Fotoğraf: Depremden önce ve sonra Antakya'nın "Uzun Çarşı"sı
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği'nden (HASUDER) dört profesör, bir araştırma görevlisi ve bir uzman hekimin yerinde görerek ve araştırarak hazırladıkları Hatay Raporu, deprem gerçeklerinin Cumhurbaşkanı'ndan, İçişleri, Milli Savunma ve Sağlık Bakanlarına, AFAD'dan Kızılay'a kadar "afet yönetimi" sorumlularının söylediklerinden çok daha vahim olduğunu ortaya çıkardı.
Raporda resmi bilgi ve belgelere, yasa ve yönetmeliklere ve deprem mağdurlarının beyanlarına dayandırılan çok çarpıcı tespitler yeraldı.
Deprem hazırlığı yoktu
Halk göz göre göre ölümün kucağına bırakıldı. En son çalıştayda kentte mevcut yapı stoku göz önüne alındığında, hiçbir iyileşme olmadığı takdirde 7,5 büyüklüğündeki bir depremde en az 30 bin kişinin öleceği öngörülmüştü. Hiçbir iyileşme olmadı ve çok daha fazla insan öldü.
Arama kurtarma geç başladı
Hatay'da depremi yaşamış herkes ilk 48 saatte sistematik arama kurtarma çalışmalarına başlanmamış olduğunda ısrarlıdır. İlk iki gün yalnızca bireysel çabalar, az sayıda sivil toplum örgütlerinden gelebilen gönüllüler ve bazı yerel olanaklar ile arama kurtarma çalışmalarına başlanabilmiş olması, enkazdan canlı kurtarılabilecek yurttaş sayısını sınırladı.
AFAD yetersiz ve liyakatsizdi
Hatay'da AFAD hızlı yanıt vermede gecikmiş, koordinasyonu sağlamakta ise özellikle erken dönemde yetersiz kalmıştır. Bölgede hizmet vermeye çalışan kamu ya da STK yetkilileri ortak görüşü, karar süreçlerinin birleştirilerek bu haliyle tek elde toplanması ile bürokrasinin arttığı, mevcut potansiyelin kullanamadığı ve zaman kaybedildiğidir.
Yardımlar yönetilemedi
Rapor yadımların sevk ve idaresinde ilk günlerde daha fazla olmak üzere koordinasyon eksikliğini vurguladı. 12-17 Şubat arasındaki günlerde yapılmış gözlemlerin kaydedildiği rapor Hatay'a çok sayıda yardım yüklü aracın girmesine rağmen bu yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında halen sıkıntılar yaşandığını gözlemlemiştir.
En az 60 bin kişi öldü
Ekip bölgeden ayrılırken tüm deprem bölgesinde 36 bin ölüm bildirilmiş olmasına karşın ziyaret sırasında yerel yöneticiler ve bazı akademisyenlerle yapılan görüşmelerde, yalnızca Hatay'da en az 60 bin kişinin enkaz altında kalarak yaşamını yitirdiğine ilişkin tahminlerin ağır bastığını saptamıştı. Halen Hatay'da kaç binanın enkaz haline geldiği ve bu binalarda kaç kişinin yaşadığı, kaçının enkazdan kendisinin kurtulduğu, kaçının ise ölü veya yaralı olarak çıkartıldığına ilişkin veriler halen yoktur. Kırsal bölgelerde özellikle de göçmenlerin hiç bekletmeden kayıplarını toprağa vermeleri dolayısıyla kayda geçmeyen çok sayıda ölümden söz edilmektedir.
Ayrımcılık yapıldı
İfade edilen konulardan biri de Hatay halkının kendilerini bir şekilde ihmal edildiğine ilişkin yaygın kanaat. Bunun nedeni olarak, haberleşme ve ulaşım sorunları yanı sıra, etnik kimlikleri ve siyasi görüşleri dile getirilmiş, zaten mevcut olan ayrımcılığın afette de sürdüğü ifade edilmiştir.
