Ortak ilgiler ister istemez bizi internet üzerinden de olsa buluşturmuştu. Bogotá'ya ulaştığımızda oturup sohbet etme imkanı da bulduk ancak onun buradaki son günleriydi. Sonraki durağı Meksika oldu.
Meksika birçok nedenle merak uyandıran bir ülke. Oralarla alakalı aklıma takılan soruları Serhat'a yönelttim. Onun Meksika ile ilişkili bahsettiği çok hukukluluk, özerklikler ve 66 dilde eğitim gibi başlıklar özellikle ilgimi çekti.
Lafı fazla uzatmadan Serhat'a kulak verelim:
Kolombiya macerası sonrası bir kaç yıldır Meksika'da yaşıyorsun, pulque (Geleneksel bir içecek) dışında çarpıcı bulduğun şeyler var mı? Ayrıca Meksika ile ilgili yaygın klişelerin haricinde oralardaki yaşam ve kültürel hayatla ilgili bize neler söylersin?
Meksika hem çok büyük bir ülke olduğu hem de pek merkeziyetçi olmadığı için aslında birbirinden çok farklı birkaç Meksika olduğunu söyleyebilirim.
Ülkenin kuzeyini her ne kadar görme imkânım olduysa da kuzey eyaletlerini anlatacak kadar tanımıyorum. Fakat rahatlıkla söyleyebilirim ki örneğin Chiapas eyaletiyle Chihuahua eyaleti birbirinden farklı Latin Amerika ülkelerine benziyor, her ne kadar ortak bir Meksikalı kimliği bulunsa da günlük yaşam ve kültür çok başka.
Meksika’dan bahsedildiğinde genellikle ilk akla gelen şey şiddet oluyor ama ben Meksika’yı görece güvenli buluyorum. Her ne kadar organize suç örgütleri çok güçlü olsa da gaspçılık, yankesicilik gibi suçlar Kolombiya’ya kıyasla pek yaygın değil. Bu da örneğin başkent Meksiko Şehri’nde şiddetin gündelik yaşama etkisinin Bogotá’daki kadar büyük olmadığı anlamına geliyor.
Senin de tecrübe ettiğin üzere Bogotá’da insanlar biraz tedirgindir, çoğu kez yeni tanışılan insanlara karşı bir güvensizlik olur, sokakta bir şey sormak için seslendiğinde bile birçok insan durup yanıt vermektense adımlarını hızlandırır. Meksika, en azından başkent diyeyim, hiç böyle bir yer değil. Sokaklar çok hareketli, insanlar yeni tanıştıkları kişilerle sanki yıllar önce tanışmışlar gibi sohbete dalabiliyor.
Meksika’daki ademi merkeziyetçilik Türkiye gibi devletin çok otoriter ve merkeziyetçi olduğu bir ülkeden gelen biri için şaşırtıcı.
Örneğin “usos y costumbres” olarak bilinen sistem Meksika’da çoklu hukuk sistemi olduğu anlamına geliyor. Buna göre ülke çapında, sanıyorum tamamı ülkenin güney bölgelerinde olan, yüzlerce yerel yönetim biriminde yerli halkların hukuku uygulanıyor.
Anayasayla çelişmediği müddetçe bu bölgelerde yaşayan yerli halklar kendi geleneksel hukuki sistemlerini uygulamakta özgürler. Bir başka örnek olarak Meksika’da 66 dilde eğitim verildiğini söyleyebilirim. Bu dillerde eğitim görmek isteyen öğrenciler için iki dilli bir eğitim programı hazırlanıyor. Üniversite özerkliği bir başka örnek. Bu durum üniter devlet kontrolünde olan bölgelere kıyasla farklı bir kültürel ortam yaratıyor. Yani, Meksikalı kimliğinde Meksika devletinin, bu devlete olan bağlılığın yeri, örneğin Türkiye’deki ulusal kimliğe kıyasla çok daha önemsiz.
