Dış borç stokunun AKP döneminde azalmadığı, 2002'de 130 milyar dolarken 2006'nın sonunda 206,5 milyar dolara çıktığı görülüyor. Bu, dış borç stokunun yüzde 59 artması demektir.
Netleşen dış borç tablosunu yeniden masaya yatırdığımızda şunları görüyoruz:
Kamunun dış borç stoku azalmamış, büyümesi yavaşlamıştır. 2006'da kamu dış borç yükü yüzde 2.1 artarak 69,5 milyar dolara çıkmıştır.
DIŞ BORÇ STOKUNUN PROFİLİ
|
Kamunun AKP döneminde dış borç stoku azalmamış, 64 milyar dolardan 69,6 milyar dolara çıkmıştır. Bu, azalma değil artışta yavaşlamadır ve doğaldır, çünkü bu dönemde kamu dış borç almayı gerektirecek icraatta olmamıştır, Bir kere büyümeye katkısı olmamıştır. Borcu borçla kapatmayı hedef almış, bütçede faiz dışı harcama hedeflerini gerçekleştirmek için sürekli kamuya kemer sıktırmış, borç ödemiştir.
Nedir kemer sıkmalar? Memurlara düşük maaş ödemiş, yeni kamu personeli almamıştır. Sosyal devleti askıya alıp sosyal harcama yapmamış, toplumu kötü kamu hizmetine maruz bırakmış, kamu varlıklarını yok bahasına özelleştirmiş ve bunlarla faiz ödemesi yapmış, dolayısıyla yeni borçlanma yerine sosyal devlet olmaktan vazgeçerek kamunun borçlanmasını yavaşlatmıştır. Yine de kamu borç stokunu 6 milyar dolar artırmaktan geri kalmamıştır. Ama, daha önemlisi özel sektörün dış borç yüküdür ve Erdoğan, "Bu borçtan bana ne" diyemez, çünkü bir kriz anında bu borçlar özel sektörce ödenemezse, fatura kamunun önüne konulacaktır, nitekim 2001 yılında bu yapılmıştır.
Gelelim toplam dış borç stokunda özel sektörün kartopu gibi büyüyen borç yüküne.
Reel sektör borçları
Türkiye ekonomisinin 2006 da yaşananlarla birlikte kırılganlığını en çok artıran bu kez , finans kesimi değil, reel kesim oldu. Türkiye'nin dış borcunda son yıllarda baş gösteren "özelleşme", 2006'da iyice belirginlik kazandı ve yeni bir sıcak para krizinin yaşandığı Mayıs-Haziran döneminde bile azalmadı . Türkiye'nin dış borç stoku 2001 yılından sonraki dönemde yüzde 82,7 büyüyerek 2006 sonunda 206,5 milyar dolara kadar yükseldi. Bu dönemde özel sektörün borcunda ise yüzde 182'lik büyüme yaşandı. 2001 yılı sonunda 43,1 milyar dolar olan özel sektörün (bankalar+şirketler) toplam dış borç stoku 2006 sonunda 121,2 milyar dolara çıktı.
Özel sektör dış borcunun 73 milyar dolarlık kısmı şirketler kesimine, 48 milyar doları ise bankalara ait bulunuyor. Özel sektörün dış borçlanmasındaki artış yüzünden Türkiye'nin dış borçlarının GSMH'ye oranı yeniden kritik sınır olan yüzde 50'nin üzerine çıktı.
Bankalar dış borçlanmada önceleri ihtiyatlı giderken, 2006'nın son çeyreğinde borçlanmayı artırmış görünüyorlar.Şirketlerin ise dış borçlanma iştahı azalmamış görünüyor. Özellikle yüksek büyüme yaşanan son 3 yılda, özel sektörün hızla dışarıdan borçlandığı,Tüpraş, Erdemir gibi özelleştirmelerin de dış borçlanma ile gerçekleştiği dikkati çekiyordu. Dolayısıyla, büyümenin sıcak para girişinin yanı sıra, dışarıdan sağlanan kısa ve orta-uzun vadeli kredilerle gerçekleştirildiği söylenebilir.
Özellikle şirketlerin önemli kur risklerine rağmen borçlanmalarında "ucuz kur, yüksek faiz" politikası önemli bir rol oynuyor. IMF destekli politikaların etkisiyle kura baskı yapılacağına güvenen şirketler, dışarıdan borçlanarak içerideki yüksek faiz yükünden de kurtulmuş görünüyorlar. Nitekim, şirketlerin 2002 sonrası dışarıdan yaptıkları borçlanmalar sayesinde faiz giderlerini azalttıkları görülüyor.
En büyük 500 sanayi şirketinin, net katma değerinin kar-faiz-ücret arasındaki dağılımına bakıldığında da , ucuz dövizle borçlanmanın şirketlerin faiz giderini azalttığı görülebiliyor. Faizlerin zirvede olduğu kriz yılı 2001'de net katma değerlerinin yüzde 48.2'sini faize ayırmak zorunda kalan şirketlerin, dışarıdan borçlanmalar sayesinde bu payı 2005'te yüzde 8'e kadar azaltıp, bu sayede faiz giderlerini düşürüp karlarını artırabildikleri görülüyor.
Özel banka ve şirketlerin dış borçlanmada paylarının kısa sürede yüzde 58'e yaklaşması , bu kesimin "ucuz kur" lobiciliği yapmasını da beraberinde getiriyor.
Özetle, 2006'da da dış borç stoku azaltılamamış, hatta yüzde 52 oranında büyültülmüş ve çok önemli bir kırılganlığa katlanılmıştır. Şimdi bu borç yükünün baskısı altındadır hükümet. Bu kırılganlığın altında düşük kur politikasından vazgeçilemiyor, sıcak paraya fahiş faizler ödenmeye devam ediliyor, ucuz döviz ülke ekonomisini içten çökertiyor, hızla uydulaştırıyor, küçük ve orta işletmeler çöküyor, tarım iyice çözülüyor, kentlerde 5 milyon işsize her gün yeni işsizler ekleniyor.
Bu durumun hesabı verilmeli. (MS/TK)