Fotoğraf: HDP Basın
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar-Başaran, partisinin Ankara’daki genel merkezinde gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı.
“Çifte standart var”
HDP’ye yönelik baskılar başta olmak üzere, Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi kararı, HDP’li milletvekillerine saldırılara kadar geniş bir alanda konuşan Acar-Başaran, şu noktalara dikkat çekti:
Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığı: Önceki gün Meclis’te, Türkiye’nin demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecek bir toplantı gerçekleştirildi. DBP Eş Genel Başkanı Salihe Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması için toplanan karma komisyonda görüşmeler yapıldı.
Bu süreç önce bir linç politikasıyla başladı, önce yandaş medya linç etmeye başladı. Bu ülkenin suçlularıyla fotoğraf vermeye çekinmeyen; kadınları, Kürtleri, demokratik siyaseti hedef alan Suç İşleri Bakanının hedef göstermesi ve akabinde Cumhurbaşkanının verdiği talimatla Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması için süreç yürütüldü.
Biz bu sürecin demokratik siyasete, kadınların ve halkların iradesine bir darbe olduğunu biliyoruz. Aslında bir prosedürün gerçekleştirildiğinin farkındayız.
Çünkü AKP Genel Başkanının açıklamasında “Derhal ihanetin hesabı sorulmalı” derken bu süreci aslında noktalamış oldu. Kendi açısından bu süreç tamamlandı, ama formalite bir biçimde Meclis’te komisyon toplandı ve görülmemiş bir biçimde bir milletvekilinin 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet ve müessir fiili nedeniyle Türkiye’de dokunulmazlığı kaldırılıyor. Görüşmenin yapıldığı salon daha önce de benzer hukuksuzlukların, siyasi darbe operasyonlarının bir aracı halindeydi.
Bu görüşmeler de bir benzeri olarak devam etti. Görüşmelerde iktidar ve ortağının milletvekilleriyle ilgili yaptıkları değerlendirmeler de burada meselenin bir polise karşı gerçekleştirilen bir eylem olmadığını açık bir biçimde gösterdi. Yargı bir kez daha araçsallaştırılarak demokratik siyasete bu biçimde geri adım attırılmaya çalışılıyor.
Bu da ülkedeki çifte standardın, ikili hukukun bir göstergesidir. Bir kez daha ifade ediyoruz; 2015 ‘ten bu yana sistematik bir biçimde uyguladığınız operasyonlar başarısız oluyor. Bu yöntemler bir kez daha başarısız olmaya mahkûmdur.
Bizler, bileşen partilerimizin milletvekillerinden hiçbiri dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmadık. Hiçbirimizin dokunulmazlığı yoktu, özellikle gerçekleştirdiğimiz eylem ve etkinliklerde polislerin gerçekleştirdiği fiziki müdahaleler de bunların bir göstergesi. Bu yöntemlerle bize geri adım attıramayacaksınız.
Saliha Aydeniz, DBP Eş Genel Başkanı, bir kadın, bir Kürt olduğu için bu saldırılara maruz kalmıştır. Aydeniz halkın iradesidir ve iradesi olmaya devam edecektir.
“Adaleti biz sağlayacağız”
Mahpus siyasetçiler: Biliyoruz ki savcısından hakimine yargı mensuplarının tümü iktidarın politikalarına göre pozisyon alıyor. Adil yargılamanın bu ülkede artık olmadığını, bu ülkenin uzun bir süredir hukuk devleti olma vasfını kaybettiğini çok iyi biliyoruz. Mahkemelerde Anayasanın uygulanmadığının farkındayız.
Bunun son örneği belki Kobanî Kumpas Davası ama bunun pek çok örneğine şahidiz. Biz yarın HDP Kadın Meclisi olarak arkadaşlarımızın yanında olacağız, hep beraber mahkeme heyetinin yargılamasını değil, arkadaşlarımızın iktidarı ve mahkeme heyetini yargılamasını izleyeceğiz.