"Sheinbaum López Obrador’un politikalarını sürdürüyor"
Biraz da politik meselelere bakalım bir önceki Devlet Başkanı Obrador neleri başardı ki onun takipçisi Sheinbaum açık farkla seçimleri kazandı? Soruyu biraz değiştirerek ilerleteyim Sheimbaum'un şu ana kadar yaptıklarına ve uluslararası politikadaki tutumuna bakarsak selefinden ne gibi farklılıkları var?
López Obrador’un bu denli yaygın biçimde desteklenmesinde en büyük pay hiç kuşkusuz sosyal yardımlara ait. Bugün çok sayıda insan devletten düzenli destek alıyor.
Örneğin, ilkokuldan itibaren birçok öğrenciye (daha doğrusu ailelerine) aylık burs veriliyor, yaşlılara düzenli ödeme yapılıyor, ekonomik olarak zor koşullarda olan birçok insan için kamu kaynaklarından bütçe ayrılıyor, kırsal bölgelerde tarımsal üretimi canlandırmak için teşvik veriliyor. Meksika vatandaşlarının en az dörtte biri bu sosyal yardım programlarından yararlanıyor.
Bunun dışında asgari ücret artışı da çok önemli. López Obrador döneminde asgari ücret ABD doları cinsinden üç katına çıktı. Hâliyle gelir eşitsizliği ve yoksullukla mücadele konusunda önemli adımlar atıldığını söyleyebiliriz. López Obrador’un bu türden politikaları Meksiko Şehri belediye başkanlığı döneminden beri biliniyor.
Örneğin, Meksiko Şehri Özerk Üniversitesi (UACM) 2001’de o dönem belediye başkanı olan López Obrador tarafından kurulmuştu. Üniversite sınavla değil kurayla öğrenci kabul ediyor, lise diploması olan herkes kuraya katılabilir. Üniversiteye başladıktan sonra
ihtiyacı olduğu düşünülen öğrenciler için bir hazırlık dönemi var. Böylelikle prestijli devlet üniversitelerinin sınavlarını kazanacak sosyal sermayesi ve özel üniversitelere kayıt olacak ekonomik sermayesi olmayan birçok genç üniversitede öğrenim görme imkânı buluyor.
Kadrolu hocaların dışında bu projeye olumlu yaklaşan çok sayıda akademisyen dışarıdan ders veriyor, ben de bunlardan biriyim, yaklaşık iki yıldır UACM’de metot dersleri veriyorum.
Şehirdeki kampüslerin dışında UACM’nin cezaevlerinde de programları var, birçok mahkum bu programlar çerçevesinde öğrenim görüyor, özellikle hukuk bölümüne ilgi var ve çok iyi hocalar politik bir bilinçle bu programlara katılarak ders veriyor.
Bu türden uygulamaların halkta karşılığı olduğunu görüyoruz. Bununla beraber bu programlara yönelik eleştiriler de var. Özellikle öğrencilere verilen bursların aileler tarafından harcandığı, bunun yerine okulların bütçelerinin artırılmasının daha olumlu olabileceği yönünde eleştiriler var.
López Obrador’un yaptıklarının yanı sıra ondan önce gelen sağ hükümetlerin yaptıklarının ve yapmadıklarının da bu başarıda büyük payı var. Meksika’da çok büyük bir yolsuzluk sorunu var, bu sorun çözülmediyse de eskiye kıyasla daha iyi durumda. Sağ hükümetler Meksika’da kamu kaynaklarını sömürerek, bu kaynakları dost ve akrabalarının özel şirketlerine aktararak, her aşamada torpil ve insan kayırmayı egemen kılarak çok tepki çekmişlerdi.
Bununla mücadele etmeyi vaat eden bir hükümetin destek görmesini normal karşılamak gerekir. Meksika’da öyle bir kültür var ki bugün hâlâ eyaletlerin çoğunda noterlik babadan miras kalabiliyor, yani noter olan bir kişi emekli olduğunda noterliği çocuğuna bırakabiliyor.
