Manşet Fotoğrafı: Anadolu Ajansı
* İstenmeyen gebelikler, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar ciddi sorun olarak önümüzde duruyor.
* Toplumsal cinsiyete dayalı afet yönetimi yalnızca kadınlar için değil; çocuklar ve LGBTİ+'lar için de temel bir hak.
* Erken tanı ile başarılı olacak tedaviler sekteye uğradı.
Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları Platformu adına Türkiye Aile Planlama Vakfı (TAPV) Cinsel Sağlık Eğitmeni Nurşen Kanbur ve Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları Platformu adına Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı (TAPV) Proje Koordinatörü Ayşe Tek, deprem bölgesindeki kadınların cinsel sağlığa erişim hakları üzerine sorularımızı yanıtladı.
“Gebeliği önleyici hizmetler ulaşılabilir olmalı”
Sizce bölgedeki kadınların doğum kontrol hapları anlamında ne gibi ihtiyaçları var?
Nurşen Kanbut: Bölgede sadece doğum kontrol hapları anlamında bir ihtiyaca odaklanamayız. Tüm doğum kontrol yöntemleri erişilebilir olmalı.
Her kadın doğum kontrol hapı kullanılmayabilir, uygun olmayabilir. Diğer korunma yöntemleri, yani spiral, hormonal iğneler, kol altı çubukları gibi diğer yöntemler de erişilebilir olmalı, kadınların yaşam koşulları ve sağlık durumlarına göre seçenekleri olmalıdır.
Bazı sayılarBirleşmiş Milletler Nüfus Fonu, deprem bölgelerinde 265 bin hamile kadının olduğunu açıkladı, hastanelerin durumu ve sağlı hizmetine erişimdeki sorunlara dikkati çekti. Düzenlemeye göre, İhtar Puanı Cetveli’ne göre herhangi bir ihtar puanı almamış olmak aranacak; belirli ihtar puanları alanlara ise bir aydan üç ay kadar süreyle destek ödemesi verilmeyecekti. 2014’te yapılan Türkiye’de Kadına Yönelik Aile içi Şiddet Araştırmasına göre bu illerde kadına yönelik şiddet vaka bildirimleri depremden önce bile diğer illere oranla daha az. Bölgedeki çocuk erken yaşta ve zorla evlilik oranları ise diğer bölgere oranla daha yüksek. 11 ildeki 3.5 milyon ailenin yüzde 8’i, kadının geçimini sağladığı ve en az bir çocuğun yaşadığı hanelerden meydana geliyor. Deprem bölgesindeki kadınların 3.910.497'si üreme çağında. |
Belki de afet sırasında kadınlar hem gebelikten korunacak hem adet görmeyecek yöntemleri tercih edebilir. Hayat devam ettiğine göre gebeliği önleyici bütün yöntemler orada rahatlıkla erişilebilir olmalıdır.
“Erken tanı ile başarılı olacak tedaviler sekteye uğradı”
Toplumsal cinsiyet rollerine dayalı eşitsizliklerin artması, hak ve hizmetlere erişimin kısıtlı olması, cinsel sağlık- üreme sağlığı, koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlılığının artması ne gibi sorunlara yol açabilir?
Nurşen Kanbur: İstenmeyen gebelikler, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar ciddi sorun olarak önümüzde duruyor.
Tedavi edilmeyen enfeksiyonlar çok daha ciddi boyutlara ulaşabilecek maalesef... Erken tanı ile başarılı tedavi şansı olan bazı hastalıklar (meme kanseri, rahim ağzı kanseri, HIV) maalesef erişim engeli nedeni ile ciddi boyutlara ulaşabilecek.
Cinsel yolla bulaşan enfeksiyon riskinin artması, gebeliği önleyici yöntemlere erişimde zorlukların yaşanması gibi durumlar da artacak sanırım, sizin bölgede bu konudaki gözlemleriniz neler oldu? Kadınlar sizden ne talep etti?
Nurşen Kanbur: Çokça, akıntı, kaşıntı gibi cinsel sağlık sorunları duyuyoruz, ilaç talebi oluyor. Bununla birlikte yöntem talebi çok oluyor. Spiral taktırmak istiyor kadınlar, sürekli takip etmek durumunda kalmamak için uzun erimli yöntem istiyorlar. Maalesef erişim hala düzene oturtulmuş değil.
Ayşe Tek: Erkekler zaman zaman doğum kontrol yöntemlerini kullanmayı reddettiğinden ve evlilik/ilişki içindeki güç eşitsizlikleri nedeniyle kadınlar kendilerini doğum kontrol hapı kullanmakta daha güvende hissedebiliyorlar. Bize gelen taleplerden biri de buydu. Kadınlar kendilerini güvende hissettiklerinde bu ihtiyaçlarını açıkça dile getiriyorlar.
İstenmeyen gebeliklerin önlenmesi ve kadının tek başına bu sorunun üstesinden gelmek zorunda hissetmesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir göstergesi. İstenmeyen gebeliği sürdürmek, sonlandırmak afet gibi büyük bir travma etkisinde olan kadınlar için ayrı fizyolojik ve psikososyal güçlükleri beraberinde getirebilir.
Bu durumda, en doğru yönteme kadın güçlendirilerek bir sağlık personeliyle ve toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliğin farkında olunarak tam da bu eşitsizliklere karşı kadının merkeze alındığı bir bakış açısıyla desteklenmelidir.
