14 yıl, dile kolay! Oturdum mezar başında, Karacadağ'ın lavlarının taşlaşmış hâli olan mezarın üzerinde taşa nakış misali işli fotoğrafı, adı ve doğum, ölüm tarihleri olan bazalt taşı, önce suladım sonra okşadım.
Sohbet ettim, bir süre. Hewsel'e, Ongözlü Köprü'ye, Dicle'ye, Ben û Sen'e baktım. Doğayı sonbaharın hüzünkâr hâli sarmalamaya başlamıştı.
Sonra Mehmed'in upuzun yattığı mezarının ayak ucundaki yarım daire şeklindeki duvara bakıp Mehmed'in kendi sözleri olan iki dizeyi yüksek sesle okudum.
"Min ji welatekî dûr nivîsî ji were her tişt
Îro ez di nava gelê xwede bextewarim."
(Uzak diyarlardan yazdım size bütün her şeyi
Bugün halkımın bağrında ve bahtiyarım.)
Yazıya dikkatli bakınca, hem ilk dizedeki "v" hem de ikinci dizedeki "w" harfleri tam da orta yerlerinden yukarıdan aşağıya yazının işlendiği duvarın arkası yarık şekilde görülebilecek boyutta ayrılmış / yarılmıştı.
Harfler, adeta 'bizi birbirimizden ayırmayın' der gibi sanki kırılarak bu mesajı vermişlerdi.
Fotoğrafını çektim ve duvarı onarmak gerek dedim kendime.
Sonra eve döndüm. Çektiğim fotoğraflara bir daha baktım. İşte o an düşündüm. Gündüzki fotoğraf karesine düşen "w" harfinin ortadan yarılmış serencamını...
Üç harfti hepi topu Türkçe alfabede olmayan ama Kürtçe dahil diğer alfabelerde olan; w, q, x. Şapkalıları; ê, î, â'yı saymıyorum bile! Bir de o üçü var(dı) değil mi?
Var olduğu her daim ve her kademede dillendirilen bir halkın ve dilinin harfleri olduğu gerçekliği...
En hafifinden ne dedi karşıtları; cin, peri adını telaffuz etmekten imtina ederken "üç harfliler" dediler ya! İşte onlara gönderme yaparak "Kürtler cin, peri tarifesindendirler..." dediler.
Üç harfliler gibi o malum üç harfi kullananlar da koca bir cumhuriyet tarihi boyunca ötekileştirilerek yok sayılmaya çalışıldı.
Kıymetli dostumun anma günü yaklaşırken iktidarı, muhalefeti hep bir ağızdan ama farklı tellerden yeniden Kürdün kelamını dillendirmeye soyundular.
Siyasette kullanılan dil, terminoloji önemlidir. İnandırıcılığınızı asla yitirmeyeceksiniz. Yitirirseniz, ne derseniz deyin, boştur! Ağzınızla kuş tutsanız, zerreyi miskal kadar kıymeti harbiyesi olmaz, nafiledir.
İşte bugün gelinen nokta budur.
Siyaset yapanın, 'sizin gibi düşünmüyor' diye alanını alabildiğine daraltır ve siyaset yapmasının önünü tıkarsanız, an gelir sözünüzün zerre kadar anlamının kalmadığını fark edersiniz. O gün de iş işten geçmiş olur, kaybeden koca bir ülke olur.
Sözü bağlarken bundan tam 42 yıl önce 1979'da döneminin Bayındırlık Bakanı rahmetli Şerafettin Elçi demişti ki; "Bu ülkede Kürtler vardır.
Ben de bir Kürdüm..." Sonrası 12 Eylül ve mahpusluk olmuştu. Demem o ki; o gün Elçi'nin dedikleri anlaşılsaydı da üzerine kafa yorulsaydı keşke...
Ve bugün 2021'in Ekim ayı, siz bu satırları -eğer yazının yayınlandığı gün okuyorsanız- yarın öbür gün sevgili Mehmed Uzun'un hiç değilse 14. ölüm yıldönümünde, Uzun'u bir kez daha hatırlamış olacaksınız.
Şehrindeyseniz mezarında, değilseniz sosyal medyada anarak ya da kitaplarından birinden bir bölümü yüksek sesle okuyarak anmış olacaksınız.
Ruhun şad olsun sevgili dostum.
- NOT: 10 Ekim pazar günü ailesinin önerisi ve mutabakatımızla Diyarbakır Mardinkapı mezarlığında saat 14.00'te Mehmed'in mezarı başında olacağız. Dostları, sevenleri, ailesi ile...
08 Ekim 2021 Diyarbekir
(ŞD/PT)