Bu kavga bizimle başlamadı ve bizimle bitmeyecek. Beş bin yıllık geçmişi var bu kavganın, insanı insan yapan, doğanın ve varolan geleneğin kurulu düzenine başkaldırmasıdır. İnsan bu başkaldırıyı sürdürdükçe insan kalmayı başarabileceği için bizim kavgamız aynı zamanda insan kalabilme kavgasıdır.
İnsan kalabilme kavgası
Bizim kavgamız hırsız, yalancı, talancı ve sahtekar sistemin temsilcisi Gılgameş’e karşı toplumsal hakikati, barışı, özgürlüğü, eşitliği, komünal yaşamı temsil eden Humbaba ile başlayıp yeryüzünü cehenneme çeviren Tanrılara isyan ederek, Tanrılar Tanrısı Zeus’a başkaldıran insanı savunmak uğruna zincire vurulan Prometheus ile devam edegelen insan kalabilme kavgasıdır.
İnsanın hakikati olan özgür düşünce, özgür yaşam yeryüzüne hakim oluncaya kadar devam edecek. Bu kavga vicdanın zorbalığa, hakikaten yalana, mazlumun zalime, özgürlüğün esarete, aydınlığın karanlığa karşı onurlu direnişidir.
|
Bu kavga insanın kendi hakikati ile yaşayabilme kavgasıdır. İnsan özgür düşünebildiği sürece, bu kavga devam edecektir. İnsanların özgür düşünmesini engelleyecek, beyinleri kilitleyebilecek bir icat henüz bulunmadı.
Özgür düşünceyi çaldılar
Kadından çaldığı emek ve değerleri üzerinde talancı ve katliamcı iktidarını inşa eden kurnaz, düzenbaz ve sahtekar erkek, aynı zamanda dünyayı cehenneme çevirmenin temel taşlarını döşemiş oluyordu. Kurnaz erkek sadece kadının emeğini ve yarattığı değerlerini çalmakla yetinmedi, topluma ve toplumsallığa dair her şeyi çaldı.
Toplumun huzurunu, refahını, birlikte yaşama hukukunu çaldı. Barışı, eşitliği, özgürlüğü çaldı. İnsana dair bütün değerleri içinde barındıran komünal yaşamı çaldı. En önemlisi özgür düşünceyi çaldı.
İlk zaferini düşürülen, kandırılan, insanı temsil eden komünal toplum üyesi ve parçası olan Enkido’nun ihaneti ile Humbaba’ya karşı kazanan bu hırsız ve talancı iktidar kültürünün yegane amacı, bütün insanlığı düşürerek, Enkido’laştırmak. İnsanı insan yapan bütün değerlerinden, hakikatinden uzaklaştırmak, kendine yabancılaştırmak ve kendine ihanet ettirmek.
İktidarını korumak için
Bu canavar sistem, insanı değersizleştirmekte asla sınır tanımadı. O kadar pervasızlaştı ki, Tanrı Zeus’un marifeti ile insanı ruhunda bütün kötülükleri barındıran Pandora’nın Kutusu haline getirdi.
Tanrılaşan erkek iktidarının insan için reva gördüğü düzey, verdiği değer ve layık gördüğü yaşam biçimi budur. Yapılan bütün bu kötülüklerin amacı, iktidarını korumak ve kalıcılaştırmaktır.
Bütün kötülüklerin anası, bu zorba ve talancı beş bin yıllık devlet kültürüne karşı verdiğimiz kavgalarda yenilmiş olabiliriz.
Yenilgi kavganın bittiği, zorba iktidar kültürünün kesin zaferi anlamına gelmez. Biz yenildiğimiz zaman değil kavgadan vazgeçtiğimiz zaman zafer onların olur.
Asla zafere ulaşamayacaklar
En basitinden tek suçu hakikat peşinde gitmek ve yazmak olan bizim gibi gazetecilerin yargılanıyor, çok güvenlikli cezaevlerinde tutuluyor olması, bu kavganın bitmediğini, bu zorba sistemin zafere ulaşmadığını ve asla ulaşamayacağının göstergesidir.
Zorba ve talancı devlet kültürünün ortaya çıkmasında Kürtlerin rolü ve misyonu tartışabilir. Neolitik devrimin öncüsü ve neolitik toplum değerlerinin taşıyıcısı Tanrıça kültürünün yaratıcısı Kürtlerin, Humbaba şahsında bu insanlık düşmanı, katliamcı ve yıkıcı sisteme karşı amansız bir direniş içine girdiği tartışmasız. Kürtler, tarih boyunca, yıkıcı ve talancı kültürün panzehiri olan neolitik toplum değerlerinin taşıyıcısı ve savunucusu oldu.
