Bu kadar tenha ve sessiz bir İstanbul (Şişli, Taksim civarı hariç elbette) çok ürkütücü... Sabah saat 08:00'de çıktım yola Anadolu Yakasından, Taksim yakınlarındaki ofisimize gelmek üzere... Trafik, yol, sokaklar, dolmuşlar, bir "resmi tatil" günü kadar boş, atmosfer de -hiç hakikisini görmedim ama- filmlerden gördüğüm kadarıyla sanki "askeri darbe" sonrasındaki ilk sabah gibi...
Kadıköy'e vardığımda saat 09:00 bile olmamıştı... Sağa sola bakınarak rıhtıma yürüdüm... O kadar tenha ki iskele meydanı, insanlar arasında her zamankinin aksine sekiz on adımlık mesafeler var... Keyfisiz görünen ve aslında dikkat alanıma girmekten de hoşnut olmadıkları apaçık birkaç kişiye doğru yürüdüm, "Gazeteciyim, birkaç soru sorabilir miyim" demeyi de ihmal etmeyerek ama kimsede benimle konuşacak keyif yok gibiydi. Ya yanıtsız yürüyüp gittiler ya da "Ay, yok yok" diye yollarına devam ettiler...
Vapurda fotoğraflarını çekmeme izin vermeyerek benimle konuşan 30'larında iki kadın, Bayrampaşa'da arkadaşlarını ziyaret etmeye gittiklerini söylediler. 1 Mayıs'ı sorunca, bu tenhalığın nedenini anladılar ve o ana kadarki rahatlıkları bozuldu: "Biz de ne güzel yollar boş diyorduk..."
Korku...
Keşke keyiflerini kaçırmasaydım...
Eminönü'ne vardık... İskelede belli ki Avrupa yakasının pek çok merkez noktasında olduğu gibi en az 30-40 kişilik çevik kuvvet vardı... Bir de turistler.. Bir de yine bu tenhalıktan ürküntüye kapılan, işine gücüne varmaya çalışanlar... Ya da siyasi otoritenin emrine itaat etmeyerek, o gün o saatte kendini bir yere saklamayı reddedenler...
Düşünün, güneşli, güzel bir gün, bayram işte.. Ama etrafta size sağa sola bakmamanızı, başınızı önünüzde tutmanızı fısıldayan çevik kuvvet bakışları...
Eminönü'nden Karaköy'e dolmuş...Dolmuşçuların olağanüstü günlerdeki mtühiş icatlarından... Kaptan "Sabahtan beri bu iskele böyle bomboş, ilk kez böyle görüyorum" diyor...
Konuşturmadılar...
Karaköy'de indim, Çukurcuma'ya gelmek üzere, ama oradan umudum var, insanlarla konuşacağım.. Tam Bankalar Caddesi'nin köşesinde herhalde, "Taksim'e yaklaşılıyor" diye daha da fazla çevvik kuvvet...
Genç bir adam bana konuşmak ister gibi baktı, ona yaklaştım... Yaklaşık 50-60 kişilik çevik kuvvet ekibinden biri bize doğru yürümeye başladı... Adam uzaklaştı benden, ben de oradan...
Çıkurcuma yolunda Tophane'ye vardığımda bu sefer yaklaşık 20 kişilik bir polis grubu duruyordu... Baka baka geçtim onlara... Kimse yoktu Boğazkesen Yokuşu'nda... Birkaç mahalleli genç adam, polislerin varlığıyla maceraperest duyguları kabarmış gibi sokakta öyle kabadayı kabayadı dolanıyorlar...
1 Mayıs kedisi...
Şişli'ye giden arkadaşlarımla telefonlaştım bu arada... İyiydiler, ama hepsi biber gazına maruz kalmışlardı...
Ofise varmak üzereyken açılmamış bir dükkanın önünde kolilerin üzerinde kuyruğuyla, arka bacağını sarkıtmış huzurla, derin derin uyuyan bir kedi gördüm... Hiç değilse onu korkutamamıştı polis... (NZ/EÖ)