Öyle işte, ne söyleyebiliriz... Bomba patladı, intihar bombacısı, iki ayrı intihar bombacısı bomba…
Çok büyük bir devletin, çok güçlü bir gizli servisinin çok gizli bir operasyonu… Ya da bir örgütün çok özel, gizli, bilgi alınması olanaksız bir işi… İstihbarat, o bu şu bilmem, bilemem, anlamam, sonuçta “birileri kafaya koydu mu engelleyemezsin, yapar” sözüne de bir miktar hak verebilirim. Bu işi “uzmanlarına” bırakalım, olur…
Ankara, 10 Ekim saat 12 suları. Türk Tabipleri Birliği’nde kriz masası kabaca oluşturulmuş, hedeflerini belirlemiş ve önüne koyduğu hedefler doğrultusunda işlemeye başlamış durumda. Yetkin bir meslektaşımızın alanda en az 66 ölü saydığı bilgisi geliyor. Patlama alanında bulunan onlarca hekim artık olay yerindeki mesleki sorumluluklarını yaptıkları düşüncesiyle yavaş yavaş TTB’ye gelmeye başlamışlar. O odadan öbürüne hızlıca geçerken alandan gelen meslektaşlarımın aralarında konuşmalarını duyuyorum: “Olamaz abi ya biz yaralılara müdahale ederken üzerimize polis gaz sıktı, su sıktı!”
TIKLAYIN - ANKARA'DA PATLAMA SONRASI POLİSİN GAZ SIKMA VİDEOSU
Nedir bu gaz?
“İnsan sağlığı üzerinde kalıcı etki bırakmayan göz yaşartıcı mühimmat.” TBMM’de sorulmuş, zamanın İçişleri Bakanı da cevap vermiş:
“... Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde olan göz yaşartıcı gaz silahlar ve mühimmatlarının, bütün modern ülke güvenlik teşkilatlarında kullanıldığını belirtti. Şahin, söz konusu mühimmatların, gerek kanuna aykırı olarak düzenlenen gerek sonradan kanuna aykırı hale dönüşen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, özel maharet gerektiren operasyonlarda ve benzeri eylemlerde; topluluğu dağılmaya zorlamak, belirli istikametlere yönlendirmek ve güvenlik güçlerine karşı yapılan direnişi kırmak amacı ile kullanıldığını ifade etti. Şahin, gaz silahlarının, "Göz Yaşartıcı Gazlar ile Gaz Maskelerinin Kullanımı Kursu" alan personel tarafından, talimatlara uygun olarak kullanıldığını ifade etti.”
Cevap veren dönemin (6 Temmuz 2011-24 Ocak 2013) İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in zamanı dolmuş gitmiş, (24 Ocak 2013-25 Aralık 2013) Muammer Güler gelmiş, zamanı dolmuş (25 Aralık 2013- 6 Mart 2015) yeni versiyonu Efkan Ala, sonra (7 Mart 2015-28 Ağustos 2015) Sebahattin Öztürk ve son olarak zamanıdır denmiş (28 Ağustos 2015- halen görevde) Selami Altınok gelmiş.
O günden bugüne biber gazı kullanım kuralları değişmemiştir muhtemelen. Kuşkusuz her Bakan kendi yoğurt yiyişiyle “uygulamaya” bir katkı sunmuş olabilir.
Şimdi 10 Ekim günü yaşanana gelelim.
O büyük, gizli, istihbarat alınamaz güç “canlı” bombayı patlatmış... İnsanların refleks olarak kaçışı, takiben büyük çoğunluğun iradi (doğru ve haklı) olarak olay yerinden uzaklaşması, bir kısım insanın tanıdık arkadaşına bakma, şaşkınlık ya da yardım amaçlı iradi olarak olay yerine yönelmesi… Hekimlerin/sağlıkçıların ilk yardıma, müdahaleye başlaması... Kısa süre sonra güvenlik güçlerinin gaz atmaya/sıkmaya başlaması…
Neden?
Talimatlara göre ne zaman “ gaz atıyorlar” tekrarlayalım:
“ -Kanuna aykırı olarak düzenlenen (ya da) sonradan kanuna aykırı hale dönüşen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde,
-Özel maharet gerektiren operasyonlarda ve benzeri eylemlerde;
-Topluluğu dağılmaya zorlamak, belirli istikametlere yönlendirmek ve
-Güvenlik güçlerine karşı yapılan direnişi kırmak amacıyla”.
10 Ekim’de “güvenlik güçleri” özel maharet gerektiren bir operasyonda ve benzeri bir eylemde miydiler acaba?? Geçelim.
Peki kimler kullanıyor?
"Göz Yaşartıcı Gazlar ile Gaz Maskelerinin Kullanımı Kursu" alan personel tarafından, talimatlara uygun olarak kullanılıyor.
Bu gaza hiç maruz kaldı mı İçişleri Bakanları bilmiyorum. Hatırlatayım, gaz dediğim osuruk değil. Maruz kalındığında insanı ölecekmiş gibi hissettiren, ağzından gözünden yaş gelen, içindeki organları dışarı çıkacakmış gibi öğürten akut etkilere sahip.
Haklı olabilirler, bir kısmı zaten hemen ölmüş, büyütmeyelim(!), gazdan etkilenmezler. Ama onlarca yaralı var, normal insana bu gazın akut etkisini yazdım; eli ayağı kopmuş, kanamalı, kan kaybına bağlı zaten hipoksik, solunum zorluğu içerisinde, organları parçalanmış yaralılara etkisi ne olmuş olabilir? Ben kestirmeden söyleyeyim, hiç kuşkunuz olmasın bu “insan sağlığı üzerinde kalıcı etki bırakmayan göz yaşartıcı mühimmat” o yaralılar üzerinde “kalıcı etki” bırakmıştır.
Anladım gazı talimatla atıyorlar, talimat var ki atıyorlar.
Bu gazı atanlar yani yerde yaralı olarak ağır durumda bulunanların da etkilenmesine yol açacak ve onları öldürecek bu gazı atanlar kime bağlı? Hükümete? Devlete? İkisi ne kadar ayrı? 13 yıldır iktidardaki parti devlete hakim değil mi?
Onlarca yaralının olduğu, onlara yardım etmeye çalışanların olduğu, etkilenebileceği bir yerde, etkilenebilecekleri bir yere gaz atan “güvenlik” güçleri!
Haklılar(!), güvenlik Sıhhiye meydanında! Yani miting alanında güvenlik önlemleri almışlardı, burası oraya 1-2 kilometre uzakta.
Bir de televizyonda, orada burada lafın önünü arkasını düşünmeden “katil devlet” diyenler var. İnsan düşünür de konuşur. Bir kere hükümet ayrı devlet ayrı!
Bu fantazi akıl yürütmeleri, soruları geçelim.
Yukarıda da yazdım: “birileri kafaya koydu mu engelleyemezsin, yapar”. Olan şudur: 10 Ekim günü saat 10.05-10.30 arasında da (tahminen 10.20 de) taammüden cinayet işlenmiş, patlayan bombalarla ölmeyenlere yönelik “tamamlayıcı” katliam yapılmıştır. Gerisi laf-ı güzaf.
İlgilisine not: Katliamlarla ilgili bir makam varsa bu yazı aynı zamanda bir suç duyurusudur. (EB/HK)