Boğaziçi direnişi hali hazırda 131. gününü devirmiş durumda, devam eden eylemlilik sürecinde yakın zamanda İİBF* önündeki merdivenler 7 yıl aradan sonra yeniden gökkuşağına boyandı.
Bir gece yarısı kazınıp, sarı boyayla kapatılmaya çalışılmış olsa da, son durumda tekrar renkleriyle yaşamaya devam ediyor.
ODTÜ’de de aynı olayın yaşanıyor oluşu bize kayyumların gökkuşağına ve elbette LGBTİ+’lara karşı beslediği nefrette buluştuğunu gösteren gelişmelerden sadece biri.
Bu en hafif tabirle "inatlaşma"nın öğrenciler tarafından kazanılıyor olması ise yüreklendirici bir gelişme. Öte yandan Boğaziçi Üniversitesi’nde daha önce de haber konusu olan merdivenler vardı; Umutsuzlar Merdiveni.
TIKLAYIN - "Her tarafı rengarenk boyamaya devam edeceğiz"
ÖFB** binasının önündeki demir merdivenlere verilen bu isim, Boğaziçi’nden okumuş şair Nilgün Marmara’dan geliyor. Marmara üniversite eğitimini 12 Eylül’ün karanlığında geçiriyor ve merdivenlerin ismi de dönemin ruhundan payına düşeni alıyor.
Ece Ayhan’ın belirttiğine göre Marmara Boğaziçi’nde okurken derslere pek girmez, garip bir kuş gibi merdivenlere "tünermiş". Zamanla dostluklarını pekiştirdiği bir yere dönüşüyor bu merdivenler.
*Nilgün Marmara
Haydar Ergülen ise Marmara'nın doğum gününü anmak için yazdığı yazısında "... Nilgün'ün arkadaşları gelir, öyleyse şimdi onlara 'Nilgün yalnızları' ya da 'Nilgün'ün yalnız bıraktıkları' demek gerekir.
Şimdi edebiyat yapıp Boğaziçi Üniversitesi'nde Nilgün'ün oturduğu Umutsuzlar Merdiveni'nden mülhem Yalnızlar Merdiveni'ne sıralanırdık demek mümkün, ama yeri değil, hem de öyle değil." diyerek bahsediyor Umutsuzlar Merdiveni'nden.
Bu iki merdivenin hem temsil ettiklerini hem de nasıl bağlanabileceklerini Boğaziçi Üniversitesi’nden akademisyen ve öğrencilerle konuştuk.
Boğaziçi protestoları sırasında gözaltına alınmış Batı Dilleri ve Edebiyatı bölümü öğrencisi Yağmur Gönenç süreç hakkındaki sorularımızı yanıtladı.
"Güzel olan hiçbir şeye tahammülleri yok"
Eylemlere aktif olarak katılan öğrencilerden birisin ve bir gözaltı sürecin de oldu, gökkuşağı bayrağı taşıdığın gerekçesiyle. Bir sabah uyandığında merdivenlerin gökkuşağına boyandığını görmek sana nasıl hissettirdi?
Öncesinde de zor bir süreçten geçiyorduk fakat gözaltı sonrasında biraz daha bireyselleşti. Her şeye rağmen gökkuşağının bir yerden çıkabileceğini, yaşamaya devam edeceğini ve var olabileceğini göstermesi açısından çok anlamlı geliyor bana.
Sırtında taşımanın, bir yere asmanın yasaklanmasının karşısında kampüste en sık kullanılan merdivenlerden birini boyamak akıllıca bir yöntem.
Sonraki günlerde merdivenler kazındı hatta bir resim vandallığa uğradı, LGBTİ+ hareketine karşı yürütülen bu nefret politikası ve sanat eserlerinin vandallanması hakkında ne söylersin bize?
Bir bayrağın terör unsuru haline getirilmesi komik geliyor bana her şeyden önce. Yalnızlaştırıp, düşmanlaştırarak toplumun dışına itiyor ve daha da saldırıya açık hale getiriyorlar.
Sergideki sanat eserine yapılan saldırı da buna benzerdi. Güzel olan hiçbir şeye tahammüllerinin olmadığı bir atmosferde yaşıyoruz.
Batı Dilleri’nde okuyorsun Nilgün Marmara gibi sen de, haberde konu edilen Umutsuzlar Merdiveni'nin isminin hala yaşadığını söyleyebilir miyiz okulda?
