Özellikle yargılama ile ilgili uyum yasalarının büyük sorun oluşturduğunu belirten Polat "Yeni Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) hala çocukları rehabilite etmek yerine cezalandırmayı öngören bir anlayış hakim ve bu da ÇHS'ye aykırı" dedi.
bianet'e Türkiye'de çocuk hakları ile ilgili ana problemleri değerlendiren Polat, son dönemde yoğun bir şekilde gündeme gelen "sokakta çalışan ve yaşayan çocuklar"la ilgili bir Meclis komisyonu kurulmasının iyi ama yetersiz bir gelişme olduğunu belirtti.
Polat "Tek bir konuya odaklanılması doğru değil. Komisyon bir 'çocuk hakları komisyonu' olmalı; daha bütünlüklü bir bakışa sahip olmalı ve çocuk haklarını bir bütün olarak değerlendirebilmeliydi" dedi.
SHÇEK'e kaynak aktarılmalı
İkinci önemli problemin Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun üzerindeki yükü artık kaldıramaz hale gelmesi olduğunu söyleyen Polat, "Kuruma yeterli uzman yetişmiyor, uzman yetiştiren sadece bir tane okul var. Siyasi atamalar ve etkiler de kurumun yapısını iyice sarsıyor ve işlemez hale getiriyor" dedi.
Uyuşturucu ve çocuk pornografisi gibi şu ana kadar çok ciddiye alınmayan iki problemin de önümüzdeki dönemde daha da büyüyeceğini söyleyen Polat, "SHÇEK'e en kısa zamanda kaynak ayrılması ve yeterli insan kaynağının da yetiştirilmesi gerek" diye konuştu.
Toplumun katılımı sağlanmalı
Polat, "Eskiden 'Bu da ne?' denilen çocuk hakları, ÇHS gibi kavramlarla ilgili iyi kötü bir duyarlılığın oluşmuş olması ise yeterli olmasa da olumlu bir gelişme" dedi.
"Bundan 15 yıl önce ÇHS gündeme geldiğinde 'Bunlar kadınların günlerinde konuşacakları konular' diyen Meclis başkanlarından bugünlere geldik. Yöneticiler düzeyinde bir duyarlılık olması çok önemli ama bu duyarlılığı bundan sonra toplum katılımı da sağlayarak yaygınlaştırmamız gerek."
ÇHS 1995'te yürürlüğe girdi
Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda 20 Kasım 1989'da kabul edildi.
Türkiye sözleşmeye 1990'da imza attı ve sözleşme 27 Ocak 1995 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
"Azınlık" çekincesi
Türkiye sözleşmeyi 17, 29 ve 30. maddelerine çekince koyarak imzaladı.
Sözleşmenin kitle iletişim araçlarının çocukların gelişimi için kullanılmasını öngören 17. maddesinin (d) bendi üye devletlerin "kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda" teşvik edeceklerini söylüyor.
Eğitimle ilgili 29. maddenin (c) bendinde taraf devletlerin, eğitimin, "çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi"ne yönelik olduğunu kabul ettiği belirtiliyor.
30. maddede de "Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların varolduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz" deniliyor.
1999 Ulusal raporu ve eksiklikler
Türkiye sözleşmenin uygulanmasına dair ilk ulusal raporunu 1999'da BM'ye verdi. Çocuk Hakları Komitesi'nin 27. oturumunda değerlendirilen raporla ilgili Türkiye'nin uygulamalarına dair şu olumlu ve olumsuz noktalara dikkat çekildi:
* Raporun zamanında verilmiş olması, mevzuatta yapılan değişiklikler, kızların okula gitmesi için UNICEF'le birlikte yapılan çalışmalar, 182 ve 138 sayılı Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerinin imzalanmış olması, ÇHS'yi tanıma kampanyası ve raporun hazırlanmasına sivil toplum kuruluşlarının da katılmış olması olumlu yönler arasında sayıldı.
* Komite, sosyal ve bölgesel farklar ve üst üste gelen depremler nedeniyle Türkiye'nin sözleşmeyi uygulamada güçlüklerle karşılaştığını tanıdı.
* Komite, 17, 29 ve 30. maddelere konulan çekinceleri kaygı ile karşıladığını; Lozan antlaşmasıyla azınlık olarak tanımlanan gruplara mensup çocukların ve Kürt çocukların bundan olumsuz etkilenebileceğini söyledi.
* Ulusal mevzuatın sözleşme esasları ile uyumlu hale getirilmesini isteyen Komite, özellikle yargılama öncesinde çocukların gözaltına lınması ile ilgili farklılıkların giderilmesini istedi.
* Komite, sözleşmenin uygulanmasını izlemek üzere özellikle Güneydoğu'da yerel makamlar, gönüllü sektörler ve merkezi yönetim arasında gerekli koordinasyonun sağlanmasını istedi ve yeterli kaynağın aktarılması gerektiğini söyledi.
* Çocuklara bütçeden daha fazla kaynak ayrılmasını isteyen Komite en çok ihtiyacı olan çocuklara bu kaynakların ulaşması gerektiğini vurguladı.
* Komite, hakları ihlal edilen çocukların şikayetlerini dinleyecek bağımsız bir mekanizma kurulmasını istedi.
* Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) altında sözleşmeyi ilgilendiren bütün alanlarda düzenli veri toplayacak bir yapının oluşturulmasını isteyen Komite, gerekli politikaların bu verilere bakılarak oluşturulabileceğini söyledi.
* Komite, sözleşmenin özellikle kırsal kesimlere yaygınlaştırılması için çaba harcanması gerektiğini vurguladı; görsel yöntemlerin kullanılmasını, sivil toplum ile işbirliği yapılmasını, sözleşmenin eğitim müfredatına dahil edilmesini ve çocuklarla çalışan yetkililerin eğitilmesini istedi.
* Komite, Türkiye'nin ayrımcılık yapmama, çocuğun görüşlerine saygı, çocuğun yüksek yararı, töre cinayetleri ile ilgili olarak yaşam hakkı, nüfusa kayıt, düşünce özgürlüğü ve dernek kurma hakkı, işkence ve insanlık dışı muameleye tabi tutulmama hakkı, aile ortamı ve alternatif bakım, engelli çocuklar, sağlık ve sağlık hizmetleri, mülteci çocuklar, ekonomik sömürü, sokaklarda yaşayan çocuklar ve çocuk adalet sistemi başlıkları altında eksiklikleri bulunduğunu belirtti.
Türkiye, BM'ye 2002'de vermesi gereken ulusal raporu bugüne kadar vermedi. (EÜ/BB)