Seminere, aralarında Bilecik, Kırşehir, Eskişehir illerinden yerel gazete, radyo çalışanları ve Anadolu Üniversitesi öğretim üyelerinin de bulunduğu 17 kişi katıldı. Seminerde, katılımcılara kadın hakları haberciliği, Medeni Kanun, yeni Ceza Kanunu ve uluslararası sözleşmeler hakkında bilgi verildi.
BİA² proje danışmanı Nadire Mater'in projeyi tanıtan açılış konuşmasını yaptığı seminerde eğitimci olarak Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hülya Tanrıöver, Avukat Filiz Kerestecioğlu , Pazartesi Dergisi Yayın Yönetmeni Beyhan Demir , Uçan Süpürge Genel Koordinatörü Selen Doğan ve gazeteci İpek Çalışlar vardı.
"Kadın kimliksizleştirildi"
Mor Çatı Sığınma Vakfı ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi kurucularından Filiz Kerestecioğlu, Medeni Kanun ve Ceza Kanunu'ndaki değişiklikler hakkında bilgi verdi.
Kerestecioğlu, eski Medeni Kanun itibarıyla, evlendiği erkekle anlaşsa bile, kadınların, evin içişlerini yönetmek, elinden geldiğince kocasına yardımcı ve danışman olmak gibi kanun maddeleriyle, evlendiği anda önceden belirlenmiş değiştiremeyeceği bir hukuki duruma, yani kocanın otoritesi ve egemenliği altına girdiğini belirterek, " kimliksizleştirildiğini" söyledi:
"Evlilik biriminin başkanı kocaydı, evlilik birimini 3. kişilere koca temsil ediyordu, velayetin kapsamına giren konularda bir anlaşmazlık halinde son sözü baba söylüyordu, soyadı siliniyor, kocanın soyadı alınıyordu, kocanın ikametgahı kadının ikametgahı oluyordu. Medeni kanun evlilik birimine ilişkin düzenlemesiyle, kadını ekonomik açıdan erkeğe bağımlı duruma getirmiş, onun otoritesi, egemenliği altına sokmuştur, kadının kimliği evlilik birimi içinde erimiş, bir anlamda kadın kimliksizleştirilmiştir."
"Kadın bedeni, artık topluma ait değil"
Kadına, erkek egemenliği altında toplumsal bir kimlik biçildiğini söyleyen Kerestecioğlu, eski Ceza Kanunu'nda da bir kimsizlikleştirmenin kendini gösterdiğini belirterek, "Kadınların bedenleri, adeta topluma ait bedenlerdi, kadına yapılmış herhangi bir saldırı, bireye yapılmış bir saldırı değil de, topluma yapılmış bir saldırı olarak algılanıyordu" dedi.
Kerestecioğlu, buna örnek olarak tecavüzün, Ceza Kanunu'nda "genel ahlak ve adaba karşı cürümler" başlığı altında, genel ahlak ve toplum düzenini zarara uğratan bir suç olarak ele alınmasını gösterdi:
"Yaşanan travmalar, alınan darbeler kişiye bağlı olarak değil, toplumun genel mantığına bağlı olarak değerlendiriliyordu. Mülkiyet, egemenlik, sermayenin erkeğin elinde olması ve bunun el değiştirilmesinin istenmemesi kadınlara yapılan saldırıların topluma karşı yapılmış saldırılar olarak algılanması, genel olarak hukukun kadına bakış açısını ortaya koyuyordu."
Kerestecioğlu, yeni Ceza Kanunu ile, kadın bedeninin topluma ait olmaktan çıktığını belirterek, tecavüz suçunun "kişilere karşı suçlar" ana başlığı altında "cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar" başlığı ile yer aldığını söyledi:
"Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden bir kişi, mağdurun şikayeti üzerine 2 yıldan 7 yıla, fiilin organ ya da bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda 7 yıldan 12 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Burada önemli olan nokta şu; daha önce bekaretin bozulup bozulmamasına odaklanan ve topluma ait olarak değerlendirilen suçlar artık kadının bedenine yapılan suçlar olarak kabul ediliyor."
"Eşitlik temeli, kanunun diline yansıdı"
Evlilik içinde ya da aile hukukunda erkeğin üstünlüğüne son veren 4721 sayılı yeni Medeni Kanun'un kabul edilmesi ile evliliğin ve ailenin artık kadınla erkek arasında eşitlik temeline dayalı bir ortaklık olarak tanımlandığını belirten Kerestecioğlu, "Bu anlayış, kanunun diline de yansıdı."Karı ve koca" kavramları yerini "eşler" kavramına bıraktı. Koca artık aile reisi değil, eşler eşit ortaklar olarak, aile birliğini eşit karar yetkisi ile yürütüyorlar, eşit temsil hakkına sahipler" dedi.
Medeni Kanun'da kadınlar açısından çok önemli olan bazı değişiklikleri, aile konutuna şerh koydurulabilmesi, ev içi emeğin reel bir değer olarak kabul edilmesi ve edinilmiş mallara katılım olarak sıralayan Kerestecioğlu, Medeni Kanun'un 1 Ocak 2002'den sonra geçerli olması sebebiyle, milyonlarca kadının mağdur olduğunu söyledi.
"Sığınaklar nerede?"
Kerestecioğlu, kadınların güvenliğinin sağlanması açısından sığınakların açılmasının çok önemli olduğunu da belirtti. Belediyeler kanununda 50 bin nüfusta bir sığınak açılması gerektiğini vurgulayan Kerestecioğlu, "Gazetecilerin bunu takip etmesi ve hesap sorması gerekiyor. Bu sığınaklar nerede? İstanbul'da bile yok. 'Nerede belediye başkanları? Nerede hükümetler?' sorusu sorulmalıdır" dedi.