Tiyatro kulübünden arkadaşlarımla çok vakit geçirdiğim bir yer orası benim için, yalnız oturduğumda çok farkına varmıyorum hatırasının ama kalabalık bir grupla oturduğumda hatırlıyorum.
"Buradayken ne düşündü?", "Nasıl böyle bir umutsuzluğa geldi?" diyorum. Okulda pek bilinen bir şey değil belki de, hatta mezun olduğu bile çok fazla bilinmiyor.
Son üç aydaki direnişte okulun hafızasına dair çok az şey bildiğimizi farkettim ben de, bir anlatı ve hafıza eksikliği var eski direnişler hakkında da.
12 Eylül darbesinden sonra devam eden öğrenci hareketleri içerisinde nasıl bir yerinin olduğunu söylersin Boğaziçi Direnişi’nin?
Feminist hareketin içinde bulunan ve mücadele yürüten bir öğrenci olarak, 80 sonrasında öğrenci hareketinin muhalefet üretmekte zorlandığı bir dönemde, feminist hareketin güçlendiğini görüyoruz.
Ben buradan besleniyorum. Son dönemdeki mücadelelerin ve direnişin de feminist hareketten çok şey öğrendiğini düşünüyorum. Öğrenci hareketinin çehresinin değiştiğini söyleyebiliriz, daha kapsayıcı bir hale geliyor.
"Yalnız olmadığımı fark ediyorum"
Boğaziçi protestolarında gözaltına alınmış Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğrencisi Rümeysa Özüyağlı da süreçle ilgili sorularımızı cevapladı.
Nilgün Marmara ve umutsuzlar merdiveni dediğimde neler geliyor aklına, ne ifade ediyorlar senin için bir okuyucusu olarak?
Nilgün Marmara benim gözümde çaresizliğini şiire dökmüş bir insan. Merdivenlere oturduğumda Nilgün Marmara’yı hatırlayıp "Buradan böyle bir insan geçti, ondan geriye neler kaldı, neyi değiştirdi?" sorularını soruyorum kendime. Biraz umutsuzluk hissediyorum belki ama bu hissin varlığını tanıyan ve bu hissi anlatabilen biriyle seneler sonra da olsa aynı yerde oturuyor olduğumu düşününce de yalnız olmadığımı fark ediyorum.
Merdivenlerin gökkuşağına boyanması ne ifade ediyor senin için, sence bu bir sembol olur mu ya da oldu mu?
Bence oldu ve olmaya devam da edecek. Zaten ODTÜ merdivenleri için yapılan haberde de gördük bu ısrar ve inat en nefret ettikleri şey.
Olumlu anlamda hamam böcekleri gibiyiz ve ölmüyoruz.Durmadan merdiven boyuyoruz, bu inat beni çok mutlu ediyor. Hani belki Nilgün Marmara’nın o merdivenlere oturmuş ve o umutsuzluğu yaşamış olmasıyla eğer bir ilgisi varsa umarım mutlu oluyordur bunları gördüğü yerden.
Her yeni dönem ve kuşaklar kendi sembollerini bırakıyorlar okula küçük ya da büyük, sence devam eden direnişin içerisinde böyle semboller var mı? Sence geçtiğimiz 100 gün içerisinde sembolikleşmiş ve kollektif hafızamızda yer tutacak olan özel yerlerden bahsedebilir miyiz okulda?
Ben direniş çadırının kesinlikle böyle bir sembol olarak kalacağına inanıyorum. Bir siyaset bilimci gözüyle baktığımda da inadın, iradenin ve o iradenin bir araya getirdiği gücün, yani sivil itaatsizliğin en anlamlı eylemlilik biçimi olduğunu düşünüyorum.
Bu sebeple sivil itaatsizlik için bir sembol olarak kalacaksa çadırdan çok eminim, bunun dışında insanların semboller olarak kalacağına inanıyorum. Karikatürize edilmiş bir halde değil ama söyledikleri sözler, olumlu ya da olumsuz, hafızalarda yer bırakacaktır.
Zaten hali hazırda biz iktidarın yaptıkları karşısında aktif olarak muhalefet üretebilecek kadar hayatta değiliz. Bu denli ağır bir baskının altında var olduğumuzu kanıtlamanın kendisi bana çok olumlu geliyor.