“Eşitsizlik afet döneminde katlanarak artıyor”
Son depremde en fazla yükselen eleştirilerden biri toplumsal cinsiyet odaklı bir deprem yönetimi olmadığı yönündeydi, siz bu eleştiriyi nasıl yorumluyorsunuz ve bunun olmaması için alternatif bir afet yönetim planı önerir misiniz?
Ayşe Tek: Ne yazık ki toplumsal cinsiyet eşitsizliği hayatın her alanında yaşadığımız ve deneyimlediğimiz şekilde bu afet ve ardından gelen olumsuzluklarda da kendini gösterdi. Kriz ve afetlerin, toplumsal cinsiyete bağlı spesifik ihtiyaçlara odaklanmış; sosyal adalet ve insan onurunu temel alan bir anlayışla yürütülmesi gerekli bu da yalnızca afet yönetimi değil; yürütülen tüm sosyal politikaların tamamlayıcısı niteliğinde olabilir.
Eğer rutin yaşamda toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlik varsa bunun afet durumlarında katlanarak, eşitsizlikleri daha da pekiştirerek hak ihlallerine daha da yol açtığını düşünebiliriz ki sahadan duyduğumuz pratikler de bunu doğruluyor.
“Biyopsikososyal destek sağlanmalı”
Afet ve kriz durumları ağır ve çoklu travmalara yol açabilir. Bu durumda kadınlar kendi ihtiyaçlarını ve travmalarına bağlı deneyimleri arka plana atıp genellikle bakım verme gibi aile ve toplum içinde ona dayatılan rolleri sürdürmeye devam edebilir, bunu görüyoruz.
Bu durumda; kadınların yalnızca cinsel sağlık-üreme sağlığı ihtiyaçlarının karşılanması yetmeyecektir. Tam da bu kriz durumunda kadının ihtiyaçları doğrultusunda bütüncül bir biyopsikososyal destek sistemi sağlamak; bu desteklerin her kadın+ için erişilebilir olmasını sağlamak önemli.
Gördük ki, uzun bir süre barınma, ısınma gibi ihtiyaçlar sadece kadınlar için değil, tüm afetten etkilenenler için karşılanamadı. Bu durumda, psikososyal ihtiyaçlar, afette toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliği ve şiddeti tartışmakta ve kadınlara bu bağlamda ulaşmakta gecikmeye neden oldu demek mümkün.
Toplumsal cinsiyete dayalı afet yönetimi yalnızca kadınlar için değil; çocuklar ve LGBTİ+'lar için de temel bir hak.
Çadır kentlerin, tuvalet ve banyo gibi kadın ve çocukların ihtiyaçlarını karşılayacağı yerlerin güvenliği ve özelleşmiş ihtiyaçlara bağlı olarak tasarımı oldukça önemli. Örneğin: engelli bir kadının mahremiyeti, kendini güvende hissetmesi ve temel ihtiyaçlarını karışlaması için fiziksel, sosyal şartlar ne kadar uygun?
“LGBTİ+’ların da destek hizmetlerine erişme hakkı var”
Tasarlanan mekân kullanımı bu özelleşmiş ve örneği çoğaltılabilecek durumlarla ilgili ne kadar elverişli ve kolaylaştırıcı? Bu gibi sorulara verilen cevabımız her kadının, LGBTİ+nın, çocuğun, yaşlının, engellinin güvende ve tüm destek hizmetlere erişebilir olduğu yönündeyse o zaman afette, toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliğe dair adım atıldığını söylemek mümkün olabilir.
Koruyucu önleyici sistemler kriz durumunda daha da aktif olmalı çünkü bu gibi durumlarda daha önce yapılan birçok akademik çalışmada ve ortaya çıkan afetlerde de deneyimlendiği gibi toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı riskler artar.
Bu noktada, erkekler ihtiyaçlarını daha kolaylıkla aktarabilirken, kadınlar kendi ihtiyaçlarını aktarmada koşullara bağlı zorluklar yaşayabilir. Bunun ortadan kaldırılması için kadın çalışmaları alanında uzman kişi ve kurumlarla yapılacak ön planlama, afet ve kriz sonrası güncel durum takibi ve uzmanlarla müdahale etmenin önemli olduğunu vurgulayabiliriz.
Son olarak; temel fizyolojik, sağlık, güvenlik, psikososyal destek ve koruma taleplerine, ihtiyaçlarına olabildiğince kadın hakları bağlamında güçlü reflekslerle ve tavizsiz yanıt verilmeli. Hatta ihtiyaçlar daha ortaya çıkmadan sorun alanına dayalı bütüncül bir tasarım gereklidir.
“Haklar ve ihtiyaçlar bir bütündür”
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Nurşen Kanbur: Cinsel sağlık/üreme sağlık hizmetlerinin aksaması en çok kadın sağlığını etkiler, birçok kadın ve kız çocukları bu durumdan olumsuz etkilenir.
Cinsel/üreme sağlık hizmetlerinin aksaması nedeniyle sağlık sorunları artı olumsuzluklara neden olacaktır ve bu giderilmemiş sağlık ihtiyaçları yaşamın ilerleyen döneminde daha büyüyerek geri dönüş yapabilir, farklı ve kadının hayatında süregelen katmanlı sağlık sorunlarına yol açabilir.
Ayşe Tek: Cinsel sağlık üreme sağlığında koruyucu-önleyici yaklaşım aslında kadınların ihtiyaçları ve haklarının bir parçasıdır.
Haklar ve ihtiyaçların karşılanması da bir bütündür. Dolayısıyla kadınların ihtiyaçlarının hakları perspektifinde sağlamak ve bütüncül yaklaşımın önemine vurgu yapmak ve gözetmek hepimizin sorumluluğudur diyebiliriz.
(EMK)