Birgün tüm erkekler bir anda ölürse ne yaparız? Mesela havadaki uçakların kaçı yoluna devam eder? Savaşların kaçında bombalar düşmeye, silahlar ateşlenmeye devam eder?
Peki kaç hükümet kriz yaşamaz? Kaç parlamento meşruluğunu yitirmez? Kaç ülkenin Başkan’ı hayatta kalır? Ameliyathanelerde kaç ameliyat tamamlanır?
O “anda” kaçımız günlük ritüelimize devam edebiliriz?
Brian K. Vaughan’ın “Son Erkek Y” hikayesi buradan yola çıkıyor.
Erkeksiz Dünya’ya hoş geldiniz!
2002 yılında, sebebi bilinmeyen bir salgın her spermi, her fetüsü ve Y kromozomu taşıyan her memeliyi yok eder. Bu salgınla dünya nüfusunun yüzde 48’ini oluşturan 2.9 milyon erkek aniden ölür.
Dünya üstünde Y kromozomu taşıyan iki erkek kalıyor: Yorick ve onun erkek şempanzesi Ampersand.
Onun da tek derdi Avutralya’da kısılı kalan sevgilisine ulaşmak.
Yorick, ABD Başkanı’nın emriyle Ajan 355’in korumasında, kızıl saçlı Victoria’nın önderliğindeki ayrılıkçı feminist Amazonlardan, çetelerden kaçarak bir “çözüm” bulmak için maceralarına başlar.
Yorick’in dünyasına bakarsak,
ABD Başkanı önceden Tarım Bakan’ı olan, ve başarısız politikaları sebebiyle evinde yorganının altında depresyondan ağlarken Başkan oluveren bir kadındır. Çünkü koskoca Bakanlar Kurulu’nda başka bir kadın olmadığından, en üst rütbeli parlamenter o kalmıştır.
Muhalefetteki Cumhuriyetçi Parti’nin ölen senato üyelerinin eşleri de yönetimi ele geçirmek için silaha sarılmıştır.
Bir de Türkiye’den biz katkı yapalım. Türkiye parlamentosunun 549 milletvekilinden 79’u hayattadır. Bakanlar Kurulu’ndan bir tek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam hayatta kaldığı için Başbakan olmuştur. Cumhurbaşkanlığı’nı ise First Lady’likten mütekabil Hayrünissa Gül üstenmiştir.
Vaughan’ın dünyasında erkeklerin ölmesiyle hayat durmuş, yollar sürücüleri ölen araçlarla tıkanmış, uçaklar düşmüş, hükümetler kriz halindedir.
İlk okunduğunda “Ne yani, erkekler olmazsa dünya başımıza mı yıkılacak” etkisi yaratan bu giriş ne yazık ki üzerine düşünüldüğünde “Evet yıkılacak, üzerimize olmasa da” cevabı vermemize yol açıyor.
Ne kadar “iyileşsek” de erkeksiz bir dünyaya hazır değiliz. Çünkü dünya erkekler tarafından, erkeklerin araçlarıyla yönetiliyor.
Dünyanın işleyişine dair bu tokadı hazmettiysek devam edelim…
Pek tabii milyonlarca kadın arasında kalmış bir erkek hikayesi popüler kültürün çeşitli araçları tarafından fantezi olarak sunulsa da Joss Whedon 1998’de Buffy The Vampire Slayer’ın Bewitched, Bothered and Bewildered bölümünde bu fantezinin nasıl da bir anda kabusa dönüşebileceğini bize göstermişti.
Kendi hem cinslerinin bu uyarısını görmemiş olanlar için Vaughan’ın dünyasındaki örneklerine dönelim:
Amazonlar, adlarını aldıkları kadın savaşçılar gibi sağ memelerini keserek “doğa ananın başladığı işi bitirmeye yemin etmiş” bu “erkek avcıları” – ki burada avlamak gerçekten avlamak anlamına geliyor- Yorick’in peşine düşüyor.
Başlarındaysa Victoria.
Kızıl saçlı, akademinin feminist bir kadın olduğu için çok dikkate almadığı, ateşli hitabetiyle bir kadın lider.
Vaughan’ın gerek Victoria, gerekse Amazonlar üzerinden tasvir ettiği Feministleri alabildiğine stereotip (tektipleştirme) eleştiriler içeriyor. Victoria’nın etrafında “kızkardeşlik” bağıyla birleşmiş sözde anti hiyerarşik ama anaerkilliğin tüm hiyerarşisini içeren bir tarikat olarak karşımıza çıkıyor.
Alabildiğince klişe, abartılmış ve çürütülmüş argümanlarla karşımıza çıkan Vaughan aslında tüm karakterlerini, hatta diyaloglarını bu klişeler üzerine oturtuyor.
Bu durumda aynı tokadı bir daha yiyoruz. Çünkü her ne kadar bunlar klişe de olsa hayatımızın da işleyişini oluşturuyor.
Feminist özcülüğü, anaerkilliği, sinirlendirerek, kızdırarak ama uyararak ifşa eden Vaughan aynı yöntemi erkek, Amerikalı, İsrailli, Filistinli, akademisyen gibi örneklerde de tekrarlıyor. Bu durumda yazarı yargılamadan önce biraz daha okumaya sabretmek gerekiyor.
Aynı şekilde Amazonların “erk”i Victoria’nın da, Yorick’i öldürmek için (bir grup eski mahkum kadına) sebepler sunduğunda delicesine kafa sallayarak hak vermemek de elde değil:
“Erkekler sizin için şimdiye kadar ne yaptı?
“Hakikat: Ağır suçlar hüküm giyen sizlerin çok büyük bir çoğunluğu kendisini veya çocuklarını tacizci bir erkekten koruyordu.
“Hakikat: Kocalarınızı öldürenleriniz, karılarını öldüren erkeklerden iki katı daha fazla ceza yedi.
“Hakikat: Birçoğunuz ‘Ekonomik suçlar’ yüzünden içerideydiniz. Yani ailelerinizi doyurmak için hırsızlık yapmıştınız. Ama siz hapiste çürürken zimmetine milyonlar geçiren erkekler özgürce dolaştılar.
…
“Hakikat: Son birkaç ayda, zorla uyuşturucuya ve fahişeliğe itilen kaç kız parmaklıklar arkasında tıkılarak perişan oldu? Hem de ne sebeple? Erkeklerin adalet anlayışı yüzünden.”
Siz de Victoria’ya hak vermiyor musunuz? Siz de aklınızdan başka “hakikat”ler geçir miyor musunuz?
Victoria’nın feminizm ya da daha genel olarak adalet anlayışı çok sorunlu olabilir. Ancak Vaughan bize bir vicdan daha sunuyor.
Marrisville’de yaşayan bir kasaba dolusu kadınla vicdan ve adalet kavramlarını yeniden tartıştırıyor. Marrisville hakkında fazla bilgi vermeyeyim, ama şunu söyleyebilirim:
Regl günleri senkronize olduğu için her ayın bir haftasını histeri içerisinde geçiren bir kasaba dolusu kadının yaşadığı komün.
Gerisini siz okuyun. (EA)