"Umut merdivenini yer edineceğiz"
Boğaziçi Üniversitesi Türkçe Dersleri Koordinatörlüğü’nden, Dr. Öğretim Görevlisi Esra Dicle de, sanat ve direnişin birlikteliği hakkındaki sorularımızı şöyle yanıtladı:
Nilgün marmara ve umutsuzlar merdiveni dediğimde zihninizde neler canlanıyor?
Biraz kişisel bir cevap olacak ama kendi öğrencilik yıllarımda, o merdivenlere oturup, Nilgün Marmara’nın düşündüklerini, yaşadıklarını tahayyül etmeye çalıştığım zamanlar geliyor aklıma.
O merdivenlerde oturup etrafımıza baktığımızda gördüğümüz şeyin çok farklı olduğu aşikârdı çünkü. İstediğim okulu, istediğim bölümü kazanmıştım, hevesli ve heyecanlıydım. Yerleşeceğim yeri bulmuş hissediyordum.
"Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendime bir yer edinemiyorum, kendime bir yer" derken; Ece Ayhan’ın değimiyle gidip gelip bir kuş -belki bir albatros- gibi tünediği merdivenleri kendine yer edinmesinin ardındaki zihni ve bunu kuşatan dönemi kavramaya çalıştığım zamanları hatırlıyorum.
İİBF* önündeki merdivenler 7 yıl aradan sonra tekrar renklerine kavuştu, her direnişin bazı semboller vardır. Sizce bu merdivenler de onlardan birine dönüşüyor mu?
Her direnişin farklı talepleri, dolayısıyla farklı sembolleri vardır.
Boğaziçi Üniversitesi direnişi barışçıl, yaratıcı eylemlerle; din, dil, ırk, etnik köken, fikir, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, vs gibi nedenlerle kimsenin ayrımcılığa uğramadığı, özgür, çoğulcu, katılımcı, müzakereci; bilimsel aklın ve liyakatin esas olduğu demokratik üniversite, demokratik toplum savunusunu sürdürüyor.
Gökkuşağı renkleriyle donatılmış merdivenlerimiz, bu nedenle direnişin en önemli sembollerinden birisi kesinlikle.
Sadece kampüsümüzde değil tüm ülkede, temel insani hakları çiğnenerek yok sayılan kesimlerin varlığının, bir arada, eşit ve özgür bir biçimde yaşama taleplerinin ifadesi haline geldi.
Devlet ve sermaye tarafından kuşatılan, müzakereci ve icracı doğası yok edilen kamusal alana karşı, çoğulcu - karşıt kamusallıklar oluşturma mücadelesinin sembolü oldu.
Umutsuzlar merdiveni ile bugün umut olan merdivenler arasında bir bağ olduğunu söyleyebilir miyiz?
Burada biraz iyimser olma hakkımı kullanmak istiyorum. Akılla kötümser, iradeyle iyimser olmalıyız çünkü. Savaşlar, darbeler, yıkımlar, bir ülkenin tarihsel, kültürel, bilimsel birikimini yok etmeyi hedefleyen iktidarlar bundan önce de oldu, bundan sonra da olacak.
Fakat onların yöntemleri hep aynı. Kötülük katı ve durağandır. Oysa dünyanın tüm renklerini, tüm dillerini, tüm kimliklerini, tüm kültürlerini kapsamanın verdiği zenginlik ve çoğullukla barıştan ve sanattan yana durmanın dönüştürücü gücü dinamik ve yaratıcıdır.
Umutsuzlar merdiveninin ve umut merdivenin yan yana olmasını da bu nedenle önemli buluyorum. Elbette biz umut merdivenini kendimize yer edineceğiz ama bir gözümüz de umutsuzlar merdiveninde olacak.
"Burada daha ne kadar öleceğim? Yeryüzüyle gökyüzünün aracısı olarak bulutu haraca kestiğiniz yerde? Ben size alışamam" diyen Nilgün Marmara’nın kendine edinecek bir yer bulamadığı ülkenin "muktedirlerine” onun hatırasıyla biz, alışın gitmiyoruz demek için.
*İİBF: İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
**ÖFB: Öğrenci Faaliyetleri Binası
***Nilgün Marmara'nın Umutsuzlar Merdiveni'nde çekilmiş fotoğrafına, tüm arşiv taramalarımıza rağmen ulaşamadık..
(SO/PT)