* Büyük Menderes Nehri
WWF- Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Türkiye’nin ve dünyanın içinde bulunduğu su risklerini paylaşmak amacıyla çevrimiçi düzenlediği toplantıda karar vericileri, iş dünyasını ve bireyleri su kaynaklarına sahip çıkmaya davet etti.
Bir nehrin kaynağından denize döküldüğü noktaya kadar başından geçenleri anlatan “Suyun Yolculuğu” belgeselibin tanıtıldığı toplantıda “Su Biterse Herkes Susar” kampanyası tanıtılarak toplumun bütün kesimleri “Su Koruyucusu” olmaya davet edildi.
Artan nüfusu ve büyüyen kentleri ile su sıkıntısıyla karşı karşıya olan Türkiye’nin, iklim değişikliğinin de etkisi ile su fakiri olma yolunda ilerlediğine dikkat çekilerek, “Bütün bilimsel veriler hem küresel ölçekte hem de Türkiye için su krizinin kapıda olduğunu ortaya koyuyor. Musluğumuzdan akan ve kolayca erişilebilir gördüğümüz suyun değerini ne yazık ki barajlardaki su seviyeleri alarm verdiğinde fark ediyoruz” denildi.
Suyun Yolculuğu: Büyük Menderes
“Suyun Yolculuğu” belgeselinde Ege’deki Büyük Menderes örneğinden hareketle Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu su risklerine dikkat çekilirken nehrin zorlu yolculuğu üzerinden su kaynaklarının durumuna ayna tutuluyor.
WWF-Türkiye, Ege Bölgesi’ne hayat veren Büyük Menderes Nehri’nde kritik seviyeye ulaşan kirliliğin önüne geçmek için su sorununu doğa koruma açısından ele alan bir dönüşüm hareketi yürütüyor.
Bugün incirin yüzde 61’i, zeytinin yüzde 28’i ve pamuğun yüzde 14’ü, Büyük Menderes Nehri’nin suladığı Aydın ilinden geliyor. Ancak yıllık 1,7 milyar metreküplük su potansiyeli ile Büyük Menderes, “su riski taşıyan havza” kategorisinde.
Yüzyılın sonuna doğru havza sularının yüzde 50 oranında azalması öngörülüyor. Bunun yanı sıra hızla kirlenen suyun kalitesi de düşüyor.
Uğur Bayar: Su krizi kapımızda
Toplantıda söz alan WWF-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 yılı Küresel Risk Raporuna göre, önümüzdeki 10 yıl boyunca dünya ekonomisini etkileyecek ilk beş riskin bulaşıcı hastalıklar, kitle imha silahları ile iklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve su krizini de kapsayan doğal kaynak krizi olduğunu belirtti.
* Uğur Bayar
Bayar, Türkiye’nin su kaynaklarının da risk altında olduğuna dikkat çekti:
“Son 50 yılda Türkiye’deki sulak alanların yarısı, su miktarı ve kalitesi bakımından, sağlıklı yapısını kaybetti. Bir başka deyişle üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alan ekolojik işlevini yitirdi. Risk sadece yüzey sularımızla da sınırlı değil, yeraltı sularımızın da seviyesi alarm veriyor. Orman alanlarımızı kaybetmemiz de kuraklığa zemin hazırlayan bir başka etken.
“10 şehir küreselde riskli”
“İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Bursa, Mersin, Konya, Adana ve Antalya küreselde su riski yüksek kentler listesinde bulunuyor.
“Su kaynaklarının yönetiminde ve kentleşme, tarım, gıda, üretim, enerji gibi alanlarda doğayı göz ardı eden yaklaşımlar, hidrolojik müdahaleler ve sürdürülebilir olmayan uygulamalar karşısında susuzluk riskini daha ciddi ve sistemli ele almak zorundayız.”
Stuart Orr: Su yaşam kaynağı
WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Küresel Tatlısu Programı Başkanı Stuart Orr ise, akarsular ve göllerin sadece barındırdıkları canlılar için değil insan için de yaşam kaynağı olduğunu hatırlattı.
Orr, WWF'in gerçekleştirdiği Su Riski Filtresi (WWF Water Risk Filter) çalışmasına göre, küresel ölçekte su riski yüksek şehirlerin arasında Türkiye'den 10 şehrin yer aldığını vurguladı.
