanın, testin yalnızca İstanbul'da yapılmasından dolayı, yaklaşık 3 ila 6 ay sürebileceğini belirten Av. Demirtaş, "Türkiye bu konuda zaten mahkeme kararıyla mahkum olmuş. Biz sadece cesetlere ulaşılamıyorduk. Şimdi bunu araştıracağız" diyor. (YS/BB)