Bu sözler, Dünya Nüfusu'nun Durumu 2005 raporunun açıklanması sırasında konuşan Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) İcra Direktörü Toraya Ahmed Ubeyd'e ait. Ubeyd'in mesajından anlaşıldığı üzere bu yılın Dünya Nüfusunun Durum Raporu, toplumların kalkınmasında kadın-erkek eşitliğinin önemine vurgu yapıyor.
Rapor, dünyanın çeşitli ülkelerinden 250'den fazla uzmanın katıldığı bir platform olan BM Binyıl Projesi ve bu kapsamda belirlenen 7 hedefin başarısı için bir hedef daha eklendiğini vurguluyor; toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlendirilmesi.
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığını, sosyal dışlanmanın ve yoksulluğun temel motoru olarak tanımlayan rapor, ayrımcılığın, insan sermayesini, insanlığın yarısını doğrudan reddederek tüm potansiyeli etkili bir biçimde boşa harcadığını belirtiyor:
"15-49 yaş arasında 1.7 milyardan fazla kadın üretken ve verimli yıllarını yaşamaktadırlar. Onların eğitimlerine, üreme sağlıklarına, ekonomi alanında yakalayacakları fırsatlara ve siyasal haklarına yapılacak yatırımlar gelecek kuşakların gelişimini ve sürdürülebilir kalkınmayı kamçılayacaktır."
Rapor, Binyıl Kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan stratejik üç müdahaleyi eğitim, üreme sağlığı ve kadınlar için ekonomik fırsatlar olarak sıralarken, kadına karşı şiddetin yok edilmesinin de altını çiziyor.
Yoksulluğa karşı eğitim
Dünya çapında özellikle kız çocukları olmak üzere bir çok çocuğun yoksulluk içinde yaşadığını belirten rapor, kız çocuklarının lise eğitimini tamamlamalarının, yoksulluğun azaltılmasında ve kalkınmada önemli rol oynadığını belirtiyor ve ekliyor:
"Dünya, 2005 yılına kadar temel ve orta öğretimde toplumsal cinsiyet ayrımcılığını yok edeceğini belirten hedefine ulaşmakta başarısız olmuştur."
Lise düzeyindeki eğitimin, iyileşmiş ekonomik gelecek, daha iyi üreme sağlığı ve gelişmiş HIV bilinci ile yakından ilgili olduğunu belirten rapor, eğitimin çocuk ölümlerinin azaltmasında oynadığı role işaret ediyor:
"Annenin kendi eğitimine ayırdığı her yıl, beş yaşın altındaki çocuk ölümlerinin yüzde 5 ile 10 oranında azalmasını sağlamaktadır."
Türkiye'de ilköğretimde erkekler ve kızlar arasındaki açığın giderek daralmasına karşın zaman içinde ortaöğretime devam eden kızların sayısının düşük kaldığını bianet'e anlatan UNFPA Türkiye Program Koordinatörü Meltem Ağduk da, ortaöğretime katılımın bir kadının geleceği ile ilgili kararlar vermesinde çok önemli olduğunu vurguluyor:
"Bir kadının, okuduğu her üç yıla karşılık, doğurduğu çocuk sayısı bir azalıyor."
"Üreme sağlığı, ekonomik kazanç sağlar"
Başta kadınlar ve gençler olmak üzere üreme sağlığı problemlerinden yüksek oranda etkilendiğini ortaya koyan rapor, bireylerin çocuklarının sayısını ve doğum aralıklarını özgürce seçebilmelerinin sağlamasıyla daha küçük ailelerin oluşacağını, yavaş büyüyen bir nüfus artışının sağlanacağını ve doğal kaynaklardaki baskının azalacağını belirtiyor:
Rapora göre, güvenli ve etkili doğum kontrol yöntemlerine ulaşmak, üreme sağlığında kilit noktayı oluşturuyor. Her yıl, sadece gelişmekte olan ülkelerde 76 milyon istenmeyen gebelik meydana gelirken, buna bağlı olarak artan anne ölümlerini engellemek için aile planlaması hizmetlerine erişimin önemin vurgulanıyor:
"Aile planlamasından faydalanma hakkı, planlanmayan gebelikten korunmayı ve anne ölümlerini yüzde 20-35 oranında azaltır."
Türkiye'de gebeliğe bağlı nedenlerden yaşamını yitiren kadınların sayısı ise çok fazla; her 12 saatte, bir kadın ölüyor. Üreme sağlığı konusunda hizmet ve bilgi sağlanması açısından Türkiye'de durumun iyi olduğunu belirten Ağduk, bu konuda eksikliğin gençlerde ortaya çıktığını belirtiyor. Ağduk, gençlere ulaşılmasının zor olduğuna dikkat çekiyor:
"Cinselliğin bir tabu olması itibariyle, gençlere ulaşmak zor oluyor. Bu kapsamda, gençlerin gençlere öğretmesine odaklanan "akran eğitimi" programında gençlerin cinsellik ve üreme sağlığı konusunda eğitilmesi hedefleniyor."
