küçümsenir ve ayaklar altına alınır". Yuhanna Bar Madeni
Daha Nisan ayına 20 gün kala Midyat Kiliseler Birliğinden davetiyeyi almıştım. 1 Nisan günü Midyat'ta kutlayacakları 1 Nisan Yeni Yıl Bayramına davet ediyorlardı.
Tam 6 bin 755 yıl önce Asur, Babil kaynaklarına göre, tarihte Mezopotamya olarak bilinen bölgenin "organik kültüründe" 1 Nisan günü yeni yıl bayramı olarak kutlanırmış. Hem de 12 gün sürermiş. Tanrı ve tanrıçaları "Tammuz" ile "İştar"ın aşkı da bu bayrama eşlik yada rehberlik edermiş. 12 gün boyunca, büyük coşkularla, barış, kardeşlik, dayanışma esas alınırken, kırgınlıklar ve dargınlıklar gündeme dahi getirilmezmiş.
İnsanlık tarihiyle en eskiden bu yana yaşıt olarak genel kabul gören 1 Nisan Bahar Bayramı, hayatı, doğanın dirilişini, bolluk ve bereketi, aynı zamanda da özgürlüğü simgeliyor. Bayram, bir yönüyle de büyük tufana, Nuh Tufanına kadar, hatta tanrı Marduk'a kadar dayanıyor.
Tufandan kurtuluşun olanca heyecanıyla baharla birlikte gençler kendilerini doğanın koynuna salıverirler. Cümle çiçeğe, börtü böceğe kesmiş tabiat ananın böğrüne!
Zamanla unutulmuş bu Asurî Bayramı. Ta ki 19. yüzyılda yapılan kazılarda geleneğin izleri bulununcaya kadar. Yazılı belgelerin gün ışığına çıkmasıyla bayram da yeniden anımsanır olmuş.
Çevre ülkelerde o tarihten bu yana kutlanagelen 1 Nisan "Akuti" Bayramı bu yıl Midyat'ta, Turabdin' de bütün Midyat şehir dokusuna tepeden bakan Mor Hobel ve Mor Abrohom Manastırının hemen bitişiğindeki tepede binlerce konuğun katılımıyla ilk kez kutlandı.
Sahnede Diyarbakır'ın en eski ve en kadim mahallesinden Süryani sanatçı Kenan Menekşe. Dilinde nağmesi, "Yola Çıktım Mardin'e / Düştüm senin ardına...".
Ve yüzlerce insan kadınlı erkekli oyuna durmuşlar. Hep bir ağızdan ve hep bir telden Süryaniler, binler yıl öncesinden kalan bahar bayramlarının ardına düşmüşler sanki!
Dünyanın dört bir yanından akın akın gelmişlerdi Süryaniler. Heyecanları yüzlerinden, konuşmalarından, dokunsan boşanacak gibi duran görüntülerinden hemen fark ediliyordu. Turabdin'le yüzleşmenin, içsel zenginlikle bütünleşmesinin çağrısıydı belki de bayramın asıl vurgusu.
Binlerce yıldan bu yana bu coğrafyanın "asli unsuru" olan bu kadim kavmin temsilcileri hangi nedenle bugün kendi topraklarında yabancı gibi duruyorlardı?
Doğrusu bu cevaplanmayı bekleyen koskoca bir soru. Bir ayağı İsveç'te diğeri Şam'da ve 7 yaşında Midyat'tan ayrılmış 36 yıldır ilk kez bu bayram günü nedeniyle ata toprağına gelen Hanna, "Hayat bizim için buralarda çok zor. Diyarbakır büyük şehir; belki orada olsa tahammül edilebilir. Ama burası küçük yer. Halen de o kadar çok önyargı var ki!" diyordu.
Belki Hanna'nın öngörüsü aracının lastiği patlayan dostlara Şırnaklı tamircinin onları daha iyi tanımak için söylediği sözlerde gizliydi: "Min êfû bikin! Hûn ji Fille ne? (Beni affedin! Siz de Hıristiyan mısınız?)"
Ama her şeye karşın bölgede ilk kez kutlanan bir bayram olarak kıyafetleri, oyunları, kendi dillerinde müzikleri ile Mezopotamya coğrafyasının zengin kültürünün yoğunluğunu yaşatmada çok önemli bir yeniden heyecanı yaşatıyorlardı Süryaniler. Hem uzak düşmüş kendi insanlarına hem de halen bölgede yaşayanlara. Tabi bir de, Müslüman kesime.
Türkü yıllardan beridir söylenegeliyordu:
"Bir o yani, bir bu yani
Xeyyo şavkan eg bu yani,
Bir alav çıkti xavından
Yandırdi cani, canani
Ne kül kaldi, ne dumani,
Mehlemız doli Süryani".
Gündelik hayatta sadece kiliselerinde görebildiğimiz Süryani hemşehrilerimizi ilk kez göğüslerini gere gere meydanda halay çekerek, şarkı söyleyerek, "Mehlemizde xoş Süryani" ünlemesiyle kucaklıyorduk.
Midyat dönüşü kendime sorduğum soruydu belki de; "Sakın bugün yaşadıklarım Süryanilerin bir Nisan şakası olmasındı!".(ŞD/EÜ)