Öğretmenler var bu ülkenin dört bir yanında, adlarını hiç bilmediğimiz, bilmeyeceğimiz. Her türlü kötülüğe, bağnazlığa, çaresizliğe karşı, sayısız çocuğun gelecek hayali olabilen öğretmenler. Yeni yılın cılız heyecanı çoktan geride kalıp, ikinci yarıyılın başladığı bugünlerde sözüm onlar için.
Onlar; türlü yokluğu kendi çabasıyla gidermeye çalışan, öğrencilerinin aile içi şiddetten tacize dek çektiği çilelere tanıklık etmek zorunda kalan, tanımadığı bir coğrafyada yaşamanın getirdiği maddi manevi her türden yoksunluğa direnen, akıl almaz nedenlerle öğrencilerinden koparılan öğretmenler. Ayşe Öğretmen gibi susturulan, soruşturulan, hatta Halil Öğretmen gibi ölümüne neden olunanlar… Kitapsız, sinemasız bırakılan; gönlünce eğlenmesi, giyinmesi de, âşık olması, aşkını özgürce yaşaması da “uygun” görülmeyenler…
Bir zamanlar onlar da öğrenciydiler. Meslek sahibi olmanın, insanlara eğitim gibi kutsal bir hizmeti sunmanın ülküsüyle genç yüreklerinde biriktirdikleri onca ideal ve en çok da umutla çıkmışlardı yola.
Hiç düşünür müyüz; Giresun Bulancak’a, Hakkari Yüksekova’ya, Afyon Bolvadin’e, İstanbul Arnavutköy’e ya da Adana Pozantı’ya öğretmen olarak atanmak ne demektir? Uzaktaki ailelerinin arada yolladığı erzak, birkaç parça yeni üst baş ve kullanabildiği sınırlı sınırsız dijital erişim dışında, alıştığı yaşamın bir anda dışına savruluvermek nasıldır, tahmin edebilir miyiz?..
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ülkenin 2015 nüfusunu 78.7 milyon olarak açıkladı. 0-14 yaş arası çocuk nüfusumuz yaklaşık 19 milyon. Lise çağındaki gençleri de katarsak, öğretmenlerimiz, 30 milyona yakın çocuk ve gencin eğitim hizmetinden sorumlu. Aynı kaynak, 1994 yılında nüfusun yüzde 91,8’inin il ve ilçe merkezlerine toplandığını, belde ve köylerde yaşayanların oranınınsa yüzde 8,2’lere gerilediğini gösteriyor. Köylerdeki genç nüfus hızla seyreliyor, köy okulları kapanıyor, taşımalı eğitimin dertli, ağır hükmü sürüyor.
TIKLAYIN - ÖĞRETMENLER NE KOŞULLARDA ÇALIŞIYOR?
Bana mı öyle geliyor, yoksa sahiden idealist öğretmenlerin öykülerine sosyal medya paylaşımlarında da, yeni dönem edebiyat eserlerinde de, filmlerde de artık daha mı az rastlıyoruz? Öğretmenlik sanki geçmişte, Çalıkuşu romantizminde kaldı epeydir. Oysa bugün de, vicdansızlığa, ayrımcılığa, adaletsizliğe, eşitsizliğe, türlü acıya, nefrete ve zulme direnenler yine öğretmenler. Yüreklerinde eksilmeyen bu direnci sağlayan ne yetersiz aylıklarıdır, ne de olmayan gelecek güvenceleri. Onlara güç veren, içlerindeki iyilik özüdür. Güneşin yeniden doğuşunu müjdeleyen horozun sesiyle sevinebilmektir. Okudukları birkaç eski kitap, sevdikleri şarkılardır. İnsan haklarına koşulsuzca gösterdikleri saygıdır. Yere, göğe, doğaya ve insana sevdalarıdır. Onlar bilirler; bunların hiçbiri yasaklanamaz, yasak tanımaz.
Uzun yıllardır öğretmenlerin ülkemizdeki tek işi MEB’in belirlediği ders programını izlemek değildir. Onların asıl görünmeyen mesaileri acı doludur. Neler yapmaz ki bir öğretmen: Eğitimden uzaklaştırıp evlendirilmeye zorlanan çocukları ailelerinden korumaya çalışır. Zehir gibi zeki öğrencisini, üniversiteye girme şansının sıfır olduğunu bile bile çalıştırır, ona ümit vermeyi sürdürür. Eğitim görebilse belki de dünya çapında bir sanatçı olabileceğini fark ettiği öğrencisini konservatuvara göndermesi için ailesine yalvarıp yakarır. Yoksulluktan, yolsuzluktan tedavi edilemediği için gözünün önünde eriyip giden öğrencisinin başında bekler. Yobazlığa kurban edilen körpecik zihinlerin hepten kararmaması için çıkış yolları arar. Tarlada, tezgâhta çalışmaktan ya da yediği dayaktan bitap düşmüş öğrencisinin derste uyuyup kalmasına izin verir. Engeli nedeniyle sınıftan geri kalan öğrencisine ek saatler yaratır. Öğrencilerine sanattan, bilimden, yaratıcı düşünceden söz eden, onlara haklarını anlatan, mutlu, barış dolu bir dünya vadeden son umut yalancısı olur.
Onların bu kahredici görünmez mesailerini bir an önce “yok etmek”, geleceğe güvenle bakan eğitim emekçileri olarak huzurla çalışmalarını, çocuklarımıza nitelikli bir eğitim sunmalarını sağlamaksa hepimizin elinde. Görmezden gelmemeye, sessiz kalmamaya cesaret ederek başlayabiliriz. (MS/YY)
*Bu yazı Günışığı Kitaplığı’nda yayınlandı.