Fotoğraf: Boğaziçi Direnişi
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Boğaziçi LGBTİ+ Onur Haftası, 11 Haziran’da kampüste düzenlenen Onur Yürüyüşü ile sonlandı. LGBTİ+ bayrakları ve “Biz Döndük, Bu Devran Da Dönecek” pankartını taşıyan öğrenciler Güney Kampüs’ten Güney Kapı’ya yürüdü.
Yürüyüşte sık sık, “Nerdesin aşkım? Burdayım aşkım”, “Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek” ve “Homofobiklere, transfobikler, bifobiklere, lezfobiklere, interfobiklere, afobiklere, TERF’lere Nakka” sloganları atıldı.
Yürüyüşte son dakika da Melih Bulu’nun yardımcısı Fazıl Önder Sönmez'in kararıyla yasaklanan “Onur” fotoğraf sergisinden fotoğraflar da taşındı. Öğrenciler, Ateş Alpar’ın fotoğraflarıyla yürüdü.
TIKLAYIN - "Bizim bu ülkeye, bu halka borcumuz var"
TIKLAYIN - "Özgürlük olmazsa üniversite üniversite olmaktan çıkar"
"Coplara rağmen buradayız"
Yürüyüşün ardından okunan basın açıklamasının tam metni şöyle:
“Bugün 11 Haziran Cuma, 8. Boğaziçi Onur Haftası’nın son günü. Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılışının üzerinden 4 aydan fazla zaman geçti ancak biz her zaman olduğu gibi hâlâ tüm tehditlere, saldırılara, hedef göstermelere, bizi her an izleyen kameralara, nefretle bakan gözlere, coplara ve soplara sarılmış ellere rağmen buradayız.
"Kulübümüzü kapatanlar sandılar ki var oluşumuzu da engelleyebilecekler, mücadelemize ket vurabilecekler. Ancak biz her geçen gün başta okulumuz olmak üzere hiçbir kazanımımızdan vaz geçmiyoruz.
“Boğaziçi Direnişi’nin başında “Kayyuma nakka!” diyerek tutumuzu belli etmiştik. Ancak daha ilk günden taşıdığımız bayraklar, attığımız sloganlar ve hatta eylem alanında bulunmamız protestoculardan devletin en üst organlarına kadar herkes tarafından yargılanmıştı. LGBTİ+ kimliğinin basın açıklamalarında geçmesi dahi çok görüldü, dişimizle tırnağımızla kazıya kazıya LGBTİ+ların gündemlerini politikanın gerçek birer öznesi yapmaya çalıştık.
"Bizler daha en başından kayyumluk rejiminin devletin bir taşeronu olarak LGBTİ+fobik politikaları üniversitemize sokmaya çalışacağını biliyorduk. Çünkü bizler Mehmed Özkan ile anlaşma yapmadık, yönetiminin gölgesinde geçen her yıl bir diğer kazanımıza saldırılırken kayyumlara karşı mücadele etmeyi de öğrendik. Hande Kader Bursu’muzu elimizden alan, yıllarca uğraşarak açtığımız cinsiyetsiz tuvaletleri teker teker kapatan, etkinliklerimize ve bizlere onlarca saldırı düzenlenirken bizi yapayalnız bırakan, kulübümüzün adaylık statüsünü usulsüze yıllarca kaldırmayan Mehmed Özkan ve yönetimi döneminde bizler kayyumluk rejimini ve neden karşı çıkmamız gerektiğini gayet iyi öğrendik.
“LGBTİ+ların ne işi var protestolarda diye tartışmalar dönedursun Kayyum Melih Bulu’nun ilk icraatlerinden biri Güney Kampüs’te yıllardır saldırıya uğrayan cinsiyetsiz tuvaletimizin tabelasını vandalca kaldırmak oldu. LGBTİ+lara karşı devleti de arkasına alarak beslediği nefreti yetmeyecek olacak ki hemen ardından usulsüzce, hukuku ayaklar altına alarak ve yalan beyanlarla Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nü kapattı.
"Bu kararı alırken o kadar kendi iradesiyle hareket etmekteydi ki kulübümüzün kapatılması neredeyse 200 arkadaşımızın polisin şiddetiyle gözaltına alındığı bir gece yarısı İletişim Başkanı Fahrettin Altun tarafından duyuruldu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi yıllardır tacizcilerin, nefret söyleminde bulunanların cezasızlıkla rahatça dolaştığı kampüsümüzde herhalde bu kişiler daha rahat yaşasınlar diye on binlerce liranın güvenlik kameraları, onlarca yeni özel güvenlik görevlisi ve demir kapılara harcandığı okulumuzda Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu ofisinin tek çalışanı ödenek yetersizliği nedeniyle ücretsiz izne çıkarıldı.
“Tüm bunlar yaşanırken LGBTİ+lar her gün daha da artan devlet şiddetine maruz bırakılmaya devam ettiler. Onlarca LGBTİ+ arkadaşımız gözaltında işkenceye, nefret söylemine ve tecavüz tehdidine maruz bırakıldı. İstanbul Sözleşmesi eylemlerinde polisin gökkuşağı avına çıkmasıyla başlayan süreç 25-26 Mart arasında yetmişten fazla arkadaşımızın gökkuşağı bayrağını savundukları için göz altına alınmasına, bazılarının hakkında dava açılmasına evrildi. Bu devlet politikaları, mücadelemizi feminist mücadeleden ayrıştırmaya çalışmaktadır. Bizler biliyoruz ki zafer tüm bu hak mücadelelerinin birleşmesiyle gerçekleşecektir.
"İstanbul’da, Kürt trans kadınlar sokak ortasında polisler tarafından dakikalarca rehin alındı. Birçok seks işçisi trans kadın bu süreçte Covid önlemleri gibi uydurma bahanelerle evlerinden edildi, çalışma haklarından mahrum bırakıldılar. Kürt halkının iradesine yapılan atamalarla başlayan kayyum politikalarının tıpkı halkların özgürlüğünü hedef aldığı gibi LGBTİ+’ları da sessizleştirmek, görünmez kılmak ve yok etmek istediğinin bilincindeyiz. “Bu politikaların LGBTİ+’ları sindirme girişimlerinin tek yolu olmadığını da biliyoruz.
"İstanbul Sözleşmesi’ni “eşcinselliğe özendirmiyor” diye savunanların da bu tahakküm çabalarının bir uzantısı olduğunu biliyor, onların da karşısında olduğumuzu haykırıyoruz.
"Bir basın açıklamasına sığamayacak kadar nefrete ve saldırıya maruz bırakıldığımız bu sürece inat bizler var olmaya devam ediyoruz. Buradan küçük bir evin odasında umutsuz ve çaresiz hisseden lubunyaya sesleniyoruz: Yanındayız! Mücadelemizi tüm LGBTİ+lar eşitlik ve özgürlüğüne kavuşana dek bırakmayacağız. Herkesi LGBTİ+ nefretinin, kadın düşmanlığının, ırkçılığın, karşısında birleşik bir mücadele kurmaya davet ediyoruz! Alışın, buradayız, gitmiyoruz!”
(EMK)