Raporu hazırlayanlar ve raporun amacı
HASUDER adına depremler öncesi, sırası ve sonrasındaki durumu ve sonuçları araştırmakla görevlendirilen Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Pınar Okyay, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Kayıhan Pala, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Tacettin İnandı, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Nazan Savaş, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığından Uzman Dr. Pelin Şavlı Emiroğlu ve Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalından Araştırma Görevlisi, Dr. Muhsin Güllü'nün hazırladıkları 48 sayfadan oluşan rapor 6 Şubat depremlerinde en çok can kaybına ve yıkıma uğramış kent olan Hatay'da, depreme hazırlık ve yanıt verme düzeyinin saptanması ve hem müdahale hem de toparlanma evresi için halk sağlığı izdüşümüyle öneriler geliştirilerek yerel ve merkezi yönetimlere sunulması amacıyla hazırlanmış.
Deprem, çapı ve muhtemel
yıkım öngörülüyordu
Raporda deprem öncesi, olabileceklerin bütün çıplaklığıyla bilindiği kuşku götürmez bir kesinlikle ortaya konuyor.
Hatay İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) çerçevesinde yapılan çalıştayda 7,5 büyüklüğünde bir deprem senaryosuna göre Antakya ilçesinde bulunan 57 bin 891 binanın 57 bin 475'inin çeşitli ölçülerde hasar göreceği, bu binaların 52 bin 133'ünün ise yıkılacağı öngörülmüştü. Bu hesapla, 1 milyon 609 bin 856 kişiden oluşan Hatay nüfusunun 1 milyon 533 bin 507'sinin depremden etkileneceği, bunların da yaklaşık 30 bininin hayatını kaybedeceği öngörülmüştü.
Rapor, bu büyüklükte bir yapı stokunun iyileştirilmesi başta olmak üzere alınması gerekli önlemlerin alınmamış olmasının kentteki yıkımı doğuran en temel sorun olduğunu tespit ediyor: "Hatay'da depreme hazırlığın iyi yapılmadığı çok açık biçimde gözlenmiştir."
Arama kurtarmanın geç
başlaması kayıpları arttırdı
Raporda bölgede özelikle arama kurtarma çalışmalarıyla ilgili olarak çalışmaların geç başladığı ve gelen ekiplerin de enkazlara yerleştirilmesinde bir koordinasyonsuzluk bulunduğuna ilişkin çok yaygın bir gözlem ve kanaat olduğu kaydediliyor. Görgü tanıkları enkaz altından kurtarma çalışmalarının üçüncü gün başladığında söz birliği halindedir.
Kent halkı, etnik kimlikleri veya siyasi görüşleri nedeniyle ihmal edildiklerinde de görüş birliği içinde. Zaten mevcut olan ayrımcılığın afette de sürdüğü dile getirilmiştir.
Raporu hazırlayan heyetle görüşen Hatay'da depremi yaşamış herkes ilk 48 saatte sistematik arama kurtarma çalışmalarına başlanmamış olduğunda ısrarlıdır. İlk iki gün yalnızca bireysel çabalar, az sayıda sivil toplum örgütlerinden gelebilen gönüllüler ve bazı yerel olanaklar ile arama kurtarma çalışmalarına başlanabilmiş olması, enkazdan canlı kurtarılabilecek yurttaş sayısını sınırlamış görünmektedir.
Koordinasyon yokluğu
yoksunlukları vahimleştirdi
Raporda yardımların sevk ve idaresinde ilk günlerde daha fazla olmak üzere koordinasyon eksikliği pek çok kez vurgulanıyor.
"Hatay'a çok sayıda yardım yüklü aracın geldiği ancak bu yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında halen sıkıntılar yaşandığı"nın ekip tarafından da gözlendiği kaydediliyor: "Bir yandan Antakya'da ve Defne'de bazı sokaklarda açılmamış su şişeleri ve giyecekler etrafa saçılmış olarak gözlenirken, özellikle evlerinin yanında nöbet tutan veya kırsal alanda yaşayan depremzedelerin gereksinimleri karşılanamamıştır."