Ekonomik fırsat eşitliği
Ekonomik fırsatlardaki eşitsizliklere dikkati çekmenin, aileleri ve toplumları yoksulluktan kurtarmanın en önemli yollarından biri olduğunu belirten raporda geleneksel makroekonomik yaklaşımların, kadınların ekonomiye katkılarını büyük oranda göz ardı ettiğini vurguluyor:
"Gelişmekte olan ülkelerde, kırsal kesimlerde yaşayan kadınlar, gıda üretiminin yüzde 60-80'inden sorumlu olmalarına karşın, birçok hükümet halen kadının, kocasının izni olmadan, toprak almasına veya satmasına izin vermemektedir."
Birçok ülkede kadınlar ve kız çocukların haklarını koruyan yasaların artmasına karşın, yerleşmiş toplumsal cinsiyet önyargıları, yetersiz kaynak ve kararlılık yoksunluğu nedenleriyle uygulamaya konamadığını da vurgulayan rapor, ayrımcılığı sürdüren ve meşrulaştıran değerler sisteminde değişiklik yapılması gerektiğini ifade ediyor.
Türkiye'de işgücüne katılan kadınların yüzdesi 25.7, erkeklerin yüzdesi ise 65.9 olarak belirtilirken, kadınlar en çok tarım sektöründe ve ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. Kentlerde yaşayan eğitimli genç kadınlar arasındaki işsizlik oranı ise, aynı durumdaki erkeklerin iki katı.
"Kadına yönelik şiddete Sıfır Tolerans"
Dünya Nüfusunun Durumu raporunda yer alan bir diğer önemli sorun "toplumsal cinsiyete dayalı şiddet" olarak göze çarpıyor. Toplumsal şiddetin ekonomik, sosyal, coğrafi sınırı bulunmadığı belirtilirken, şiddetin yaygın olarak erkekler tarafından kadın ve kız çocuklarına işlenmesinin, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yansıttığını belirtiyor.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, sadece insani anlamda değil, aynı zamanda maddi olarak da gerçek bir bedeli olduğunu vurgulayan Ağduk, bunları çoğalan sağlık hizmeti giderleri, mahkeme, polis ve okullarda davalar, eğitim başarısında ve üretkenlikte kayıp olarak sıralıyor. Avustralya'da, aile içi şiddete bağlı ekonomik kaybın yılda 6.3 milyar dolar, A.B.D'de 12.6 milyar dolar, olduğunu söyleyen Ağduk, bu rakamın Türkiye'de tahminen 1-5 milyar dolar arasında olduğunu vurguluyor:
"Kadın hakları çerçevesinde Türkiye'de kadınlara uygulanan şiddet konusunda duyarlılığın artmasına karşın yapılacak çok şey var. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadelede şimdi, kadına karşı şiddete Sıfır Tolerans politikasını harekete geçirmenin vakti gelmiştir."
Birleşmiş Milletler Binyıl Projesi, bu kapsamda toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı hızlı sonuç veren ulusal kampanyalar önerirken, Ağduk, özellikle Sivil Toplum Kuruluşları, özel sektör ve kamunun ortak çalışması gerektiğini söylüyor:
"Küçük çapta bir sürü proje yerine, daha geniş çaplı, büyük projeler gerekiyor. Nasıl ki GAP Türkiye'de ekonomik olarak geniş çaplı bir proje niteliğinde ise, toplumsal alanda da bunun gibi başka büyük projelerin, bütüncül programların oluşturulması gerekiyor."
Kadına yatırımın öneminin altını çizen Ağduk, kadınlara yatırımın ülkeye yatırım anlamına geldiğini, bu kapsamda kadınların eğitimlerinin sağlanması, işgücünde katılmaları, üreme sağlığı konusunda hem bilgilendirilmeleri hem de hizmetlere ulaşmalarının kilit noktaları oluşturduğunu belirtiyor.
"Çalışmalar, 4. Ülke Programı'nda daha geniş çapta olacak"
UNFPA Türkiye 3. Ülke Programında, Sağlık Bakanlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE), Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) da olmak üzere çok geniş bir kitleyle çalıştıklarını ifade eden Ağduk, STK'larla, Üniversitelerle ve Gazeteciler Federasyonu ile de çalışmalar yürüttüklerini söyledi. Ağduk, 4. Ülke Programı'nda ise bu çalışmaların daha geniş çapta olacağını belirtti.
Ağduk, 4.Ülke Programı çerçevesinde, "Kadına karşı şiddete son" kampanyasının devam edeceğini, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile başlatılan "erlerin cinsel sağlık eğitimi", gençlerin üreme sağlığı konusunda bilgilendirilmelerini amaçlayan "akran eğitimi" ve okullarda "toplumsal cinsiyet dersinin" okutulması yönündeki çalışmaların da sürdürüleceğini söyledi. (NG/EK)
__________________________________________
UNFPA'in 1978'den beri her yıl yayınlanan Dünya Nüfusunun Durumu raporunu okumak için tıklayınız.