İnsan hakları haftasında yine KCK operasyonları yapıldı, yine Kürt siyasetçiler, gazeteciler göz altına alındı. Bildiğimiz, alıştığımız, alıştırıldığımız haller! Gözaltı sürecinden sonra ne olacağını da, iddianamelerde yer alacak delilleri de şimdiden söylemek mümkün. Televizyon dizileri nasıl anlatı klişeleri kullanıyorsa, bu operasyon silsileleri de benzer klişeleri kullanıyor, hep beraber bildiğimiz hikayenin bildiğimiz sonunu bekliyoruz. Özellikle 2009'dan bu yana devam eden davaların seyri, davaların ana akım basında çerçeveleniş biçimi - eğer habere konu olurlarsa elbette- , davaların toplumun büyük segmentlerinde meşrulaştırılma halleri artık pek tanıdık. Tanıdıklaştıkça, rıza üretiyor, rıza ürettikçe de kendini yeniden doğuruyor.
Oysa tanıdık gelen hem çok yeni hem de en eski hikayenin yeniden kuruluşu. Sessiz, dilsiz ve ilişkisiz bedenler, harekete mecalsiz haller üretmenin dönüşen ve hep kendini tekrar eden hikayesi. Türk devletinin ana diline gurbet bıraktığı Kürtler de bu hikayeyi yakından biliyor, senaristini iyi tanıyorlar. Ancak bugünün sessizleştirme, dilsizleştirme, ilişkisiz bırakma stratejileri çok daha merkezsiz, yayılmacı, bedeni parçalara ayırıp her bir mikro parçacığı da ilişkisizleştirmeye çabalayan çok daha etkin ve organize bir kontrol mekanizması oluşturuyor.
Türk devletinin 90'ların ortalarından bu yana büyük yatırımlar yaptığı dijital gözetim teknolojileri, bu kontrol mekanizmasına yeni bir akıl üretiyor. Nüfusu risk senaryolarına göre kategorilere böl, her bir kategoriye ilişkin alt kategoriler aç, bu kategorilere giren tüm nüfusu her an her yerde, çevrim içi- çevrim dışı her sözünde, iminde, hareketinde, davranışında izle, bilgiyi depola, elde ettiğin datayı, ister günlük ve absürt olsun, ister sadece pekmezi, sütü, iç çamaşırını anlatan mesaj olsun fark etmez, isnat edeceğin suça delil, itibarsızlaştırma politikana katık et.
Çok basit ama örgütlü bir kontrol mekanizması bu. Önce dijital olarak gözetlenen bedenlerin, datalardan oluşan ama artık kendilerine benzemeyen ikizleri üretiliyor. Kredi kart bilgisinden, epostalarına, telefon konuşmalarına, mesajlarına kadar takip edilen tüm edimler ve sözler data ikizinin hayat hikayesinin ana hatlarını oluşturuyor. Sonra data ikizin ürettiği bilgilerden, kimileri seçilip, terör anlatısının fiyakalı dijital delillerini ya da dijital yöntemlerle toplanmış deliller oluşturuyor. Çoğunlukla "delil" teknolojik olarak toplanmasa, olduğundan daha da gülünç olacağından ve dahi iktidarın sesinden gayrı her sese, dile, görüntüye sağır, kör ve dilsiz medya ortamında bile meşrulaştırılamayacağından, delillerin teknolojik olarak toplanışı her defasında altı çizilen mevzu oluyor. Kes-yapıştır üretilen simüle olmuş data ikiz bilgilerinin, yapısı itibarıyla anlamsız ya da muğlak ve performatif oluşu, dataların istendiği gibi kategorize edilebilmesini sağlıyor; ve olmayan suç var ediliyor, gündelik ve mundan konuşma "terör" suçunun delili oluyor. İşin fenası tüm bu "deliller" teknolojik olduğu için, hakikatin delili gibi sunuluyor.
Bu yöntem elbette sadece KCK davalarında ortaya çıkmıyor, devletin muhalifi pasifleştirme aklının parçası olarak pek çok başka davada da karşımıza çıkıyor. OdaTV ve Ergenekon davaları bu yöntemin kullanıldığı diğer davalar. KCK davalarının bunlardan temel farkı, dijital/teknolojik gözetimin mümkün kıldığı her türlü alakalı alakasız bilgiyi delile dönüştürmesi, delilin sofistike görünüp görünmemesine de esasen hiç dikkat göstermeden (OdaTV davasında gördüğümüz gibi virüs yayılımlı belgeler vs bile üretmeye gerek görülmüyor, yerine toplanan tüm telefon konuşmaları, mesajlar ya da bilgisayar belgeleri bazen tümüyle bazen kes yapıştır yöntemiyle iddianamelere konuluyor) çok daha geniş bir kitlenin - tüm Kürtlerin- her an her edimde her sözde izlendiği ve her konuşmanın delile dönüşebileceği hissiyatını yaratması.
Türk devleti, pek çok başka devletin olmadığı kadar teknolojik bir devlet; kendi otoriter yapısına en ısrarcı biçimde karşı çıkan Kürtlere uyguladığı baskılama yöntemi de artık çok daha teknolojik. Bu devletin istihbarat teknolojisini en etkin ve hiddetle pasifize etmek için kullandığı nüfuz kategorisini oluşturuyor Kürtler.
Teknolojik gözetimin malzemesini oluşturduğu KCK operasyonları, sadece Kürtlere ve onlara destek verenleri bir kaç örnek üzerinden korkutmak, köşeye çekilmelerini sağlamak amaçlanmıyor. Kürtlerin ve destekçilerinin her türlü konuşması, kamusal ya da özel alanda da ses, söz, ilişki üretmesi engellenmeye çalışılıyor. Başka deyişle, artık sadece söz üretenlerin ve onların dillerinin kolonizasyonu değil, söz üretebilmenin tüm imkanları kolonize edilmeye çalışılıyor. (BÇ/HK)