Haberin Kürtçesi için tıklayın
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Prof. Dr. Mithat Sancar, partisinin Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı.
"Emine Şenyaşar'a adalet istiyoruz"
Sancar, özetle şu konulara değindi:
Şenyaşarların Mücadelesi: Emine Şenyaşar ve oğlu katliamdan bugüne adalet mücadelesini kararlılıkla sürdürüyor. Urfa Adliyesi önünde 9 Mart 2021 tarihinde başlattıkları adalet nöbeti 463’üncü gününe girdi.
Buradan bir kez daha söylüyoruz; Emine Ana yalnız değildir. Onun adalet talebi bizim talebimizdir, asla yalnız bırakmayacağız. Onun haykırışı, bu ülkede adalet arayanlara bir ışık ve cesaret örneği olarak görülmelidir. Tek başına başlattığı nöbeti, bugün ülkenin dört bir yanında ve ülke dışında yankı bulmuşsa mücadelede kararlılığın ve haklılıkta inancın bir sonucudur. Bu kararlılık ve mücadele devam ettikçe adaleti sağlamak da yakındır.
“Kürt Sorununu çözmeyen çözülür”
“Çözüm süreci”: Tüm toplumu ve ülkeyi, siyaseti ve geleceği yakından ilgilendiren önemli bir hususu bir kez daha burada sizlerin huzurunda değerlendirmek istiyorum. Bu da Kürt sorununda çözümsüzlük, savaş politikaları ve tecrit meselesidir. Ortada bir gerçeklik var.
Peki, Çözüm Süreci, o umut yaratan kanın durduğu iki buçuk yıllık süreç, ne zaman sona erdi? Fiilen 5 Nisan 2015’te sona erdi. 5 Nisan 2015, İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşmelerin kesildiği tarihtir, tecridin ağırlaştırılmış olarak yeniden devreye sokulduğu tarihtir. Çözümsüzlük politikalarının, savaş uygulamalarının yeniden ve ağır şekilde devreye sokulduğu yeni dönemin başlangıcıdır. O günden bugüne yaşadığımız yıkımlar herkesin gözü önündedir.
Gözü önündedir, ama gözümüzün önündekini görmek ayrıca cesaret ister. Biz işte bu cesareti gösteriyoruz. Çözümsüzlüğü yaratan her türlü uygulamayı reddediyoruz. Bir başka örnek vereyim. İmralı’da Öcalan ile en son Ağustos 2019’da avukat görüşmesi yapılmıştı. Kamuoyuna çok net bir mesaj vermişti Abdullah Öcalan, “Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım” demişti.
Burada da başta devlet aklı olmak üzere bütün kesimlere bir mesaj iletmişti. Neden bu şans değerlendirilmiyor? Neden daha önce tecrübe edilmiş ve aslında önemli gelişmeler yaratmış yöntem rafa kaldırılıyor? İşte bizim Kürt sorununda demokratik çözüm ve barış derken, bunun yöntemi olarak diyalog, müzakere ve demokratik siyaset derken kastettiğimiz her alanda bunun imkanlarını yaratmaktır, ortadan kaldırılan şartların yeniden sağlanmasını istemektir.
“Milletvekillerimiz darp edildi”
Gemlik Yürüyüşü: Gemlik Yürüyüşü de bizim demokratik çözüm ve barış konusunda tutumumuzun bir başka alandaki yansımasıdır. Yaygınlaşan savaş politikalarına, daha da derinleştirilmeye çalışılan çatışma anlayışına karşı demokratik çözüm ve barış imkanlarına dikkat çekmektir. Bu bir demokratik haktır.
Gösteri anayasal bir hak. Ama bu demokratik imkanı kullandırmamak için güvenlik güçleri iktidarın emriyle ağır şiddet uyguladılar. Milletvekillerimiz darp edildi, hatta gözaltına alınmak istendi. Kelepçe takıldı. Görüntüler ortada. Şimdi burada böyle bir anlayışın nereye çıkacağını kestirmek zor değil.
Demek ki, barış ve çözüm için yapılan her türlü girişim bu iktidarı rahatsız ediyor. Çok rahatsız ediyor. Çünkü onlar için savaş siyaseti, çözümsüzlük, gerilim, kutuplaşma hayatta kalmanın neredeyse tek yolu. Biz ise hayır diyoruz. Çatışmaları bitirmek istiyoruz. Biz bu ülkede kalıcı barışı sağlamak istiyoruz. Onun için her alanda mücadele yürütmeye devam edeceğiz. Parlamento zemininde bütün gücümüzü kullanacağız.
Demokratik siyasetin bütün alanlarında çalışmalar yürüteceğiz. Vazgeçmeyeceğiz. Barış ve çözüm için kapalı tutulan kapıları açacak anahtar tam da budur işte. İşte o nedenle HDP’ye yeniden saldırılar başlıyor. Alışmadığımız bir şey değil. Biliyoruz, saldıracaklar ama başa döneyim. Biz gerçeklikleri saklayarak siyaset yapma anlayışını reddediyoruz.
Bize bu ülkede yıkımın, yaşamakta olduğumuz büyük sefaletin, derin yoksulluğun, yaygınlaşan açlığın doğrudan doğruya savaş politikalarıyla bağlantılı olduğunu söylüyoruz. Kürt sorununda çözümsüzlük anlayışı derinleştikçe, çözümsüzlük politikaları yaygınlaştıkça sadece ekonomi çökmüyor, toplum da çürütülüyor.
İşte geleceği bu zihniyet üzerine kurmayı değil; tam tersine eşit yurttaşlık temelinde Kürt sorununun demokratik olarak çözüldüğü, demokratik siyasetin her alanda belirleyici olduğu bir yaklaşımı savunuyoruz.
Bunu söylemek iktidarı rahatsız eder bunu anlıyoruz. Çünkü varlığını inkara, savaş politikalarına, kutuplaşmaya, düşmanlaştırmaya bağlamış. Peki muhalefete ne oluyor? Bu gerçeklikler karşısında bütün muhalefete soruyorum.
Bu gerçeklikler karşısında sözünüz nedir, önerileriniz nedir? “Bu iktidarın izlediği yolu aynen devam ettireceğiz” diyorsanız bu iktidardan temelden farkınız ne? Bizler bu iktidarın zihniyetini başka ambalajlarla topluma sunma arayışlarına karşı çıkıyoruz.
(EMK)