Annan: 16 Eylem Günü
BM'nin bu nedenle 25 Kasım'dan başlamak üzere "Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddete Karşı 16 Eylem Günü" ilan ettiğini belirten Annan, tüm dünya hükümetlerinin, BM birimleri ve sivil toplum eylemcilerinin bu 16 günü, kadınlara yönelik şiddetin zararlı sonuçlarına odaklanmak için kullanacaklarını söyledi.
Annan, kadınların, hukukta ve gündelik yaşamda karşı karşıya kaldığı sistematik ayrımcılığın ve eşitsizliğin her bölgede, ülkede ve kültürde, gelirden, sınıftan ırktan ve etnisiteden bağımsız olarak gerçekleştiğine dikkat çekti.
BM Genel Sekreteri Kofi Anan açıklamasında şöyle dedi:
"Toplumsal cinsiyet temelli şiddet topluma bir bütün olarak da zarar veriyor. Kadınların verimli bir çalışma çevresine katılmasını, kız çocuklarının okula gitmesine engel oluyor. Kadınları zorla ve korunmasız sekse karşı daha da savunmasız kılıyor; ki bunlar HIV/AIDS'in yayılmasında anahtar bir rol oynuyorlar. Bedelini bütün aile, derin ve sürekli bir şekilde ödüyor"
Annan, kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddet söz konusu olduğunda, toleransa ve hoş görülebilecek mazeretlere yer olmadığına dikkat çekerek, herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet etti.
WHO: Her 6 kadından biri aile içi şiddete uğruyor
"25 Kasım Uluslararası Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesi Günü" nedeniyle bir açıklama da Dünya Sağlık Örgütü'nden (WHO) geldi.
WHO, yaptıkları araştırmanın dünya genelinde her altı kadından birinin aile içi şiddete maruz kaldığını ortaya koyduğuna dikkat çekti.
WHO Aile ve Halk Sağlığı Genel Direktör Yardımcısı Joy Phumaphi, şiddet gören kadınların gerçek sayısının çok daha fazla olduğunu belirterek, kadınların şiddeti gizlediklerine dikkat çekti.
Kadınlara bütün kapılar kapalı
WHO'nun 10 ülkede, 24 bin kadınla yapılan görüşmelere dayanan araştırmayla ilgili olarak "Kadınların gidecek hiçbir yerleri olmadığını" söyleyen Phumaphi, "bütün kapıların kapalı olması nedeniyle, çoğunun çaresizlikten intihara teşebbüs ettiğini, bazılarının da canlarına kıydığını" aktardı.
Araştırmada, kadınların yüzde 4 ila 12'si hamilelik dönemlerinde şiddete maruz kaldığı, bu şiddetin faillerinin yüzde 90'ının ise henüz doğmamış bebeklerin babaları oldukları belirlendi.
WHO'nun yedi yılda tamamlanan araştırması, Namibya, Peru, Japonya, Tayland, Samoa, Brezilya, Etiyopya, Bangladeş, Tanzanya ve Sırbistan-Karadağ'ı kapsıyor.
İzmir Barosu: Kadına şiddet meşru gösterilemez
İzmir Barosu Kadın Hakları Komisyonu Yönetim Kurulu üyesi Nurten Çavuşoğlu'da 25 Kasım nedeniyle yaptığı açıklama da,şiddetin, her kime uygulanırsa uygulansın, insan hakları ihlali olduğu dikkat çekerek, "meşru gösterilemez ve hoş görülemez" dedi.
Çavuşoğlu açıklamasında, "Türkiye'de her üç kadından biri, yalnızca kadın oldukları için dövülüyor; ruhsal, psikolojik, ekonomik baskıya maruz kalıyor; cinsel tacize, cinsel istismara ya da tecavüze uğruyor. Yalnızca farklı cinsten olmak, kadını potansiyel şiddet mağduru konumuna düşüremez" dedi.
Çavuşoğlu: Yasadaki kabul edilmesi mümkün olmayan düzenlemeler
Çavuşoğlu, sivil örgütlerin, özellikle de kadın örgütlerinin mücadele ve katkılarıyla yasalarda, kadına yönelik pozitif düzenlemeler yapıldığını belirterek, yasalardaki kabul edilmesi mümkün olmayan düzenlemelere atıfta bulundu.
