Meselemiz hızla yaklaşmakta olan San Valentine, nam-ı diğer sevgililer günü imiş. Karşımda oturan ve sevgilisine aldıracağı hediyelerin hayalini kuran kızdan kendimi kurtarır kurtarmaz, Beşiktaş iskelesinde Çin malları satan adamın yanında açılmış yapay kırmızı gül tezgahını gördüm.
Haşa huzurda asla sevgililer gününün bölünmez bütünlüğünü sorgulayacak değildim, bana bu kadar ekonomi-politik gelmeyeydi...
Beşiktaş iskelesinde ölgün yatan kitsch, halk arasında bayağı, belki ucuz tabir edilebilecek kırmızı güller kendini alıcılara sunmuştu. Pazar rehavetindeki ben, "kim sevgilisine bunu almak ister" derken, gördüm ki erken demişim. Küçük küçük kırmızı balonlardan oluşan büyücek kalpleri görmeliymişim bunu demezden evvel.
"Onlar balon mu?" diye ne kadar dikkatli baktıysam, şaşkın gözlerime şaşkın cümlelerle karşılık veren satıcı "otuz milyon" dedi. Pazarlık payı baki görünüyordu.
Bir gün evvel arkadaşımla "sevgililer günü ertesi sevgilisi olmayanları teselli etme günü olmalı" geyiği yapıyorduk. Ben tüm bu ezici ipuçları karşısında bir türlü hepi topu üç gün sonra sevgililer günü olduğunu kavramıyor, işin doğrusu belki de kavramak istemiyordum ki, kaykay yapan çocuklar imdadıma yetişti.
Manitanın aklını alan kaykay...
İskeleyi biraz geçe, Deniz Müzesi'ne karşı marifetlerini sergileyen çocukları izlerken, biri merdivenlerden de kaykayla geçmenin verdiği dayanılmaz mutlulukla, şöyle bağırdı diğerine; "oğlum, bunu Çarşamba günü yapalım da aklını alalım manitanın."
Aklı balî olmamış yeni yetmenin ilk düşündüğü "aklını almak". Gönlünü almak, fikrini almak gelmiyor hiç hatırına, sevgililer günü geliyor...
Çocukları geride bırakıp hemen dolmuş durağına sığındım. Ver elini Taksim. Taksim almamıştır nasibini sevgililer gününden iyimserliğine kapılmıştım nedense...
Oysa dolmuştan iner inmez yine o kadifeden kırmızı güllerin bu kez cama yapıştırılmış versiyonu ile karşılaşıverdim. Ve yenilip merakıma sordum ederini: On milyon...
Ne mi yapay her şey, ne mi durağan? Bir kırmızı güle, iki kaykay hamlesine mi tav olmuş hayat... Açtım müziğin sesini iyice...
Her taraf kırmızı güller, tüller içinde alev ateş yana dursun, girdiğim kitapçıda burnuma "aşk şiirleri", tatlıcı da "afrodizyak" tatlılar sokuluverdi. Olacak gibi değildi, özel günlerden kaçmak mümkün değildi, özel günlerin insanı acıtıp acıtmaması önemli değildi.
Badem ezmesi, naneli makaron, aşk şiirleri...
Dergi almak için girdiğim küçük kitapçıda, sevgililer günü için hiçbir hazırlık yapılmadığını görünce, "siz ayırmadınız mı aşk kitaplarını" dedim. Ayırdım dedi, Aragon 'un " Mutlu Aşk Yoktur " kitabını göstererek...
Kırmızı gül mezatından çıkmış sevgililer, oluk oluk iniyordu pazar münasebetiyle erken kutlanan bu sevgililer gününde İstiklal Caddesi'ne. Sevgilisini iten erkek "saçmalama" diye bağırıyor, kadın gitmek istiyor, erkek tutuyordu. Kadının elindeki kırmızı gül can çekişti. Sevgisi ne hoştu ne güzeldi "şiddet"i...
Arkadaşım anlattı, dolmuş durağındaki mendil satıcısının "yarın ne günlerden" diye sorduğunu ve eklediğini: "Sevgililer günü al bir mendil göz yaşlarını silersin..."
Geldik işte bir sevgililer gününe daha. Kırmızı gül şeklinde badem ezmeli kalpler götürmek isterseniz sevgilinize, hazır pastanelerde. Makaronlar iyi bir aşk tatlısı olabilir, onu da seçkin fırınlarda bulabilirsiniz. Unutulmaz bir gece için otellerin özel seçeneklerine bakmayı ihmal etmeyin. Kırmızı gülün bugün tanesi 10 milyon, alıverin bi zahmet...Bu önerilerin tamamını kulağıma küpe yaptım...
Ama en ilginç sevgililer günü önerisi önümde duran Radikal'in sevgililer günü ekinin kapağında... Erkek faraş kadın süpürgeden oluşan temizlik seti...Kadınlar süpürsün erkekler toplasın... Bir de atsın bir zahmet...(AÖ/NZ)