“
İkinci kez Rosa ile görüşmemizde onu rahatsız eden bir şeylerin olduğunu ama bir türlü dile getiremediğini söyledim. Bu soruları ona sorup soramayacağımı öğrenmek istedim, ‘evet’ dedi.
- Alf içki içtiğinde sinirli oluyor mu diye sordum.
Sorumdan rahatsız olduğu belliydi ama bozuntuya vermedi. Kendini toparlayıp ‘evet’ dedi.
- Çocuklarına şiddet kullandığı oluyor mu?
- Hayır, dedi sinirli bir tonda...
- Alf sana şiddet kullandı mı?
Rosa bu soruyu beklemiyordu, şok geçirmiş gibi donup kaldı. Yanaklarından yaşlar dökülmeye başladı..
- Evet dedi. 10 yılı aşkın bir süredir Alf’in ona zaman zaman şiddet kullandığını söyledi.
Daha önce eşinin uyguladığı şiddetten kimseye bahsedip etmediğini sordum.
- Hayır, dedi hüzünle.
- Peki, çocuklar durumun ne kadar farkındalar?
Rosa’nın gözlerinden akan yaşlar yoğunlaştı.
- Zaman zaman araya girdikleri oluyor..
Rosa’nın mesleği yüksek bürokrat. İsveç’li bir aile. Kocası Alf ise araştırmacı uzman. Çocukları Emma 14, Calle 11 yaşında..
* * *
Yıllardır İsveç’te yaşayan gazeteci yazar ve rehber psikolog arkadaşım Gülseren Engström, “Aile İçi Şiddet- Çaresi Ne?” isimli kitabında anlatıyor bu olayları.
Aile içi şiddetin, dünyanın bu sorun ile en fazla mücadele eden toplumlarında bile gizli gizli yaşandığının tipik bir örneği. Aile içi şiddet belki en uygar ülkelerde bile engellenemiyor ama bizden farklı olarak orada göz yumulmuyor.
Bu olayın nasıl ortaya çıktığına bakalım yine aynı kitaptan. Alf bir gün çocuklarının okuduğu okula içkili bir biçimde geliyor. Herhalde sıkıntı verici davranışlarda bulunuyor ki okul görevlileri hemen Sosyal Hizmetler Kurumu’na başvuruyor. Aile-çocuk bölümündeki terapistler hemen araştırma başlatıyorlar. Daha ilk görüşmede babanın durumunun sadece içkiden ibaret olmadığını fark eden terapistler aileyi görüşmeye çağırıyorlar. Rosa ile görüşmede bazı kelimeler dikkat çekiyor ve giderek derinleşen görüşmelerde Alf’in şiddet kullandığı ortaya çıkıyor.
Peki sonra ne oluyor? Bizdeki gibi ‘kocandır döver de sever de’ diye evine gönderilmiyor. Ya da mahkemeye gidip ‘Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etme” düşüncesinde bir hakimle de muhatap olmuyor Rosa.
Aslında İsveç toplumunda yüksek bürokrat olan Rosa bu duruma en başta devletin asla göz yummayacağını biliyor. Kadının ve çocukların üzerinde babanın kocanın hakimiyet dövme hakkı olmadığını ısrarla savunan bir devlet ve hukuk anlayışı olduğunu da biliyor ama aile içi şiddeti yıllarca gizliyor. Peki neden?
Rosa’nın anlatımı ile “ona aşıktım ve iki çocuğumuz vardı. Onu terk edemedim duyduğum utançtan ve aşağılanabileceğim korkusundan.”
Rosa, ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Aile içi şiddeti terapisti itiraf ettikten sonra gidip polise başvurup olanları anlatıyor, Alf hemen gözaltına alınıyor..Bir hafta tutuklu kalıyor ve çift boşanıyor.
Gülseren, kitabında sadece İsveçli kadınların sorunlarına değinmiyor. Orada yaşayan Türkiye’denr göçmüş kadınların yaşadığı aile içi şiddet olaylarına ilişkin örnekler elbette daha çok. Ama biz o olayların nasıl geliştiğini içinde yaşadığımız toplumdan çok iyi biliyoruz zaten.
İsveç’te bizden farklı olan, aile içi şiddete başvuran (çoğunlukla erkek) kişilerin sırtının sıvazlanmaması, görmezden gelinmemesi, kadını çocukları kurtarmanın yollarının araştırılması.
İsveç toplumu, orada yaşayan göçmen ailelerin sorunlarını çözme ve aile içi şiddeti engelleme yolunda önemli adımlar atıyor ancak Rosa’nın sözleri aile içi şiddetin derin köklerini aydınlatmada çok önemli:
“Kendimizi, eşit ve özgür kadınlar olarak görmeye çalışıyoruz ama sakladığımız acı gerçeğimiz bambaşka. Bir de şiddetin yalnız göçmen kökenli ailelerde olduğu yalanını söyleyip duruyoruz. Şiddete uğrayan İsveç kökenli kadınların oranını hiç merak ettik mi?”
Dönence Yayınları tarafından Türkiye’de yayınlanan “Aile İçi Şiddet-Çaresi Ne?” kitabı dünyadaki yaklaşık 1 milyar ailenin bu ailelerin içinde yaşayan insanlar için zaman zaman nasıl bir zindan olduğunu ve bu “zindan”ın sıcak bir “yuva”ya dönüşmesi için neler yapılması gerektiğini irdeliyor.
Çok zor, gerçekten çok zor problemler. Neden zor çünkü psikolojik, çevresel, dinsel, kalıtsal, kültürel faktörler var bu sorunun aşılmasını önleyen. Gülseren sorunun çözümü için ünlü İsveç’li çocuk kitapları yazarı Astrid Lindgren’in önerisine atıf yapıyor:
“Ben temelden başlamamız gerektiğine inanıyorum: Çocuklardan.” (FÖ/HK)