Roboski'ye Adalet Platformu 28 Aralık 2011 günü savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülen Roboski ve Gülyazılı 34 insanın hayat hikâyesini kaleme almıştı. Mektup formatında kaleme alınan ve öldürülen insanların hikayelerinin anlatıldığı metinler, bianet’te yayınlanmıştı.
30 Mayıs 2016 günü Suriye sınırının Roboski’ye yakın bölgesinde sınır ticareti yapan köylüler TSK’nın düzenlediği operasyon sırasında havan toplarının hedefi olmuştu. Bu saldırıda Vedat Encü (16) ve Yılmaz Encü (17) hayatını kaybetti. 2011’de öldürülen 34 kişiden 26’sı Encu ailesindendi. Vedat ve Yılmaz’la birlikte Roboski’de sınır ticareti yaparken öldürülen Encu ailesinden öldürülenlerin sayısı 28’e yükseldi.
Roboski'ye Adalet Platformu, Vedat ve yılmaz Encü için de birer mektup kaleme aldı.
***
Roboski'den otuz beşinci hayat hikayesi.
Ben Vedat Encü'yüm,
10 çocuğun ikincisi, Fırat ve Osman'ın kankası, Lise 2 öğrencisi, bütün köyün şahitliğiyle Efendi Vedat idim. Dört buçuk yıl önce kopan tufandan bu yana karalar giyen bir köyün, dünyaya geldiğinden beri yokluk çeken haldaşıyım. Kendimi bildim bileli babamla ağabeyimin ite kaka götürdükleri yoksulluğa el atar, ailenin geçimine yardım ederdim. Evimize yakın halı sahanın müdavimlerinden ve iyi topçularındandım. En son geçen ay, köyün 'Bahar Turnuvası'ndan kazandığım madalya ve hak ettiğimiz kupaya sevinmiştik, bugün yarın okulda bir törenle vereceklerdi. Herkes alkışlarken benim gözüm bir çift ele bakacaktı. O bir çift el alkışlıyorsa, sevindiğimle seviniyorsa yeterdi. Ben yaştaki her genç gibi gönül ağrısı çekerdim çünkü. Annemin beni sevdiği gibi sever, ondan başka sevmek bilmezdim. Her güzel şey gibi sevmeyi de annemden öğrendim...
Tarihin sınır dibine savurduğu, adaletin katilden yana olduğu bir yerde bitmiş kaderimiz, kaderdir deyip yaşadık. Uzun bir yol koymuştum önüme; Bir taşla feleğin bütün kuşlarını vurmak, kendi alın yazımla Roboskî'ninkini birlikte değiştirmek, köyün doktorsuz sağlık ocağına doktor olmaktı hayalim. Zoruma gidiyordu bu dağ başında doktorsuz sağlık ocağı. Roboskîli bir doktor olup doktor, avukat, öğretmen olacak gençlere hem örnek olacak hem yardım edecektim.
'Her şey ben yaşarken oldu, ben yaşarken koptu tufan!’ Tepemizdeki güzel gök demir kanatlı bir canavarın nefesiyle yırtılıp üstümüze düştüğünde altında kalanlardan biri ağabeyim Davut'tu. Yakın akrabalarımdan 6 kişinin dağa bayıra savrulduğu gün, onun vakti değilmiş ki bize bağışlandı. O güzel gök, ağabeyim kurtulsa da o gün bugündür kara! Ağabeyim sağ kurtulduğu o tufan günü gelip köyümüze oturdu Ecel, gitmek bilmedi. Ensemizden yokladı, ayağımıza çelme attı. Hep atlattık, her seferinde başka bir yerinden yırttık kefeni...
Hafta sonu Osman ve Fırat'la "kaçağa" gidecektik. Biz adına ne dersek diyelim, bizi öldürenler için kaçak bir sebepti ekmek derdimiz. Öldürülen 34 kardeşimizden biliyoruz bunu. Ama adına ne derlerse desinler, arasına sınır çekilmiş topraklarımız o sınırları meşru görmedi, o ekmek kavgasından geri durmadı, duramaz da... Biz de duramazdık ve Osman'la Fırat gelemese de sınıf arkadaşlarımla katırların ardına düştük.
Gidiş yoluydu, aynı yer aynı saatti: 15 Nolu Sınır Taşı, 21.40. İlk top atışları biraz uzağımızda patladı. katırımla ben korkularımızı üst üste koyup kaçmaya çalıştık. İkinci top mermisi korkak bir avcı gibi sırtımdan vurdu. Ben anamın ceylanı, avlandım. Benim de parçalanmış bedenim katır sırtında taşındı. Ben de dağ başında öldüm. Otuz dört kardeşim gibi...
Beni öldürenler otuz dört kardeşimin yanında yatmama izin vermemişler, benden sonra gene makine diliyle açıklamalar yapmışlar, benden sonra gene adalet gelmeyecek biliyorum...
Öğretmenlerim okuldan alacağım kupayla madalyayı taziyeme getirmişler, yaşasaydı karnesiyle birlikte verecektik demişler, keşkelerin zamanı geçmiş zaman, ah!
'Kör kuyularda merdivensiz kaldığımız bu karanlık yetmez mi?' diyecektim, yetmezmiş. Benden sonra Yılmaz da öldü, o da yanıma gömülecek!
Ben Vedat Encu'yum! Ağabeyimi elinden kaçıran, köyümüze demir atan ecelle bir olup kıydılar bana! BinAltıYüzOnDört gün sonra Roboskî'nin 35'i olmak bahtıma düştü. Güzelliği kararmış bir göğün altında, içimde yarım kalmış bir yol ile gömülüyorum! Söyleyin şimdi, anam hangi külleri döksün başına!
Benden önce öldürülen kardeşlerim, arkadaşlarım otuz dört kere adalet istediler. ‘Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse, Adalet talep ediyorum. Herkesin hakkı değil mi adalet?’ dediler.
Ben sizden ümidi tükenmiş olarak adl-i ilahî önünde, sizin de yüzü yerde geleceğiniz o güne kadar diz kırmış bekleyeceğim. Bekleyeceğim. Bekleyeceğim... (RR/HK)