Bu türden uygulamaların kökleri bağımsızlık öncesi sömürge dönemine gidiyor, Avrupa kökenli elitlerin bir hak olarak üst düzey kamu pozisyonlarına getirildikleri ve bu pozisyonların avantajlarını zenginleşmek ve nüfuz artırmak için kullandıkları bir geçmiş var.
Bu koşullarda Morena gibi bir partinin yerli halkları ve köylüleri dışlamadan bir yeniden yapılanma sözü vermesinin karşılığı büyük oldu.
Sheinbaum da neredeyse her konuda López Obrador’un politikalarını sürdürüyor. İkisinin arasındaki temel fark, Sheinbaum’un daha ılımlı bir üslup benimsiyor olması ve mümkün olduğunca doğrudan sataşmalardan kaçınması. López Obrador polemikten kaçınmayan, biraz sivri dilli bir siyasetçiydi. Ona kıyasla Sheinbaum’un dili daha az çatışmacı. Fakat politika düzeyinde şimdiye kadar herhangi bir farklılık görmedik.
"Ayotzinapa Katliamı’yla yüzleşildiğini söylemek mümkün değil"
Adettendir kolayımıza mı geldiği için artık başka bir şey için mi olduğundan emin değilim, genelde başka yerlerde olanlar memlekette vuku bulan şeylere benzetilir. Sen ne dersin, Türkiye'deki siyasetle Meksika'da olanlar arasında benzerlik veya paralellik kurulabilecek durumlar var mı?
Meksika siyasal olarak benim Türkiye’ye çok benzettiğim bir ülke değil açıkçası. Benzerlik aradığımızda sanırım en öne çıkan konu suç örgütlerinin faaliyetleri ve bunun siyasal etkileri olacaktır. Fakat bu konuda da Meksika’nın merkeziyetçi olmayan siyasal yapısı bazı farklılıklar yaratıyor. Suç örgütleri ancak yerel politikacılarla ve güvenlik güçleriyle ilişki kurarak, hatta yer yer iç içe geçerek, faaliyetlerine devam edebiliyor.
Her ne kadar bu durum merkezde bu örgütlerle ilişkili kimsenin olmadığı anlamına gelmese de öncelikli olanın yerel iktidar ilişkileri olduğunu düşünüyorum.
Buna kıyasla Türkiye örneğinde daha çok devletin merkezi öne çıkıyor. İki ülkenin de büyük uyuşturucu pazarlarına (ABD ve AB) giriş için stratejik konumda bulunmaları bence bir takım benzerliklere yol açıyor. Bu türden suç örgütlerinin her iki ülkede de nüfuzlu siyasal aktörleri etkilemeye çalıştıkları düşünülebilir. Bunun dışında, suç örgütleri arasındaki çatışmaların da önemli siyasal etkileri oluyor.
Geçen ay Meksiko Şehri belediye başkanıyla çok yakın çalışan iki kişi sabah saatlerinde başkentin işlek bir caddesinde vurularak öldürüldü, saldırganlar ise hâlâ yakalanamadı. Örgütlerin güçlenmesinin yasal siyasete bu türden etkileri oluyor, her ne kadar Meksika düzeyine gelmemiş olsa da takip edebildiğim kadarıyla Türkiye’de de benzer dinamikler gün geçtikçe güçleniyor.
Geçenlerde hayatını kaybeden ünlü yazar Mario Vargas Llosa'nın katkılarıyla Meksika "mükemmel bir diktatörlük" olarak anılıyor. 2014 Ayotzinapa öğretmen okulundan 43 öğrencinin kaybedildiği ve sonra olanları da düşünürsek bu mükemmel dikta olma hali sosyal demokrat iktidarlara rağmen devam ediyor mu?
Ayotzinapa Katliamı’na dair bildiklerimiz hâlâ çok sınırlı. Üç yıl kadar önce López Obrador hükümetinin biraz ağırdan da olsa konunun üstüne gitmeye başladığını yazmıştım. Fakat her ne kadar bazı kamu görevlileri cezalandırılmış olsa da Ayotzinapa Katliamı’yla yüzleşildiğini söylemek mümkün değil.
