Diyarbakır Barosu’nun ev sahipliğinde, Büyükşehir Belediyesi’nin de katkılarıyla Gomidas Enstütüsü Direktörü ve Mavi Kitap’ın editörü tarihçi yazar Ara Sarafian, “Tehcirin Yıldönümünde Diyarbakır Ermenileri” adıyla katliamının 98’inci yıldönümünde bir konferans verdi.
Konferansın ardından Ara Sarafian, Baro Başkanı Tahir Elçi, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici ile konferans katılımcısı yazar ve aydınlar On Gözlü Köprü üzerinden 635 Diyarbakırlı Ermeninin keleklere bindirildiği noktada Dicle Nehri’ne çiçek bıraktı.
Bugün Ermeni Soykırımı ve Süryanilerin soykırımı “Seyfo”nun anılması barışma sürecinde önemli bir adım olduğunu ifade eden Sarafian, “Kurbanların acılarını hafifletmeyi ve yaralarını iyileştirmeyi hedefleyen bir barış ilanıdır. Biz diyoruz ki, bu süreç devam etsin, bu toprakların çocukları, Kürtler ve Ermeniler, Türkler ve Süryaniler, Araplar ve Yezidiler, Müslümanlar ve Hristiyanlar korkusuzca, barış ve uyum içinde yaşasın” şeklinde konuştu.
Elçi: Ermeni hakikatı, yüzleşme için çok önemli
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, “Kürt toplumu olarak kardeş Ermeni halkının bu büyük acısını paylaşıyoruz” dedi.
Elçi, “Hepimizin okuduğumuz veya büyüklerimizden duyduğumuz Ermenilere yapılan utanç verici bir hikayesi vardır. Geçmişle yüzleşmede ‘Ermeni hakikatinin’ çok kilit bir mesele olduğunu düşünüyorum. Bu hakikatin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasına herkesin katkı sunması gerekiyor. Ermeni halkının acısını paylaşıyor, soykırım suçunu lanetliyor, hakikat ile yüzleşildiği ve adaletin gerçekleştiği bir dünya diliyorum” dedi.
Sarafian, katliamın doğuda nasıl gerçekleştiğini anlattı
Merkezi Londra’da bulunan Gomidas Enstitüsü Direktörü tarihçi yazar Ara Sarafian Diyarbakır Ermenileri hakkında tarihi bilgi ve belgeleri paylaştı.
Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan en büyük topluluklardan birini oluşturduğunu 1914’te nüfuslarının 2 milyon civarında olduğunu belirten Sarafian, çoğunluğu Kürtlerin oluşturduğu Diyarbekir vilayetinde 80 bin civarında Ermeni yaşadığını söyledi.
“Soykırımın ideolojik amacı İmparatorluğun İslamlaştırılması ve Türkleştirilmesiydi” diyen Sarafian, imha sürecinin özellikle doğu vilayetlerinde çok kanlı olduğunu ve bunlardan birinin de Diyarbakır olduğunu anlattı.
Sarafian bu sürecin belli başlı aşamalarını şöyle özetledi:
“Osmanlı ordusundaki Ermeni askerlerin silahları ellerinden alındı. Bunlardan ‘amele taburları’ oluşturuldu. Kimisi hemen oracıkta katledildi, kimisi de insanlık dışı koşullarda çalışma sonucunda öldü. Ermeniler ‘hain’ olarak damgalandı. Böylece Müslüman komşularının onlara sahip çıkması engellenmiş, ‘tehcir’lerine bir gerekçe bulunmuş oluyordu. Ermeni toplumunun ileri gelenleri tutuklandı ve öldürüldü. Geri kalan Ermeni halk, adına ‘tehcir’ denilen sürgün ve yeniden iskan programına tabi tutuldu. Aslında bu programın amacı, kafilelerin bir kısmını insanlık dışı koşullarda yavaş bir ölüme göndermek, bir kısmını da doğrudan katliamlarla imha etmekti. Kadın ve çocuklar Müslüman aileler içinde asimile oldular.”