Çok açık ki yargılanan değil yargılayan bizleriz. Yargılayanlar Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel, Figen Yüksekdağ, Ayla Akat ve diğer tüm arkadaşlarımız ve AKP-MHP ittifakının Kürt ve kadın düşmanı politikalarını yargılamaya devam edecekler. Arkadaşlarımızın mikrofonu kapatıldığında söylediklerini buradan yüksek sesle bir kez daha söylüyoruz: “Biz milyonlarca insanın temsilcisiyiz, demokrasi için mücadele ediyoruz, sizden de adalet beklemiyoruz.” Evet, biliyoruz yargınız gibi adaletiniz de yanlı. Adaleti bu ülkede biz sağlayacağız.
“Sözümüzü söylemekten vazgeçmeyeceğiz”
İstanbul Sözleşmesi: Talimatlı yargının örneği sadece politik dosyalarda değil, Danıştay’da da gördük. Danıştay’da İstanbul Sözleşmesinden geri çekilmesi konusunda onlarca kadın kurumunun, baronun, siyasi partilerin, insan hakları kurumunun başvurusuyla bir dava açıldı.
Kadına yönelik şiddet vakaları artarken iktidar ve yargısı İstanbul Sözleşmesinden geri çekilme kararını onayladı. Danıştay’ın verdiği yanlı kararla kadına yönelik şiddetin altına imza atmış oldu.
Bizler HDP ve Kadın Meclisi olarak daha ilk günden beri “İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz, İstanbul Sözleşmesini uygulayın, İstanbul Sözleşmesi bizimdir” diyerek sokaklarda, 8 Mart ve Newroz meydanlarında, alanlarda, Meclis’te savunduk, savunmaya devam edeceğiz. Çünkü biz bu ülkede kadınlar katledilmesin diye mücadele ediyoruz, erkek tahakkümüne karşı yaşamları üzerinde kendileri karar versin diye mücadele ediyoruz. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmediğimizi her yerde ifade etmeye devam edeceğiz. Kolluk gücünüzü önümüze de yığsanız, mahkeme salonlarına barikatlar da kursanız sözümüzü söylemekten vazgeçmeyeceğiz
"İstismar faili erkek AKP açısından bir kanaat önderi!"
N.Ç davasının faili kanaat önderi oldu: İstanbul Sözleşmesini iptal edenler kimlerle yürüyor? Erkek egemen zihniyetin sözleşmenin iptal talebinden de iktidarın ortaklarından kimlerle yol yürüdüklerini çok iyi anlayabiliyoruz. Bunun en son örneği olarak dün basına bir fotoğraf düştü.
Derik Kaymakamı uyuşturucu için bir toplantı gerçekleştirmiş, uyuşturucuya karşı mücadele için. Ama kanaat önderi olarak getirdiklerinden biri Türkiye’nin hafızasına kazınan N.Ç. Davası olarak bilinen davanın sanıklarından Şeyhdavut D. idi.
Yani küçük bir kız çocuğunun istismarında fail olan sanıklardan biri olan Şeyhdavut D. isimli erkek, AKP açısından bir kanaat önderi. Uyuşturucu ile mücadele ederken çağırdıkları isimlerden bir tanesi bu. İktidarın kimlerle yol yürüdüğünün, kimlerle bir arada olduğunun bizim için en açık örneği. Tabii ki biz onların kimlerle yol yürüdüğünü biliyoruz ama biz de her gün en yerelden merkeze örgütlülüğümüzü genişleterek buna karşı mücadele edeceğiz.
"Son 4 yılda doğum kontrol haplarının fiyatı tam üç kat arttı"
Doğum kontrol hapları: Kadına yönelik şiddet bir kırım boyutuna gelmişken bir taraftan da iktidarın yürüttüğü bu savaş, çatışma, düşmanlık politikasının bir sonucu olarak da her gün biraz daha yoksullaşıyoruz, ekonomik kriz her gün biraz daha derinleşiyor. Fiyat artışlarından kendi haricinde herkesi sorumlu tutan bu yargı en nihayetinde fiyat artışlarını Allah’a bağladı.
Diyanet, ekonomik kriz ve fiyat artışlarını tayin edenin Allah olduğuna dair fetvayla krizin üstünü örtmeye çalıştı. Evet, bir bu kalmıştı. Bunu da görmüş olduk. Son dört yılda doğum kontrol haplarının fiyatı tam üç kat arttı bu ülkede.
(EMK)