Bununla beraber Meksika’nın geçtiğimiz dönemde bildiğimiz anlamda bir diktatörlük olduğunu iddia etmek de bana biraz güç görünüyor. Bunun sebebi de biraz önce bahsettiğim ademi merkeziyetçilik. Aslında López Obrador’a ve Sheinbaum’a yöneltilen en büyük eleştiri merkeziyetçilik.
López Obrador merkezin yerel üstündeki otoritesini artırma yönünde politikalar izledi. Özellikle güvenlik konusunda bu durum çok belirgindi. Yerel polis teşkilatlarının, yani eyalet polislerinin, yolsuzlukla ve organize suç örgütleriyle sorunlu ilişkileri olduğunu düşünen López Obrador federal güvenlik güçleri oluşturmak için ciddi bir yatırım yaptı. Bunun dışında, yerel polisin yetkisini kısmak için ordunun yetkisi de önemli ölçüde artırıldı. Bu da militarizasyon eleştirisini beraberinde getirdi. Orduyla kurulan bu ittifakın bazı insan hakları ihlallerinin örtülü kalmasında bir takım etkileri olmuş olabilir.
Bir başka sorunlu konu da yargı reformuydu. López Obrador’un projesi olan yüksek yargı pozisyonlarına genel seçimle gelinmesi yönündeki düzenleme Sheinbaum döneminde uygulamaya kondu, ilk oylama da Haziran başında yapıldı. Yalnızca federal düzeyde değil yerel düzeyde de yüksek yargı pozisyonlarına kimlerin geleceği artık seçimle belirlenecek. Bu da yargı bağımsızlığının tehlikeye girdiği yönünde eleştirilere yol açıyor.
Tüm bunlara rağmen Meksika’nın görece demokratik bir ülke olduğu kanısındayım. Chiapas’ta EZLN kontrolündeki bölge dışında Michoacán ve Guerrero gibi eyaletlerde de özerk bölgeler var, devlet bu bölgelere yönelik doğrudan şiddet ve baskı uygulamaktan büyük ölçüde kaçınıyor.
Özerk bölgelere yönelik şiddet tehditleri genellikle uyuşturucu ticareti yapan organize suç örgütlerinden geliyor. Benim izlenimim bu koşullarda hükümetin öz yönetim hakkına görece saygılı olduğu yönünde, en azından birçok “gelişmiş” adı verilen ülkeye kıyasla demokratik mekanizmalar daha aktif.
Fakat yürütmenin kontrolsüz güçlenmesinin bu duruma bir tehdit oluşturduğunu da kabul etmek gerekiyor. Her ne kadar Sheinbaum hükümeti saldırgan bir çizgi izlemese de gelecekte göreve gelecek farklı bir yönetim bu gücü anti-demokratik bir siyaset için seferber edebilir.
7 Ekim 2023 Hamas saldırısı sonrası süreç yani 3. Dünya Savaşı'nın Orta Doğu'da yeni boyutlar kazanması ve Filistin halkının soykırıma tabi tutulması Meksika sokaklarına nasıl yansıdı?
Henüz on gün kadar önce Filistin’e destek eylemi yapıldı, gerçekten çok şaşırtıcı bir kalabalık vardı. Her ne kadar siyasal, kültürel ve ekonomik elit arasında Netanyahu hükümetinin destekçileri olsa da toplumun büyük kısmının Filistin mücadelesine sempati duyduğunu söyleyebilirim.
Buna yönelik bir devlet baskısı da söz konusu değil. Örneğin, bu son eylemde bazı radikal gruplar yürüyüş sırasında BBVA ve Santander gibi banka şubelerine, Starbucks şubelerine vs. saldırdılar. Buna rağmen herhangi bir polis müdahalesi olmadı, gelen polisler de olayları görüntülemekle yetindiler.
Bu bana şunu gösteriyor: Filistin eylemi kamuoyu nezdinde o denli haklı görülüyor ki “Filistin destekçilerine baskı yapılıyor” gibi bir algı oluşmasın diye başka bir eylemde olsa gerçekleşecek polis müdahalesinin önüne geçiliyor.