Defin işlemlerinin kuralsızlığı
ölü sayısını saklıyor
Rapor, ekip Hatay'dan ayrılırken tüm deprem bölgesinde 36 bin ölüm bildirildiğine değinerek "yerel yöneticiler ve bazı akademisyenlerle yapılan görüşmelerde, yalnızca Hatay'da en az 60 bin kişinin enkaz altında kalarak yaşamını yitirdiğine ilişkin tahminler"e yer veriyor.
Resmi sayıların gerçekle örtüştüğüne ilişkin kuşkuların "yetkililerle yapılan görüşmelerde Hatay'da kaç binanın enkaz haline geldiği ve bu binalarda kaç kişinin yaşadığı, kaçının enkazdan kendisinin kurtulduğu, kaçının ise ölü veya yaralı olarak çıkartıldığına ilişkin herhangi bir veriye ulaşılamamış [olması]" dolayısıyla giderilemediği raporda vurgulanıyor.
Konuşulan kişilerin verdiği bilgilere göre kentte "sokaklarda cesetlerin olduğu, hastanelerde hasta ve cesetlerin yan yana olduğu bir dönem" yaşandığı anlaşılıyor.
Rapor, ziyaret sırasında konuşulan en önemli sorunun "enkazlar altındaki cesetler ile ilgili yapılması gerekenler ve Adli Tıp Kurumunun üniversitedeki adli tıp öğretim elemanlarından destek almamaları" olduğunu kaydediyor.
Heyet, kırsal ziyaretlerinde "köy mezarlıklarında çok sayıda yeni mezar kazılmış olduğunu gördük[lerini]" aktarıyor. "Konuştuğumuz kişiler, kırsaldaki kişilerin, ayrıca da özellikle göçmenlerin hiç bekletmeden kayıplarını toprağa verdiklerini belirttiler. Bu da kayda geçmeyen ölümlerin olabileceğini düşündürmektedir."
Öneriler
Rapor soğukkanlı tespit ve eleştirilerin yanı sıra geleceğe ilişkin yüksek beklentiler ve umutlarla kapanıyor:
► Deprem sonrası böylesi bir yıkım, deprem öncesinde gereken risk yönetiminin yeterince yapılamadığını bir göstergesidir. Bu boyutta bir yıkım ve hasar sonrasında en iyi ve hızlı bir yanıt sonrasında da kayıplar olacaktır; ancak kayıpların büyümesinin nedeni başarılı bir risk yönetiminin olmayışıdır.
► İl genelinde iki katlı evler bile çokça hasar görmüş, çok katlı binaların birçoğu yıkılmıştır. İyileşme sürecinde de aynı hatalara düşmemek son derece önemlidir. Şu anda bizi bekleyen tehlike, eski anlayışla eski yerlere benzer yapılar yapmak ve yeni afetlere doğru yol almaktır.
► Toplumun katılımıyla yeni bir anlayışla zeminle barışık, depreme dayanıklı sağlam yapılarla sağlıklı sürdürülebilir kentler hedefine doğru ilerlemek gerekir.
► Vatandaşların güvenle yaşayabilecekleri ve çalışabilecekleri güvenli binalar haklarıdır. Bundan sonraki imar süreçleri bu hak temelli bir yaklaşıma dayanmalıdır.
► Vatandaşların bu hakkı kullanma ve denetleme süreçlerinde yetkileri olmalıdır. Vatandaşların hiçbirinin herhangi bir kimliği nedeni ile dışlanmadığı ya da bu algının oluşmadığı katılımcı bir afet yönetim süreci sağlanmalıdır.
►Bunun için de tüm yetkililer hesap verebilir olmalıdır. Toplumun tüm kesimlerinin eşitlikçi bir yaklaşımla süreçlere katılımı desteklenmelidir."
(AEK)