Nokta Dergisi "Süleymancılar" olarak bilinen şimdilerde kendilerine "Süleymanlılar" denmesini tercih eden dini cemaati, 14 Aralık 1986 günü yayınlanan sayısında “Devlet Atağa Kalktı/ Süleymancılar Hedefte” başlığıyla kapak konusu yapmıştı.
Ayşenur Arslan, Ruşen Çakır, Hıdır Göktaş ve Nadire Mater'in hazırladığı dosyada verilen bilgiye göre Süleymancılar cematinin o tarihlerde Türkiye’de 1500’ü aşkın “pansiyonu” vardı. Nokta dergisinin pansiyon olarak tanımladığı yerlerde “fakir çocukları eğitiyorlardı”. Derginin pansiyon olarak adlandırdığı yerlere sonraları yurt denmeye başlandı.
“Kapalı kutu” Süleymancılar
Dergi Süleymancılar'ı ilk kez 6 Ekim 1985'te "Tarikatlar" dosyasında konu etmişti. Dosyada,1985’te nüfusu 150 bin kişiyi geçen cemaat “kapalı kutu” olarak tanımlanıyordu.
Bu "kapalı kutu" tanımı bugün hala geçerliliğini koruyor. Süleymancılar Cemaati tıpkı Fethullah Gülen Cemaati gibi eğitim kurumları ve yurtları aracılığıyla örgütleniyorlardı; hala da bu politikalarını sürdürüyorlar. Sonraki yıllarda Gülen Cemaati bu örgütlenmede daha hızlı ilerlediler ama bu örgütlenme biçiminde Süleymancılar daha eski.
30 yıl sonra yeniden gündemde
Süleymancılar, 30 yıl sonra Adana’nın Aladağ ilçesinde 29 Kasım 2016 saat 19.30 sularında bir kız yurdunda çıkan yangın ile yeniden gündem oldu. Yurdun adı Özel Aladağ Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdu idi. Yangında 11 çocuk ve bir yurt görevlisi 12 kişi hayatını kaybetti. Ardından tüm Türkiye yeniden Süleymancılar gibi grupların açıp işlettiği özel yurtları konuşmaya başladı.
Tam 30 yıl önce Süleymancılar yine benzer bir nedenle gündeme gelmişti. Nokta’nın o dönem yayın yönetmeni olan Arda Uskan’ın giriş yazısından olayı aktaralım:
“Son birkaç hafta içinde Türkiye’de en çok konuşulan konuların başında tarikatlar, özellikle de Süleymancılar geliyordu. 14 yaşındaki Kızılcabölüklü Bekir İkiz’in intiharı ile olay aniden kamuoyunun gündemine gelmişti. Ailesi, küçük Bekir’in bu pansiyonlarda gördüğü baskı yüzünden kendini öldürdüğünü öne sürüyordu.
"Olayın hemen ertesinde, Cumhurbaşkanı Kenan Evren, bu yurt ve pansiyonların devlete devredilmesini ve denetim altında tutulmasını istemişti. Başbakan Özal’ın ise konuya yaklaşımının bu doğrultuda olduğu pek söylenemezdi. ‘Yurtlar zaten denetim altındadır, emniyet yetkililiklerinin kontrolü altındadır’ diyordu.”
Bu birkaç cümlelik bölüm Süleymancılar ve benzeri oluşumlara devletin yaklaşımını ve doğurdukları sorunları özetliyor.
14 yaşındaki Bekir İkiz’in intiharı
Bekir İkiz Denizli'nin Tavas ilçesi Kızılcabölük kasabasında Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Pansiyonu'nda kalan ortaokul öğrencisiydi.
Birinci noktanın altını Bekir İkiz’in ailesinin feryadı çiziyor. O dönemki açıklamalardan anlaşılan şu: Aile çocuklarını yurda veriyor ama çocukları orada kendi kontrollerinin dışına çıkıyor. Yani “kapalı bir kutuya” giriyor.
