Bu savaş, eğer çıkarsa, büyük felaketlere, yıkımlara yol açmanın yanında uluslararası hukuk düzenine olan her türlü inancı da ortadan kaldıracak. Tarihi bir dönüm noktasındayız. Türkiye, konumu sayesinde bu dönüm noktasında kilit ülke durumunda. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) savaşa dair vereceği karar dünya tarihinin gidişatını belirleyecek nitelikte.
Verilecek karar Birleşmiş Milletler (BM9 kararlarına uyma yolunda önemli adımlar atmış olan Irak'a, bu sürecin işlemesine izin vermeden savaş açma kararıdır. Bahsedilen hazırlıklar "saldırı" hazırlıklarıdır, "savunma" hazırlıkları değil.
Demokratikleşmenin yolu savaştan geçmiyor
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, kendi yurttaşlarının toplu muhalefetini ve dünya kamuoyunun muhalefetini hiçe sayarak tarihinin en saldırgan adımlarından birini atmaya karar verirse, temsiliyet özelliğini ve dolayısıyla meşruiyetini kaybedeceği gibi büyük bir yıkımın da baş sorumlusu olacaktır.
Otoriter ve zalim Saddam rejimi şüphesiz ki demokratikleşmelidir. Irak (ve tüm ülkeler) şüphesiz ki kitle imha silahlarından arınmalıdır. Ancak, hepimiz biliyoruz ki bunun yolu savaştan geçmiyor. Güçlendirilmiş bir BM varlığından ve demokratikleşme yolunda yapılacak uluslararası baskılardan geçiyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi uluslararası meşruiyeti olan mekanizmaları kullanmaktan geçiyor. Aynı mekanizmalar Irak'a 20 yıl önce bu silahları veren Amerikan ve İngiliz hükümetlerine karşı da kullanılmalıdır. .
"Kitle imha silahları" tetiklenirse!
Madem konu kitle imha silahları, neden kimse şu soruları sormuyor: Yerleri bile bilinmeyen kitle imha silahları bombalamalar sırasında tetiklendiklerinde kitlelerin imhasına yol açmayacaklar mı? Bu durumda kitlelerin ölümünden kim sorumlu olacak?
Ayrıca "seyreltilmiş uranyum" (depleted uranium) içeren yeni nesil silahlar tonlarca nükleer atığı Irak'ın üzerine boşalttıkları zaman yüzyıllarca etkisini yitirmeyecek radyoaktif kalıntılar "kitle imha silahı" tanımımıza girmiyor mu?
Amerika ve İngiltere'nin daha kapsamlı nükleer silahlar kullanma yolundaki "kararlılıkları" da basına yansıyan haberlerden. Bu tutumun meşruiyeti hangi uluslararası anlaşmadan geliyor? Kitle imha silahları yalnızca Amerikan vatandaşları üzerine uygulandıkları zaman mı "insanlık suçu" oluşturuyorlar? TBMM, Türkiye'yi de etkisi altına alacak bir nükleer holokostun altına imza atmak üzere olduğunun da farkında mı?
Savaş öldürür
Bize savaşlara dair hep stratejik bazı analizler sunulur. Savaşlarda yalnızca strateji ve rakamlar konuşur. Bu analizlerin unutturmaya çalıştığı şudur: savaşın tanımı öldürmek, yaralamak, parçalamaktır. Savaş öldürür. Teker teker insanları ve tüm canlı hayatı yok eder.
TBMM bu hafta inandığımız tüm uluslararası değerleri anlamsız kılacak büyük bir insanlık suçuna ortak olmayı seçerse bunun sorumluluğunu bizlerle paylaşmayı beklemesin. Vebali yalnızca onların üzerinde kalacaktır. Yalnızca bugün Irak'ta yaşayan insanları değil, gelecek nesilleri de zehirleyecek olan bu silahların yaratacağı tahribatın sorumluluğu Ankara'dan geçiyor.
Barış adına adım bu kadar zor mu?
Ankara tüm bunlara "hayır" deme, yani savaş kararı almama, Amerikan askerlerini barındırmama, savaş uçaklarına üslerini açmama şansına sahip. Bu cevabı verdiği takdirde kendi yurttaşlarının yüzde 100'e yakın desteği ile hareket ediyor olacak. Barış adına, insanlık adına bu adımı atmak bu kadar zor mu?
Geçen hafta Başbakan yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, kendisini ziyaret eden barış heyetine şöyle demişti: "bu kararı verirken insanlığımızı hatırlayacağız."
Milletvekilleri kararlarını verirken insanlıklarını kendi yurttaşlarının ve dünya yurttaşlarının büyük çoğunluğunun bu savaşa karşı muhalefetini mi hatırlamayı seçecekler yoksa strateji odalarında yapılan yıkım ve katliam planlarını mı? Hepimizin geleceği bu soruya bağlı.(AGA/NM)