İzmir Barosu Kadın Hakları Komisyonu Yönetim Kurulu üyesi Nurten Çavuşoğlu, basın açıklamasında konuyla ilgili TCK'nin ilgili maddelerini örnekleyerek şöyle dedi:
"TCK'nin 102. maddesinde düzenlenen cinsel saldırı suçu ile 105. maddesinde düzenlenen eşe karşı tecavüz suçunun, takibi şikayete bağlı diğer suçlar gibi CMK'nin 353. ve 354. maddelerinde düzenlenen "uzlaşma" kapsamına alınması bunlardan biridir.
Devlet eliyle pazarlık
"Tecavüze ya da cinsel saldırıya uğramış kadınların, Devlet eliyle tecavüzcü ya da cinsel saldırıda bulunan şüpheli veya sanık ile karşı karşıya getirilmesi, zararın giderilmesinin pazarlığı yapılması sonucunu doğuran, kadını küçük düşüren bu düzenleme kaldırılmalı, cinsel saldırı suçları uzlaşma kapsamından çıkarılmalıdır."
Çavuşoğlu, Anayasa'nın 41. maddesi ile Devlete, özellikle kadınları ve çocukları koruyucu düzenlemeler yapma yükümlülüğü getirdiğini söyleyerek kadına yönelik şiddetle ilgili alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı:
Şiddet önleme politikası oluşturulmalı
*Kadınlara ve çocuklara yönelik her türlü şiddete bağlı maddi ve manevi tazminat davaları 4320 sayılı yasada olduğu gibi, harçtan muaf tutulmalı,
*Şiddetin önlenmesi konusunda eğitim politikası oluşturulmalı,
*Belediyeler, kanunda öngörülen kadın ve çocukların korunmasına yönelik sığınma evlerinin açılması için harekete geçirilmelidir.
İstanbul Barosu KKB ve KHK: Aile İçi Şiddet, ailede demokrasiyle Olur
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Av. Nazan Moroğlu ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Av. Aydeniz Alisbah Tuskan da 25 Kasım'la ilgili olarak ortak basın toplantısı düzenledi.
Ortak basın açıklamasında, "Aile içi şiddete dur" demek için, toplumun en küçük birimi olan ailede demokrasinin sağlanması gerektiğine dikkat çekildi
Av. Moroğlu ve Av. Tuskan'ın, basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi:
"Kadına yönelik şiddet ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, ruhsal, cinsel veya ekonomik açıdan zarar görmesine ve acı çekmesine yol açan, kadının insan haklarını ve onurunu zedeleyen bir eylemdir.
"Kadına yönelik şiddet olaylarına iş yerinde, sokakta, okulda, gözaltında, savaşta, kadınlar en korunduğu yer diye düşünülen "aile içinde" yaygın bir şekilde vardır.
"Hakaret, tehdit, dayak, aşağılama, cinsel taciz, tecavüz, yaralama, öldürme gibi eylemler, genellikle erkeklerin kadınlar üzerinde uyguladıkları güç gösterisidir.
Moroğlu ve Tuskan, kadına yönelik şiddetin ataerkil zihniyetin ürünü olduğuna dikkat çektiler.
Ortak basın açıklamasında, 1998 yılında "4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun"un kabul edilmesiyle "aile içi şiddete" karşı duyarlılığın arttığına vurgu yapıldı.
Moroğlu ve Tuskan, İstanbul Barosu'na başvuran şiddet mağduru kadınların üç gruba ayrıldığını söylediler:
"Yasal haklarını bilmeyenler yüzde 50); - Haklarını bilseler de kullanma cesareti olmayanlar (yüzde 20); - Haklarını bilen ve kullananlar (yüzde 30)."
Açıklama da son olarak şiddetin önlenmesi, yasaların öğrenilmesi ve kadınların bilgilendirilmesi için yapılması gereken görev dağılımına dikkat çekildi:
"Kadına yönelik şiddetin tam anlamıyla önlenebilmesi için, yasalar konusunda bilgilendirme toplantıları için Barolara ve sivil toplum kuruluşlarına, şiddete karşı toplumsal duyarlılığın artırılması için görsel ve yazılı medyaya, kanunun uygulanmasında Aile Mahkemelerine, Adli Tıp, Sosyal Hizmetler ve polis teşkilatına büyük görev düşmektedir." (AD)