Tıpkı 30 yıl sonra çocuklarını Aladağ’daki yangında yitiren ailelerin feryadı gibi. Bir baba yangın henüz sürerken canlı yayın kameralarına şöyle diyordu: “Burası Süleymancıların yurdu. Devlet yurdunu yıktılar, çocuklarımızı buraya yerleştirdiler”.
Daha sonra yapılan röportajlarda aileler, çocuklarını Süleymancılar'ın yurdundan başka bir yere verme şanslarının olmadığını söylüyorlardı. Orda çamaşır, bulaşık, yemek yapma gibi işler yaptırıldığını birçoğu sonradan öğrenmişti. Yurdun bu kadar güvensiz olduğunu ise yangını izlerken…
Bugün bu yangın ve Süleymancılar'ın faaliyetleri nasıl Meclis’e taşındıysa; 24 Kasım 1986 günü Sosyal Demokrat Halkçı Parti Milletvekili Halil İbrahim Şahin, Bekir İkiz'in işkence ve baskı sonucu intiharıyla ilgili olarak hazırladığı soru önergesini TBMM Başkanlığı'na vermişti.
Kenan Evren ve Turgut Özal ve siyaset
İkinci nokta ise Süleymancıların siyasetle ilişkisi. 30 yıl önce konuya dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Başbakanı Turgut Özal dahil olmuştu. O zamanlarda da, bugün de Süleymancıların devletle ve devlet erbabıyla sıcak ya da soğuk ilişkileri var; hatta mensupları bakanlık, milletvekilliği yapmış.
Mesela Nokta dergisinin iddialara yanıt vermesi için görüştüğü Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Ak, eski İçel Adalet Partisi milletvekiliydi.
Süleymancılar kuruluşlarından beri devletle ve siyasetle ilgiliydi. Bazen iktidarların hedefi, bazense gizli ya da açık destekçisi oluyordu.
Süleyman Hilmi Tunahan
Adlarını kurucuları Süleyman Hilmi Tunahan’dan alıyorlar. Onun hayat hikayesi örgütlenme biçimleri ve devletle ilişkilerinin ipuçlarını barındırıyor.
Nokta dergisi Tunahan’ı şöyle tanıtıyordu:
“Tunahan, 1888 Silistre doğumlu. 1908’de İstanbul’a geldi, 1918’de Süleymaniye Medresesi’ni bitirdi ve ardından Türkçe-Arapça müderrisliği yaptı. 1924 yılında ise, Tevhid-i Tedrisat, yani Öğretimin Birleştirilmesi yasası çıkınca müderrislikten ayrılmak zorunda kaldı. Bir süre, gaz ve tekel bayiliği yaptı, toptan bakliyat işleriyle uğraştı.
"Tunahan, 1930’da müftülüğe başvurup cami vaizliğine atandı. Süleyman Efendi’nin, sonradan dünürü de olacak arkadaşı Halil Kacar’m köşkünün bir katını tekke haline getirmesi de bu sıralara rastlıyor. 1943’te ‘Kuran unutuldu’ diyerek yürüttüğü kampanya nedeniyle vaizlikten alınınca Tunahan için, yankısı bugünlere uzanan yeni bir dönem başladı.
"Aslında Nakşibendi tarikatındandı. Ancak onlardan farklı olarak, ‘Kuran kurslarının açılması için mücadele bayrağı’ açtı ve bu yeni bir ‘kol’un doğuşu oldu. 1940’lı yılların sonlarında Süleyman Efendi’nin binlerce öğrencisi, müridi vardı. 1950’li yıllarda, yani DP [Demokrat Parti] iktidarında Tunahan mücadelesini iyice açığa vurdu.
"Bu yüzden, ‘dine imana CHP’den [Cumhuriyet Halk Partisi] fazla önem veren’ ve birazcık da Nurculara meyleden DP’yi bile kızdırdı. Ve 1957’de Kütahya’da hapse atıldı. Tunahan bundan iki yıl sonra, İstanbul’daki evinde öldü. DP kendisine o kadar kızgındı ki, ‘öğrencileri’ Fatih Camii’nde cenaze namazı için beklerken, dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik, ‘Üsküdar’daki evinden alınıp Karacaahmet’te bir çukura gömülüvermesini’ emretti.”