Kerestecioğlu, kanunların yeni olduğunu ve yorumun çok önemli olduğunun da altını çizdi:
"Biz yeniden öğrenci olduk. Bu aslında hepimiz için bir fırsat. Bir şeyi baştan nasıl yorumlarsanız, ondan sonrasında Yargıtay içtihadı haline geliyor. Bu nedenle, yorum çok önemli. Basına da burada çok önemli bir rol düşüyor."
"Kadın doğulmaz, olunur..."
Medya ve kadının temsili ve medyada kadın hakları ihlalleri hakkında bir konuşma yapan Doç Dr. Hülya Tanrıöver ise medyada kadınların temsilinin haberler yoluyla meşruluk kazandığını belirterek, bu temsiller hakkında örnekler verdi.
"Kadınlar ya 3. sayfa haberi ya da arka sayfa güzeli olarak karşımıza çıkıyor" diyen Tanrıöver, kadının medyada ya da basında, iyi eş, fedakar anne, aldatılan, tecavüze uğrayan, ve cinsel nesne olgusu olarak temsil edildiğini belirtti ve bu temsillerin tamamını "cinsiyetçi", "ırkçı" temsiller olarak nitelendirdi.
Tanrıöver, gazete haberlerinde, televizyonda, magazin programlarında, dizi filmlerde kadına nasıl bir imaj verildiğinin önemli olduğunu, ancak bundan daha da önemli bir sorunun kadınların hiç temsil edilmemesi yani "simgesel olarak yok edilmesi" olduğunu söyledi.
Toplumsal cinsiyetin, doğuştan sahip olunan cinsiyetten farklı olduğunu ve kadının bu çerçevede temsil edildiğini belirten Tanrıöver, "Farkı cinsiyetten iki bebek doğduğunda aralarında anatomik farklılıklarının dışında hiçbir fark yoktur. Fark zıbınları giydirildikten sonra başlar, erkeklere mavi giydirilir, kızlara pembe... Simone de Beauvoir'ın dediği gibi, kadın doğulmaz, olunur" dedi.
Medyanın kadın hakları ihlalleri konularını seçerken de cinsiyetçi davrandığını söyleyen Tanrıöver, bir taciz veya tecavüz haberinin, duyarlılık uyandırıcı, hak arayıcı biçimde verilmesi gerektiğini belirterek, haberin tek tip verilmemesinin önemli olduğuna işaret etti.
"Kadınlardan yana bakıyoruz"
Pazartesi Dergisi Yayın Yönetmeni Beyhan Demir de Pazartesi Dergisi'nin, kadınların yaygın medyada yansıtılmasına karşıt bir örnek olduğunu belirterek, ötekileştirilen herkesi, toplum içinde farklı nedenlerle ezilen herkesi var eden bir platform oluşturduklarını ifade etti.
"İçinde bulunduğumuz ataerkil sistemde, haberleri ya da incelemeleri, genel olarak kabul görmüş ve mitleştirilmiş olguların aslında mit olmadığını, doğal süreçlerin getirdiği bir şey olmadığını düşünerek yapıyoruz."
Kadından taraf, ideolojik vurguyla haber yaptıklarını söyleyen Demir,"Biz objektif bakmıyoruz, objektif diye bir şey zaten yok. Biz kadından yana bakıyoruz " dedi. Demir, sadece olumsuz değil, olanı da söylemek ve buna karşı durmayı da gösterecek bir yayın politikası edindiklerini belirtti:
"Görünür şeylerin kader değil, değiştirilebilecek şeyler olduğunu göstermeye çalıştık. Kadınlara yaşadıkları sorunlar hakkında nerelere başvurulabileceğini gösterip, bunun yolunu açmaya çalıştık."
Seminere katılan Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Engin Ataç da, "Bizim ülkemizde, kadınlar yükselebilme olanağına sahipler. Üniversitemizde yöneticilerin yüzde 30'u kadın. Bir ülkenin kalkınması kadınla başlar" dedi.
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Emine Demiray ise üniversitede "Medya ve Toplumsal Cinsiyet" adlı bir ders verdiklerini söyledi. Konu itibariyle kitle iletişim araçlarında kadına bakış açısına odaklandıklarını belirten Demiray, bu dersin direkt iletişimde yer alacak insanlar için çok önemli olduğunu belirtti. Türkiye'de sadece Anadolu Üniversitesi'nde verilen "Medya ve Toplumsal Cinsiyet" dersi bu anlamda bir ilk olma özelliği taşıyor.
Seminer konuşmaların ardından, katılımcıların program değerlendirmesiyle sona erdi. (NG)
Katılımcılar:
Salih Baran (Kırşehir Aşıkpaşa Gazetesi), Mehmet Ali Turpçu ve Mustafa Turpçu ( Kırşehir Ay TV), Mustafa Çavuş (Kırşehir Memleket Gazetesi), Barış Günaydın (Anadolu Üniversitesi Öğretim Görevlisi), Serap Elmas (Eskişehir Milli İrade Gazetesi), Berrin Kırılmaz (Eskişehir Anadolu Gazetesi), Aybala Şeker (Eskişehir Es FM), Lara Kurt (Eskişehir Net Radyo), Ergun Özmen (Bilecik Yeni Pazar Gazetesi), Abdullah Ünsal (Bilecik Yeni Pazar Gazetesi), Coşkun Halıcı (Anadolu Üniversitesi), İncilay Cangöz (Anadolu Üniversitesi), Aysun Göksel (Anadolu Üniversitesi), Sevim Şahin ve Müyesser Kılıç (Eskişehir KADER), A. Kaya Yeşilkaya (Eskişehir Yeni Şafak Gazetesi)