Gezi direnişinin yıldönümünde zaten yakinen tanıdığımız çevik kuvvet ve oyuncakları Akrep, TOMA, gaz bombası ve plastik mermilerine ilaveten yeni bir mefhumla daha tanıştık. Devlet dilinde adları “Güven timleri”.
Güven timleri aslında taciz, hırsızlık, kapkaç gibi olaylara müdahale için kurulmuştu ama ben ilk kez bir toplumsal olayda bu kadar geniş rol aldıklarına şahit oldum.
Bugün İstiklal Caddesi’nde gördük ki, bunların asli işi vurmak, bağırmak, küfretmekmiş. Aynı tip mavi kasketleri, aynı sırt çantaları ve adeta Ninja Kaplumbağalar’daki Donatello tiplemesi gibi çantalarının arkasına çaprazlamasına yerleştirdikleri copları ile tam bir güven unsuru gibi hareket ediyorlar!
1990’larda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görmeye alışık olduğumuz, ne olduğu belli olmayan sivil giyimli, kirli sakallı ve genellikle bıyıklı paramiliter güçlere benziyorlar. Polis olduklarına ilişkin en ufak bir emare taşımıyorlar.
Sokak başı bekçileri
Sabahtan başlayalım. İstanbul Valiliği’nin “İkinci bir emre kadar Anadolu yakasından Avrupa yakasına yapılan vapur seferleri 15.00’ten itibaren durdurulacak” açıklamasının ardından bianet koordinatörü Evren Gönül ve yayın yönetmeni Haluk Kalafat’la birlikte 14.20 vapuruyla Karaköy’e geçip Tünel’den İstiklal’e çıktık.
Bizi ilk karşılayan tüm sokak köşelerini tutmuş bu “güven timleri” oldu. Ancak Tünel meydanında zabıtaların da araçlarından inip güven timleriyle ellerine tutuşturulan coplarla takılıyor olması dikkatlerden kaçmıyordu.
Neyse, gerçek mesleklerini bilmiyorum. Bugün devlet birilerine “güven timisin” demiş, bunlar da mavi kasketlerini geçirip köşe başlarını tutmuş. Kim bilir saat kaçta köşe başlarında durmaları için talimat almışlarsa yorulmuşlar, buldukları yükseltilere çömmüşler. Hepsinin önünde torbalar (özellikle Çetinkaya torbaları dikkat çekiyordu ama fotoğraflarını çekemedim) içinde copları ve muhtemel kendilerine işverenleri tarafından dağıtılan kumanyaları duruyordu.
İlk müsamere
Galatasaray’ı geçtikten sonra “güven timleri”nin yerini daha yakinen tanıdığımız çevik kuvvet almaya başladı. Yine tüm köşe başları tutulmuş, Mis Sokak gibi “stratejik” olarak önem taşıyan sokaklara TOMA, Akrep vs yerleştirilmişti. Polislerin ve güven timlerinin işverenleri bir şeylerden çok korkmuş olacak ki, bunları her sokak girişine 15-20 kişi doldurmuşlar.
Meydana doğru çıkarken son sapak ise tamamen çevik tarafından tutulmuş, arkalarına iki tane TOMA konuşlandırılmıştı.
Senaryoyu anlamak için iyi bir “Gizli Hedef” oyuncusu olmaya gerek yok; çevik, direnişçileri yukarıdan İstiklal’in aşağısına doğru sürecek, aşağıda bekleyen güven timleri ellerindeki coplarla insan avlayacaktı.
Ne var ki, saatler 18.00 olduğu zaman Meydan tarafındaki mavi kasketli sayısı olağanüstü şekilde artmaya başladı.
Mavi kasketlilerin ilk müsameresini yaklaşık 20-25 kişilik HDP’li olduğunu düşündüğüm bir grup üzerinde uyguladıkları şiddetle gördüm. Daha 15’li yaşlarındaki “kızlı erkekli” çocukları pervasızca sürükleyerek gözaltına almaya çalışıyorlar, kendilerine itiraz eden insanları fütursuzca tartaklıyorlardı. Hatta “Neden böyle yapıyorsun” diyen, orada çalışmakta olan bir inşaat işçisini bile gözaltına almaya çalıştılar, sonra sinkaflı küfürler eşliğinde çalışma alanına geri gönderdiler.
Bu kasketlilerin bir diğer özelliğini de o zaman öğrendim; bağırma desibelleri ve gırtlaktan beyne sıçrayan basınç nedeniyle gözlerinde oluşan tuhaf enerji incelemeye değer.
Artçı kuvvet: Güven timleri
Anladığımız kadarıyla saat 19.00’a kadar polis kitlesel saldırıya geçmeme kararı almış. Ne var ki, saatler 19.00’u gösterdiğinde derhal göstermelik anonslar yapıldı, mavi kasketliler İstiklal Caddesi’nin sağ ve sol cephelerini tutmak suretiyle kenara çekildiler, TOMA’lar ve çevik kuvvet hareketlenerek bildiğimiz kovalamaca oyununa başladılar.
Ancak bu sefer arkada kalan güven timleri, direnişçiler haricindeki gazeteciler, gelip geçmekte olan, gezen dolaşan insanlara yüksek desibelli bağırma becerilerini ve ellerindeki copları Donatello misali kullanma kabiliyetlerini gösterme fırsatını yakaladılar.
Fotoğraf çekerken, boynumda gazeteci kimliğim olmasına rağmen oradan “defolup gitmemi” söyleyen güven timine görevimi yaptığımı söylediğimde aldığım cevap hayli güven vericiydi: “Ben nerede dersem orada görevini yapacaksın lan. Şimdi buradan (sinkaf) git.”
Galatasaray’a doğru ilerlerken insanları tartakladıklarına, Türkiyeli olmayan bir kadın gazeteciyi itip kaktıklarına, “Bu kameralar yüzünden kimseyi doğru düzgün alamıyoruz lan” dediklerine, evine gitmek isteyen orta yaş üstü bir kadına gözlerine basınç uygulayacak şekilde bağırdıklarına şahit oldum. Kendim de iki kez daha tartaklamalarından nasibimi aldım. Sonradan öğrendim ki, İstiklal’de olan bianet çalışanları Çiçek Tahaoğlu ve Elif Akgül de bu şiddetle yüzleşmiş.
Yakında daha yakın tanışırız
Velhasıl kelam, daha önce tacize, kapkaça, hırsızlığa vs karşı görev yapacağı açıklanan ama artık toplumsal olaylarda çevik kuvvetin arkasında yer alan, mavi kasketli güven timlerimiz var.
Dediğim gibi, mavi kasketleri ve copları dışında kimlikli polis olduklarına ilişkin herhangi bir işaret olmayan bu zatların maceralarını bundan sonra sıkça duymaya başlayacağımızdan hiçbir şüphem yok. (EKN)