"Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) grup kararı alsaydı 1 Mart tezkeresi geçerdi. 1 Mart tezkeresinin Meclis'ten geçmemesine 'Bir anayasal kaza' diyorum ben. Genelkurmay Başkanı olarak oylama öncesi konuşamazdım. Doğru olmazdı. Konuşsaydım ve tezkere geçmeseydi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) hali ne olurdu? Dövmeyi öğrenmek lazım ama dayak yememeyi de öğrenmek lazım."
2002-2006 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten Hilmi Özkök, Fikret Bila ile yaptığı söyleşide böyle diyor. İzmir Eğitim Komutanlığı içindeki küçük ofisinde Özkök'le görüşen Bila, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in de aynı binada ofisi olduğunu aktarıyor.
"TSK doğru davrandı"
Fikret Bila - F.B: 1 Mart tezkeresinin Meclis'ten geçmemesi Türk-ABD ilişkilerinde krize yol açmıştı. Bu sürecin yönetilmesinde size dönük eleştiriler de oldu. Bugün bakınca, 1 Mart olayını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hilmi Özkök - H.Ö: Sonucunda bir başarı da varsa başarısızlık da varsa bu Türkiye'nindir. Askerin de rolü vardır, sivilin de, hükümetin de. Çok karmaşık bir sistem. Aslında çok güzel bir çalışmayla başladı. Zirveler yapıldı, değerlendirmeler yapıldı.
Durum muhakemesi yapmaya alışkın bir organ olduğumuz için Silahlı Kuvvetler olarak bunun muhakemelerini yaptık. Karşı taraf şöyle davranırsa böyle bir kırılma noktamız vardır yok eğer böyle davranırsa, şöyle vardır diye. Ve sonunda da denildi ki karar Meclis'indir.
F.B - "Eğer Özkök Paşa oylamadan önce açıklama yapsaydı tezkere geçerdi" yorumları yapıldı. Oylamadan önce açıklama yapmayı hiç düşünmüş müydünüz?
H.Ö - Hayır. Ben açıklayamam. Kanun, o görevi kime vermişse, onun açıklaması lazım. Bir yerde bir savaş kazanılmış. Kurmay Başkanı övünüyor, "Planları ben yaptım, şöyle durum muhakemesi yaptım" diye.
Bu, komutanın kulağına gitmiş. Komutana demişler ki, "Senin kurmay başkanın böyle söylüyor. Bütün planları o yapmış."
"Doğru" demiş, "Bütün planları o yaptı, savaşı sevk ve idarede de onun karargâhı çok gayret etti, savaşı kazandık, ama kaybetseydik, onu değil beni asarlardı."
"Dövmeyi de, dayak yememeyi de öğrenmek lazım"
F.B - Siz konuşsanız sonuç değişmez miydi?
H.Ö - Ordudan gelen ses, Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) konuşulmuş. Sayın Cumhurbaşkanımın söylediği gibi, destek ifade edilmiş. Beni tanıyanlar, bana bu suali bile sormaz. Ben, kanunlara, emirlere, nizamlara uyalım diye silaha el koymuş, yemin etmiş adamım.
Neyse ben, onu yaparım. Ben, memleketin menfaatleri için bazı şeyler yapılamaz mı? Ben ona da karşıyım. Öyle dedim, Meclis'in üzerine irade konulur mu? Tezkere Meclis'te. "TSK, Meclis'e baskı yaptı" denmez mi? Ben ağırlığımı koydum, Meclis "hayır" dedi.
Ne olacak TSK'nın hali, Meclis'le ve hükümetle münasebetleri? Dövmeyi öğrenmek lazım ama dayak yememeyi de öğrenmek lazım. Hep, bir-iki hamle sonrasını düşünmeniz lazım. Ben, TSK'yı o hale sokar mıyım? TSK, tutum koyuyor, şöyle diyor, Meclis "hayır" diyor.
Yani, bir defa dış dünyaya karşı biz ne hale geliriz? Yani, kurumlar arasında uyum olmayan bir şey. Ben, MGK'da dillendiririm. Zirve yapılır dillendiririm. Başbakan çağırır, sorar, veya gelir, ona anlatırım. Ama, sonucunda ben teklif makamıyım. Onun siyasi sorumluluğunu taşıyacak olan, hesabını verecek olana ben hesabını veremem ki!
"ABD askeri Türkiye'den çıkacaktı"
1 Mart'tan çok sonra mutabakat zaptını yayımlamıştım. O metinde Türkiye'nin bütün taleplerini ABD kabul etmiş görünüyordu. Ancak metin Meclis'in bilgisine sunulmamıştı. Bu metne rağmen, ABD Türk topraklarına yerleşecek ve çıkmayacak; TSK'ya izin vermeyecek, Kuzey Irak'a girilse bile sembolik olacaktı denildi. Doğrusu neydi?