Kürtler vicdanın sembolu oldular
Zorbalığa karşı direnen, vicdanın sembolü ve önderi oldular. Yarattıkları muazzam direniş kültürü içinden Zerdüşt gibi güçlü, ideolojik önderler, Demirci Kawa gibi efsane askeri komutanlar ortaya çıkardılar. Zorba iktidarların zulmü altında inim inim inleyen bütün Ortadoğu halklarına umut oldular.
Kürt halkı, Ortadoğu’nun en güçlü kültürel birikime sahip halklarından biridir. Kendi devletini kurabilecek bilgi ve birikime sahip olduğu halde üstlendiği tarihsel karşıt duruşundan asla taviz vermedi.
Kürt halkı, neolitik değerlere bağlı kalarak, kendini zorba ve yıkıcı kültürün kirliliğinden korumayı başardı. Bugün yeryüzünde nicel olarak devletsiz en büyük halk olarak anılıyorsa, bu neolitik değerlere bağlı kalarak yarattığı muazzam direniş kültürünün sonucudur. Kısacası insan kalmakta ısrarın sonucudur.
Israrın bedeli
Soysuzlaşmanın, ihanetin, kendine yabancılaşmanın dayattığı bir coğrafyada insan kalmakta, hakikati savunmakta ısrarın bedeli çok ağır oldu.
Tarih boyunca yıkıcı ve zorba kültürün temsilcileri olan Gılgameşlerin, Dehakların, Mardukların ve onları ardıllarının en acımasız saldırılarına maruz kalmışlar ve kalmaktadırlar.
Kürtlerin kendi hakikatlerine bağlı kalmasını, kendileri için varoluşsal bir tehlike gördükleri için onları her zaman güvenlik ile hakikat arasında sıkıştırarak ikisinden birini tercihe zorlamışlar.
Bütün Kürtlere Enkidolaşmayı dayatmışlar, kısacası ya hakikatiniz ya da canınız denilmiş onlara. İki seçenek de ölüm demektir.
Biri hakikatine ihanet ettirerek onursuz bir yaşam içinde her gün defalarca onursuz bir ölüm, diğeri ise hakikati uğruna direnerek onurluca bir ölüm. Kütlerin tercihi her zaman direnerek, onurlu bir ölüm olmuştur.
Özgürlükten taviz vermedik
Hakikati olan özgürlüğünden ve direnişinden asla taviz vermemiştir. Onun içindir ki, Humbaba ve Demirci Kawa’nın ardılları her zaman kutsanmış, Enkido ve Harpagos’un ardılları ise her zaman lanetlenmişlerdir.
Katliamcı ve talancı devlet kültürünün yeryüzünü cehenneme çevirdiği 1. Dünya Savaşı’nda Kürtlere karşı saldırganlığını ve barbarlığını en üst düzeye çıkararak, adeta beş bin yıllık direnişin intikamını almak istercesine, en ağır bedeli Kürt halkına ödetmiştir.
Direniş
Kürdistan coğrafyasını dört parçaya bölerek, Kürt halkını çarmıha germiş ve tamamen yok etme sürecine tabi tutmuştur. Her zaman yaptığı gibi ölümlerden ölüm beğen demiştir. Katliamcı kültürün tamam artık başardık diyebilecekleri bir süreçte Anka kuşu misali Kürtler kendi küllerinden yeniden doğarak, tarih sahnesine çıktılar.
Kürt halkının bu çıkışı sıradan bir çıkış değil. En az Zerdüşt’ün çıkışı kadar ideolojik ve felsefiktir. Ve en az Demirci Kawa kadar büyük kahramanlık içeren bir çıkıştı.
“Bu direnişi beş bin yıl önce Humbaba ile biz başlattık, torunları olarak bitirmek de bize düşer” mealinde bir çıkıştı. Beş bin yıllık katliamcı kültürün kapsamlı saldırılarına karşı beş bin yıllık direniş kültürünün yarattığı mirasın tecrübesi ile 40 yıldır aralıksız ve amansız bir direniş içindedir.
Özgür basın geleneği
Bu direniş kaba anlamda bir direniş değildir, zihinsel dönüşümü esas alan sanatsal, edebi ve ideolojik bir direniştir. Hakikati ile var olabilme ve yaşayabilme mücadelesidir. Bu mücadelenin en büyük kazanımlarından biri de yarattığı özgür basın geleneğidir.