Aslı Pasinli: Suyumuz için seferberlik zamanı
WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, toplanyıda yaptığı konuşmada Türkiye’de susuzluğun bireyler, iş dünyası ve karar vericiler için ortak bir risk olduğunun altını çizdi. Büyük Menderes’in zorlu yolculuğu ile tüm ülkeye seslendiklerini belirten Pasinli, “Doğayı Koru, Suyuna Sahip Çık Türkiye” diye konuştu:
* Aslı Pasinli
“Şimdi suyumuz için seferberlik zamanı: doğada suyun doğduğu ve geçtiği doğal alanları koruyarak; tarımda sulama yöntemlerimizi iyileştirerek, acilen damla sulamaya geçerek; sanayide suyu kirletmeden, verimli kullanarak; temiz üretim yatırımlarını teşvik ederek; jeotermal enerji üretiminde açığa çıkan yüksek kimyasal ve ağır metal içeren atık suların geri basılması yerine yüzeysel su kaynaklarına bırakılmasının önüne geçerek; denetimlerde sıfır tolerans yaklaşımını benimseyerek; kentlerimizde dağıtım kayıplarını ve kaçakları önleyerek; evlerimizde her damlayı tasarruf ederek; tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek suyumuzu korumayı birlikte başarabiliriz.”
Eren Atak: Büyük Menderes ilham olacak
Toplantıda Büyük Menderes Havzası’nda su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir yönetimi için yürütülen çalışmalara değinen WWF-Türkiye Tatlı Su ve Sulak Alan Programı Kıdemli Uzmanı Eren Atak ise hedeflerinin havzada doğayı korurken suyun daha verimli kullanıldığı yöntemlere geçişi sağlamak olduğunu söyledi:
“Yağmur suyu hasadından tarımda verimli sulama yöntemlerine, sanayide temiz üretim uygulamalarından, doğa koruma çalışmalarına kadar işbirliği ortaklarımızla birlikte attığımız adımlarla Türkiye’nin diğer akarsu havzalarına ilham verecek bir çabanın içindeyiz.”
Suyun yolculuğu ve Türkiye
Genellikle barajlardan ayağımıza gelen bir kaynak olarak algıladığımız su, uzun serüveni boyunca önce dağların zirvesindeki kaynaklardan beslenerek, ormanlarda düzenli akışa geçiyor, sulak alanlarda ve yer altı kaynaklarında birikerek evlerimize kadar ulaşıyor. Nehirler, göller, deltalar gibi geniş bir yelpazeyi içeren sulak alan ekosistemleri, yakın çevresindeki iklim koşullarını düzenliyor, canlılara hayat veriyor ve suyu filtreleyerek miktarının ve kalitesinin korunmasına katkıda bulunuyor.
Türkiye’de tatlı suyun yüzde 73’ü tarımda kullanılıyor. Damla sulama yöntemi ile ortalama yüzde 50 su tasarrufu sağlanabileceği varsayımı ile tarımsal sulamada tamamen bu sisteme geçebildiğimiz takdirde Türkiye'de her yıl toplam 16 milyar metreküp su tasarrufu yapmak mümkün. Bu da, 80 milyona yakın nüfusa sahip Türkiye’de, yaklaşık 3 yıllık evsel su ihtiyacına denk düşüyor.
Evlerde kullanılan suyun, toplam su tüketimi içindeki payının yüzde 16 olduğu Türkiye'de kişi başına günlük su tüketimi 216 litre. Sanal su, yani gıdamız ve kullandığımız eşyaların üretiminde kullanılan su miktarı dikkate alındığında ise Türkiye’de kişi başına su tüketimi günde 5 bin 400 litreye çıkıyor. Bu verilerle ülkemizde bireylerin yıllık su ayak izi, dünya ortalamasının yüzde 43 üzerinde. Bu miktar 1 yıl kullanmaya yetecek tek bir su deposu olsaydı, bu deponun 2. haftanın sonunda tükeneceği anlamına geliyor. Bu yüzden evlerimizde su tüketimini azaltmak için alacağımız önlemlerin yanı sıra tüketim alışkanlıklarımızı da değiştirmemiz gerekiyor. Suyumuzu korumak için bireysel olarak alabileceğimiz önlemlerden biri de ihtiyacın üstünde her türlü tüketimden kaçınmak.
Su kıtlığı durumunu tanımlamak için Falkenmark indeksi kullanılıyor. Kişi başına düşen yıllık su miktarı 1. m3’ten fazla ise o ülke “su sorunu olmayan”; 1.700-1.000 m3/yıl arasında “su sıkıntısı olan”; 1.000-500 m3/yıl arasında “su kıtlığı olan”; 500 m3 ’ten az olması durumunda ise mutlak su kıtlığı olan ülke olarak adlandırılıyor. Türkiye’de şu an kişi başına düşen su miktarı 1.400 m3/yıl. Türkiye halen Falkenmark indeksine göre “su sıkıntısı olan” bir ülke. Nüfusun 2030 yılında 100 milyona ulaşacağından hareketle kişi başına düşecek su miktarının 1.120 m³/yıl olması öngörülüyor. (TP)