Marcha Pro-Palestina en Ciudad de México: "Solidaridad con Gaza" | Noticias Hoy | RNE | AH1E
Sen çeşitli kereler ve yakın zamanda EZLN'in etkili olduğu Chiapas'ı ziyaret ettin. Oralarda neler oluyor, neden artık Zapatistaların sesini pek duymaz olduk?
Chiapas’ta güncel durumdan bahsederken ilk değinilmesi gereken şey organize suç örgütleri kaynaklı şiddet. Henüz birkaç ay önce Chiapas’ta bu konuyla ilişkili saha çalışması yaptığım için durumu yakından görme fırsatı buldum, özellikle Guatemala sınırına yakın bölgelerde çok ciddi şiddet olayları yaşanıyor. Bunun temel sebebi de Jalisco Nueva Generación (CJNG) ve Sinaloa kartelleri arasındaki savaş.
Chiapas’ta suç örgütleri de büyük toprak sahipleriyle ilişkili paramiliter gruplar da çokn zamandır faaliyet göstermekteydi fakat bu faaliyetlerin gündelik yaşama etkisi görece sınırlıydı.
Bölgede hakim olan suç örgütü de Sinaloa karteliydi. Geçtiğimiz on yılda CJNG’nin bölgeye girme girişimleri bir kartel savaşıyla sonuçlandı. 2016 yılında babası tutuklanınca Sinaloa kartelinin yeni Chiapas sorumlusu olduğu söylenen “el Junior” lakaplı Ramón Gilberto Rivera’nın CJNG üyelerince 2021’de öldürülmesinin ardından iki kartel arasında çok şiddetli bir savaş çıktı, bu savaş bugün hâlâ sürüyor. Bölgedeki diğer küçük gruplar da bu iki kartelden biriyle ilişkilenmek durumunda kaldı.
Özellikle “coyote” olarak bilinen ve Orta Amerika’dan Meksika’ya geçmek isteyen göçmenlerin sınırı geçmesini sağlayan kişilerin ülkenin kuzeyinde faaliyet gösteren kartellerle ilişkilenmesiyle
Orta Amerika’dan ABD’ye uzanan bir insan kaçakçılığı hattı oluştu. Bölgede sürekli bir çatışma durumunun ortaya çıkması karteller kontrolünde olmayan bölgelerin militarize edilmesine de yol açtı. Tüm bunlar EZLN’nin faaliyetlerini önemli ölçüde kısıtladı. 2023 sonunda EZLN karakollarını ziyaret ettiğimde karakollar arası ulaşım tüm bu şiddet olayları yüzünden sorunlu hâle gelmişti. Bu durum EZLN’nin daha çok kazanımları korumaya öncelik vermesiyle sonuçlandı. Fakat bölgedeki komünlerin faaliyetlerinde önemli bir aksama yok, topluluklar faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Karakollardaki izlenimlerimi yazmıştım, ilgilenen olursa diye paylaşayım
Zapatistaların neden eskisi kadar sesi duyulmuyor sorusunun bir yanıtı da sanırım “batı” medyasıyla ilgili. Zapatista hareketine olan medya ilgisi, Latin Amerika dışında, biraz zayıflamış görünüyor. Meksika’da da sanırım sol çevrelerde ilgi son dönemde azaldı.
Bunda López Obrador ile EZLN’nin hiç iyi geçinmiyor olmalarının payı büyük olsa gerek. Başta Tren Maya olmak üzere bölgedeki mega projeler Maya halkı örgütlerinin ve EZLN’nin büyük tepkisini çekti. EZLN açıklamalarında Morena hükümetinin önceki sağ hükümetlerden farkı olmadığını savunuyor. Bu gerginlik sosyal demokrat hükümeti destekleyen entelektüellerin EZLN’ye mesafelenmesine yol açmış olabilir.
(AS/EMK)