Diyarbakır’da Ermeni soykırımının mimarı vali Dr. Mehmet Reşit olduğunu ve İttihat ve Terakki Partisi üyesi olan Reşit’in Mart 1915’te Valiliğe getirildiğini belirten Sarafian, “Yerel işbirlikçileriyle, kendi adamlarının kontrolünde bir milis gücü oluşturdu. Katliamları gerçekleştiren bu gruplara yerel Ermeni halk ‘Kasap Taburları’ adını vermişti. Katliamlar bunların eliyle yapıldı. En önemli destekçilerinden birisi de Mektupçu Bedreddin Bey’di. Bu kişi daha sonra Mardin Mutasarrıflığına getirildi ve benzer katliamları Mardin’de gerçekleştirdi” diye konuştu.
Diyarbakır’daki Ermeni din insanları ve ileri gelenlerinin çoğunun üzere Nisan 2015’te tutuklandığını anlatan Sarafian, buradaki katliamları şöyle anlattı:
“Katliamlar, Mayıs 1915 sonunda başladı. 635 kişi, Musul’a gönderilecekleri söylenerek Dicle üzerinde keleklere bindirildi. Başlarında muhafızlar vardı. Şefka, bugünkü adıyla Suçeken köyüne geldiklerinde keleklerden indirildiler ve öldürüldüler. Diyarbekirli rahip Mırgırdiç Çilgadyan Diyarbekir zindanında işkenceyle öldürüldü. Geri kalan Ermeni nüfus, çok sayıda Süryani ile birlikte Temmuz 1915’den itibaren kafileler halinde tehcir yollarına çıkarıldı. Bunlardan bir kısmı şehrin dış mahallelerinde, bir kısmı daha sonra, Res-ul-Ayn’da ve Der Zor’da öldürüldü. Ermeni Katolik rahip Andreas Çelebiyan ve Protestanların dini lideri Rahip Hagop iki ayrı kafilede sürgün sırasında öldürüldüler. Şehirde yalnızca 1.200 Ermeni kaldı. Bunların çoğu, yaptıkları işler nedeniyle şehrin ihtiyaç duyduğu zanaatkârlardı. Bazı Ermeniler Müslümanlığı kabul ettikleri için hayatta kaldılar. Bir kısım kadın ve çocuklar da Müslüman aileler tarafından alınarak asimile oldular.”
“1917’de Diyarbakır Ermenilerinin yüzde 97’si yoktu”
Sarafian, 1914 Osmanlı nüfus sayımlarında 122 olan Ermeni rahibin 1919’da 115’inin hayatta olmadığı rakamına ulaştıklarını ve Ermeni din adamlarının yüzde 90’ının öldürüldüğünü söyledi.
“1914 yılında resmi Osmanlı nüfus sayımı rakamları İmparatorluk topraklarında 1 milyon 600 bin Ermeni’nin yaşadığını gösteriyordu. Talat Paşa ise kendi raporunda bunlardan 1 milyon 200 bininin 1917 yılına gelindiğinde yok olduğunu açıkça yazıyor. Ayrıca 200 bin Ermeni’nin de tehcir ettirildiğini, yani kendi köy ve kasabalarından farklı yerlerde yaşadıklarını ortaya koyuyor”.
Diyarbakır Vilayetinde, resmi Osmanlı rakamlarına göre 56 bin 166 Ermeni yaşadığını 1917’ye gelindiğinde Vilayet’te hemen hiç Ermeni kalmadığını ancak 1.849 Diyarbekir Ermenisi’nin kayıtlarına başka vilayetlerde rastladıklarını anlatan Sarafian “Bunlardan 796’sı Halep’te, 598’i Suriye’de, 177’de Beyrut’ta ve 144’ü Adana’daydı. Bunlar Talat Paşa’nın kendi rakamları. Buna göre Diyarbekir Vilayeti’nde yaşayan Ermenilerin yüzde 97’si 1917 ortalarına gelindiğinde artık yoktu” dedi.
Sarafian soykırımın tanınmasının yaraların sarılmasını ve gerçek bir barışmayı mümkün kılabileceğini belirterek bu gibi buluşmaların yapıcı bir diyaloga ve geçmişin yanlışlarından arınma yolunda somut adımlara yol açacağına inandığını söyledi. (ÇT)