Tarih boyunca maruz kaldıkları katliamları ve yaşadıkları büyük trajedilerini yazmalarına, kayıt altına almalarına izin verilmeyen Kürtler, çağımızın teknolojik gelişmelerinin yarattığı olanaklardan yararlanarak, büyük bir irade ile yarattığı özgür basın ordusu ile yaşadığı acılarını, trajedilerini, maruz kaldığı zalimane saldırılarını, direniş alanındaki kahramanlıklarını ve kazanımlarını yazarak dünyaya duyurmaya ve aynı zamanda tarihe not düşmek için kayıt altına almaya başladılar.
Yüzyıllardır, “Kürtlere her türlü kötülük yapılır ama yazılmaz, yazılmasına izin verilmez” teorisini yerle bir ettiler. Bu bir ilkti. Ve kısa sürede egemenlerin korkulu rüyası haline geldi.
Meydan okumak
Yüzyıllardır her türlü kötülüğün, fenalığın serbest, yazılmasının ise yasak olduğu, ismi yasak bu coğrafyada, hakikatin takipçisi ve yazıcısı olmak, beş bin yıllık zorba zihniyete meydan okumaktı.
Kürdün varlığına tahammül edemeyenlerin, Kürdün hakikatinin yazılmasına, gerçek yüzünün teşhir olup dünyaya duyurulmasına tahammül etmeleri beklenemezdi.
En iyi bildikleri ve Kürde karşı sürekli kullandıkları öldürme ve zindana tıkma yöntemi ile hakikat takipçilerini susturmak ve bertaraf etmek istediler. Onlarcasına adaletsiz mahkeme kararları ile idama eşdeğer cezalarla zindanlara tıktılar. Onlarcasını faili meçhul adı altında yargısız infazlarla katlettiler.
Bütün bunlar yaşanırken biz hep şu soruyu kendimize sorduk: “Hakikatin savunucusu olmak mı, susmak mı acı?” Elbette susmak daha acıydı. Hatta ölümün diğer adıydı bizim için. Dolayısıyla bizi güvenlik ile hakikat arasına sıkıştırıp tercihe zorlamak isteyenlere sadece gülüp geçtik. Senin köleliğinle değişmeyiz başımıza gelebilecek en kötü belaları dedik.
Kazanan hakikat olacak
Biz felsefesini, “dünyada tek bir yol vardır, o da doğruluk ve gerçeklik yoludur” sözü ile bitiren Zerdüşt’ün vasiyetinde “Eğer seni parça parça edecek olsalar da, gerçek dışına çıkma ve yalan söyleme” diye yazan Ahmede Xani’nin torunlarıyız.
Kimleri bizi anlamayabilir, hatta bizi çılgın görebilir. Ama hakikati savunan bir yüreğin dik duruşunun verdiği hazzı, verdiği mutluluğu tadanlar bizi çok iyi anlayacaktır. Biz biliyoruz ki, son söz eninde sonunda direnen özgür iradenin olacaktır. Kazanan hakikat olacaktır.
“Dünya dönüyor” dediği için 70 yaşındaki Galileo’yu yargılayan Enginizasyon mahkemesi, dünyanın dönüşünü engelleyebildi mi ki, bizi yargılayıp zindana atanlar da hakikatin zafere yürüyüşünü engelleyebilsin?
Sözün özü, karşı koymak ve direnmek, insan olmak ise bedeli ne olursa olsun biz insan kalmakta ısrar edeceğiz.
Özgür yarınlarda buluşmak umuduyla.
Mehmet Şahin kimdir?Xwebûn gazetesi yazarı ve Kürt dilbilimci, öğretmen. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi |
Mehmet Şahin mektup adresi:
Diyarbakır 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi/ Diyarbakır
TUTUKLU GAZETECİLERİN MEKTUPLARI
1. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ: "Dirençli kalmaya çalıştığımızı bilin"- Serdar Altan
2. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ: "Tek suçum 'Barış Annesi' olmam ve barışı istememdi - Remziye Temel
3. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ: Gazeteciyiz, haklıyız, çıkacağız ve yeniden yazacağız - Aziz Oruç
4. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ: Biz kadınlar çağın tanrılarının korkulu rüyasıyız - Safiye Alağaş
5. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ - "Direğin üstünde kablo döşerken aldılar beni" - Ömer Çelik
6. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ: Biz gazeteciyiz ve her zaman gazeteci olacağız
7. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ: Hakikat yolunda her türlü bedeli ödemeye hazırız
(MŞ/NÖ)