Fotoğraf: AA
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, İzmir depremi birinci ay ön değerlendirme raporunu açıkladı.
Ön raporda şu ifadeler yer aldı:
"İzmir depreminin ardından bir ay geçti. Depremzedeler depremin yarattığı sorunlar ile birlikte yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Türk Tabipleri Birliği olarak olağan dışı durumlarda çocuk, kadın, engelli, hamile, kanser ve yoğun bakım hastalarının özel bakım ve dikkat gerektirdiğini bir kez daha hatırlatırız. Sağlık Bakanlığı'nı İzmir'de depremden etkilenen sağlık çalışanlarının sorunlarıyla daha yakından ilgilenmeye ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz. Bölgenin gereksinimleri temelinde oluşturulan bir sağlık insan gücü planlamasında, sağlık hizmeti sunma ve sağlık çalışanlarına travma sonrası destek verme konularında iş birliğine açık olduğumuzu tekrar vurguluyoruz."
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi ve İzmir Tabip Odasının üyelerinden oluşan heyetler bölgede zarar gören sağlık kurumları ve yaşam alanlarındaki tahribatlarla ilgili inceleme ve tespitlerde bulundu.
Kurulan geçici yerleşim alanlarında barınan yurttaşların sağlık sorunları; Covid-19 pandemisi nedeniyle alınması gereken önlemler; depremin ne derece etkilediği ve salgının İzmir ilindeki durumuna ilişkin bilgiler yine kamuoyu ile paylaşıldı.
"Toplanma alanlarının yeniden belirlenmesi gerekli"
Buna göre depremin birinci ayında hazırlanan raporda öne çıkan bazı noktalar şöyle:
- "Pandemi açısından inkübasyon süreleri de göz önüne alındığında deprem bölgesinde vakaların Sağlık Bakanlığı verilerinin en az 2 katı olduğu görülmektedir. Belediye çalışanlarında da COVID-19'a yakalananlardaki artış oranı ise ortalama 3 kattır. Yine deprem bölgesindeki sağlık kuruluşlarında görev yapan sağlık çalışanlarında da COVID-19 hastalığındaki artış çok ciddi boyutlardadır.
- "Depremden sonra hızla kurulan çadır alanları bir aylık süreçte çoğunlukla boşaltılmış ve depremzedelerin bir kısmı konutlara bir kısmı konteynerlerden oluşan geçici barınma alanına yerleştirilmişlerdir. Yalnızca bir hastane bahçesinde kurulan geçici barınma alanında 13 çadır ve yaklaşık 42 kişi kalmıştır. Konteyner kente yerleşme talep edenlerden evlerinin öncelikli ağır hasarlı olması istenmektedir.
- Ancak hastane bahçesindeki çadırlarda halen yaşayanların bir kısmı konteyner kente geçme şartlarını da sağlayamamakta ve çadır kenti de yoksulluk nedeniyle terk etmek istememektedir. Bu durum sosyal ve ekonomik adaletsizliğin giderek derinleştiğinin, depremde ortaya serdiği bir diğer örnektir.
- Görece küçük bir bölgede meydana gelen depremde dahi kış öncesi barınma ihtiyacının karşılanamadığı açıkça görülmektedir. Depremde barınma hakkının yalnızca evlerin hasar durumuna göre belirlenmesi sağlığın psikososyal belirleyenlerinin görmezden gelinmesi anlamına gelir ve temel insan haklarına aykırıdır.
- Türkiye'nin birçok şehrinde olduğu gibi İzmir'de de toplanma alanlarının yeniden belirlenmesi gerektiği bu depremde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Toplanma alanlarının belirlenmesinde İzmir'deki yerel yönetimler, demokratik kitle örgütleri ve meslek kuruluşları ile birlikte çalışmak, olası yeni felaketlere hazırlıkta en gerçekçi ve hayati önlemlerden biridir.
- İlk günden beri deprem bölgesine plansız bir personel istihdamı ve organizasyonu olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum pandemi döneminde il dışından gelen personelin özellikle ilk haftalarda barınma ve beslenmelerinde kalabalık ortamlarda kalma riskini de beraberinde taşımaktadır.
- Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı çadırlarda sosyolog, psikolog ve diğer görevliler dönüşümlü olarak çalışmaktadır. Kızılay Çadırında yardım gönüllüleri yardım çalışmalarını organize etmektedir. Ancak bir aylık süreçte, plansız bir personel istihdamı olduğu ve gönüllü yönetiminde zorlanıldığı izlenimi edinilmiştir."
(AÖ)