Kuran kursu ve yurt örgütlenmesi
Süleymancılar dün de bugün de bu yurtlar ve o yurtlarda verdikleri Kuran kursları aracılığıyla örgütleniyor. “Yurt ve Okul Talebelerine Yardım Demeği" (KOTYD) ve "Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği" (TÇTYD) adlı iki kurum aracılığıyla “resmi” bir faaliyet içindeler. Ancak Aladağ yurdunun yönetmeliklere aykırı bir biçimde ilk ve ortaöğretim çağındaki çocukları barındırması yasallığını tartışmalı kılıyor. Bilirkişi ön raporu ise binanın yurt olarak kullanılması için gerekli koşullara sahip olmadığını gösteriyor.
30 yıl önce Bekir İkiz’in intiharı yurtların aslında denetlenmediğini gösteriyordu. 2016’da Aladağ ve öncesinde 1 Ağustos 2008’de Konya Balcılar Beldesi'nde Kuran kursuna giden kız öğrencilerin kaldığı Boğaziçi Özel Öğrenci Yurdu’nda gaz sıkışması nedeniyle yaşanan patlamada kız öğrencilerden 17'si enkaz altında yaşamını yitirmiş, 29'u yaralanmıştı.
2008’de açılan davada sekiz yıldır bir ilerleme kaydedilemedi. O tarihlerde yapılan haberlerde Süleymancılar'ın Türkiye genelinde bin 700 dernek ve bin 300 yurdu olduğu bilgileri yer almıştı.
Bu rakam Süleymancılar'ın 1985’ten 2008’e varlıklarını aşağı yukarı aynı hacimde sürdürdüklerini gösteriyor.
Süleymancılar Cemaati ve Gülen Cemaati
Nokta dergisinde yayımlanan kapak hikayesi ve dosyayı hazırlayanlar arasında imzası bulunan Ruşen Çakır, 30 Kasım 2016 günü Medyascope.tv’de yaptığı yorumda benzer bir yorum yaptı.
Şöyle diyordu Çakır:
“Bunun bir kısmı kendi iradesiyle, ama esas önemli olanı da özellikle Fethullah Gülen Cemaati başta olmak üzere diğer gruplar karşısında etkisini büyük ölçüde yitirmesindendir. Yani bazılarının sandığı gibi Süleymancılık Fethullah Gülen Cemaati’nin –ya da şimdiki tabirle FETÖ’nün– boşalttığı alanı doldurmaya aday yeni bir hareket falan değil. Tam tersine Fethullah Gülen Cemaati Süleymancılığın çok sonrasında ortaya çıkmıştır. Ve onun gerilediği yerde, onun bıraktığı boşluğu dolduran bir harekettir.”
Ruşen Çakır yıllar içinde İslami yapıları takip eden az sayıdaki gazeteciden biri. Süleymancılığın önemini şöyle tarif ediyor:
“Cumhuriyet döneminde ortaya çıkmış iki yeni İslami ekol söz konusu: Süleymancılık ve Nurculuk.”
Demokrat Parti’den Adalet Partisi’ne
Süleymancılar Demokrat Parti döneminde devletin hedefiydi; ancak Adalet Partisi ile bu denge değişti.
Süleyman Efendi ardında, eski arkadaşının oğlu, damadı Kemal Kaçar’ı bırakmıştı. Yeni lider Kemal Kaçar’ın Adalet Partisi ile ilişkileri sıkıydı ve o partiden milletvekili olarak meclise bile girdi. Kaçar sonrası liderliğe Tunahan'ın torunu Ahmet Arif Denizolgun geçmişti.
Denizolgun da Refah Partisi milletvekiliydi ve eski Ulaştırma bakanıydı. Denizolgun 8 Eyül 2016'da hayatını kaybetti ve yerine ablasının oğlu Alihan Kuriş 3 Ekim günü getirildi. Yeni lider de bir öncekisi gibi mimar. Alihan Kuriş'in liderliğe gelmeden önce cemaate ait yurtların mimarlığını yaptığı söyleniyor. Kuriş'iin siyasetle ilişkisi ise henüz bilinmiyor.