Cahilin hayaline yetişmenin imkânı yoktur. Bir defa, tezkereyi nasıl çıkarırsanız, öyledir. Uygulama öyle yapılır. Geldim gitmem diyen, bu gücü kendinde bulan da zorla gelip girer oraya. Gelip de gitmemeyi göze alacak güç varsa. Hiç ilgisi, alakası yok. Tamamen cehalettir. Hâlâ öyle söylüyorlar. ABD oradan ileride gidecek, biz bu insanlarla birlikte yaşayacağız. Dolayısıyla, Iraklılarla kesinlikle yüz yüze gelmeyecektik.
Bizim istediğimiz, 1991'de olduğu gibi, büyük bir göçmen hareketi olursa, bunu Irak'ın kuzey bölgesinde tutmak, gruplar arasında çatışma çıkarsa önlemek, bir de orada kuvvet bulundurarak, hem PKK'yı durdurmak hem de Türkiye'nin iradesini, ilgilerini göstermek. İleride masa kurulacaksa, ki, tabii kurulur, burada söz hakkı olmak.
Şimdi, ABD'yi geçirtme, adamların gemilerini dalgalarda haftalarca salla, bilmem ne yap, şimdi bizi dinlemiyor. Eee, niye dinlesin ki? Çünkü, büyük devletlerin şöyle bir refleksi vardır, sıkışık zamanımda bana yardım eden kişilere ben sahip çıkarsam, başka sıkışık zamanımda, bana yardım edenler olur.
Bunun tersi olursa, sıkışık zamanımda bana el vermeyen insanlar bir örnek teşkil eder. Sonra hiç kimse bana el vermez, ben yalnız yaşarım. Dolayısıyla, onu pişman etmek gibi bir davranış içine girer. Bunu ölçülü yapar, az çok ya da o ülkenin büyüklüğüne küçüklüğüne göre.
"Türkiye'de niye kalsın?"
Tabii, şimdi orada bunlar gelip oradan geçip gidecekti. Türkiye'de ne yapsın kalıp da? Türkiye'de niye kalsın? O cephe olursa, yani Kuzey Cephe, harekât kolaylaşacaktı. Ancak Kuzey Irak'taki Irak birliklerinin hiç biri savaşmadı. Hava gücü onları başlangıçta etkisizleştirdi. Hiçbirisi savaşmadı. Orada güya Cumhuriyet Muhafız Tümenleri vardı. Yeni bir cephe açılırsa, daha az kan dökülerek, daha çabuk, bölgedeki buhran sona erer diye düşünüldü.
Sonra, biz müttefikiz, müttefiklerin de bazı, zorunlu demesem bile, yapılmasında fayda olacak şeyler var. Bu yapılsın dedik. Bunun karşılığında da Irak'taki oluşumları kontrol etmekti. Bütün mesele, Irak'taki oluşumları kontrol etmek. Bunu nasıl edebilirdik? ABD'ye yardım etmek ve onunla beraber.
Efendim, eder miydi, vazgeçer miydi? O da olabilirdi. Türkiye'den geçirsek bile, ileride yine bizi dinlemiyor olabilirdi. Ama, yapmayarak bu şansı tamamen kaybettik. Onun için, Milli Piyango bileti alırsanız, ikramiye çıkma şansı var ama almazsanız hiç şansınız yok. Şimdi Kürtler kendileriyle işbirliği yaptı ve onları destekledi. Eskiden gizli saklı yaptığı şeyleri şimdi açıkça yaptı.
F.B - Ama oylamadan birkaç gün sonra açıklama yaptınız. Neden?
H.Ö - Sonra, basından, şuradan buradan sorular geldi. Karar verildi. Artık, Meclis'e baskı şeyi ortadan kalktı. Benim konuşmam da var, parlamentodaki karara nasıl bir şey derim. Bir önerge varken, nasıl böyle bir konuşma yaparım? O da Meclis'e baskı demektir.
Nasıl olmuştu?
Özkök, Ağustos 2002'de görevi devraldığında Türkiye, Irak krizinin tam ortasındaydı. Amerika Birleşik Devleti (ABD) Irak'a yapacağı askeri müdahale için Türkiye sınırından "Kuzey Cephesi" açmak istiyor ve Ankara'dan zor taleplerde bulunuyordu.
Irak krizinin yarattığı çalkantılı dönemde Kasım 2002'de Türkiye'de iktidar değişti. Özkök tek başına iktidara gelen AKP'yle çalışmaya devam etti. Abdullah Gül'ün Başbakanlığı döneminde devam eden ABD talepleri, uzun süren müzakereler sonucunda 1 Mart tezkeresiyle kabul edildi.
Ancak Türkiye'nin de ABD ile birlikte Kuzey Irak'a girmesini öngören ve detaylı bir mutabakat zaptına bağlanan 1 Mart tezkeresi Meclis'e takıldı. 1 Mart tezkeresinin geri çevrilmesi Türk-Amerikan ilişkilerini ciddi bir krize soktu. Kuzey Cephesi'ni açamadan Irak'a giren ABD, Kuzey Irak'taki Kürtlerin desteğiyle harekatı yürüttü. (GG)