12 Eylül’ün tavrı
Kenan Evren’in Bekir İkiz’in intiharından sonra yaptığı açıklamalar, darbecilerin tıpkı DP gibi Süleymancılar'a tavırlı olduğunu gösteriyor. Ancak Turgut Özal’ın açıklamalarına bakılırsa sivil siyaset Süleymancılar'la mücadeleye girmeye o yıllarda niyetli değildi.
Arda Uskan, Nokta dergisindeki yazısında 12 Eylül darbecileriyle Süleymancılar'ın ilişkilerini şöyle aktarıyor:
“12 Eylül’ün hemen ertesinde bütün bu yurt ve pansiyonların devlete bağlanması konusu bir kez daha gündeme gelmişti. Hazırlanan yasa tasarısı ise son aşamasındayken, her nedense tozlu raflara kaldırılmıştı. Dönemin Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş, bu konuda Nokta’ya şu ilginç açıklamayı yapıyordu: ‘Kuran kursları ile ilgili yurtlar Diyanet’e, eğitimle ilgili yurtlar Milli Eğitim Bakanlığı’na havale edilecekti. Fakat Olmadı. Süleymancılar'ın başında bulunan bir zat, gitti beni Başbakan Bülent Ulusu’ya şikâyet etti...’.”
O dönem Tercüman gazetesinde yazan Nazlı lıcak'ın iddiasına göre yurtların devlete devredilmesi politikasından vaz geçilmesi konusunda bir pazarlık durumu olabilirdi. Şöyle yazıyordu Ilıcak:
"Neden Evren, 12 Eylül döneminde yurtları Milli Eğitim’e devrettirmedi? O zaman bunu bir çırpıda yapabilirdi. Acaba Süleymancılar'ın ileri sürdüğü gibi, ‘Anayasa’ya evet’ denilmesi yolunda bir teminat mı alınmıştı?”
Nokta dergisinde ilginç bir anekdot daha var:
“Genel Kurmay raporlarında adı ‘Süleymancıların ikinci derecedeki lideri’ olarak geçen eski milletvekillerinden Hilmi Türkmen, son derece ilginç açıklamalar yaptı. Türkmen, Süleymancılar'ın şimdiki lideri Kemal Kaçar’ı ağır bir dille suçluyor ve ‘Müslümanların önderi olduğunu söyleyen bu adam, kendisini Hazreti İsa olarak ilan edecek kadar ileri gitmiştir’ diyordu.”
Anlaşılan o ki, Genelkurmay bu örgütlenmeden rahatsız ve yakından izliyordu. Tıpkı TBMM 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu'nda Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün "FETÖ'ye karşı hükümeti 2004 yılında MGK kararıyla uyardık ancak pek fazla bir şey yapılmadığını gördük" demesi gibi… İzleniyor, biliniyordu; ama yollarına devam ettiklerine göre bu konuda o zaman da bugün de bir önlem alınmıyordu.
1986’ya dönelim. Dönemin iktidar partisi Bekir İkiz’in intiharı sonrası yükselen “Bu yurtları devlet işletmeli” itirazlarına şöyle yanıt veriyordu. Yine Nokta dergisinden aktaralım:
“Basın her gün yeni bir 'yurt kurbanı' gencin dramını sergiliyordu. Ya ANAP [Anavatan Partisi]? İktidar koltuğunda oturan, dolayısıyla son sözü söyleyecek olan ANAP ne yapacaktı? Partinin Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Yürür, Nokta’ya şunları söylüyordu: ‘Allah herkese hayır hasenat yapma imkânını artırsın derim. Benim de imkânım olsa, ben de vakıf kurarım, hayır yaparım’.”
Bu açıklama 30 yıl sonra Aladağ’da yaşanan faciaya kadar süren politikanın özeti… (HK)
* Nokta dergisinin 14 Aralık 1986 tarihli sayısındaki "Devlet Atağa Kalktı: Hedef Süleymancılar" başlıklı dosyasını okumak için tıklayın.